""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

İçki ve Uyuşturucu

                    Hayvanlar

Hayvanlarla ilgili dinî hükümlerin önemli bir bölümü etlerinin yenip
yenmeyeceği, kesimi ve avlanma usulüyle ilgili olup bu konu daha önce ele
alınmıştı. Ancak hayvanların günlük hayatımızda önemli bir yer işgal ettiği,
dünyayı âdeta onlarla paylaştığımız, bu sebeple hayvanlara karşı da bazı
sorumluluklarımızın olduğu bir gerçektir. İlk dönemlerden itibaren fıkıh kültüründe
hayvanlara karşı
şefkatli davranma, hayvanların evde bakım ve
beslenmesi, köpek ve kuş besleme gibi konuların ele alınıp tartışıldığı görülür.
Teknolojinin ve şehirleşmenin tabiat ve hayvanlar aleyhine sonuçlanacak
şekilde gelişip birçok hayvan türünün hızla tükendiği, çevre bilincinin
yeterince gelişmediği günümüzde konu ayrı bir önem kazanmıştır.


a) Hayvan Hakları


Allah Teâlâ, diğer yeryüzü nimetleri gibi hayvanları da insanın hizmetine
vermiş, onlardan çeşitli şekillerde faydalanmayı helâl kılmış, buna karşılık
da yeryüzündeki bütün mahlûkata karşı adaletli ve ölçülü davranmayı,
hayvanlara merhamet ve şefkat gösterilmesini emretmiştir. Hz. Peygamber
de, “Merhamet edene Allah da merhamet eder; siz yerdekine merhamet edin
ki gökteki de size merhamet etsin” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 58) buyurmuş, günahkâr
bir kişinin çok susamış bir köpeğe zor şartlar altında su temin ettiği
için Allah tarafından bağışlandığını
(Buhârî, “Şirb”, 9; “Mezâlim”, 23), bir
kediyi hapsederek açlıktan ve susuzluktan ölmesine yol açan bir kadının da
bu yüzden cehennemlik olduğunu (Müslim, “Selâm”, 151-152; “Tevbe”, 25)
bildirmiştir. Yine Resûl-i Ekrem, hayvanlara şefkatle davranılmasını emretmiş
(Müslim, “Birr”, 79; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 10), hayvanlarını aç bırakan ve
onlara eziyet eden kimseleri ayrı ayrı uyarmış
(Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 44), hatta sağma esnasında memelerinin incinmemesi ve
çizilmemesi için sağım işini yapan kimselerin tırnaklarını kesmelerini istemiştir (Kettânî, et-Terâtîb,
II, 369). Ayrıca Hz. Peygamber’in, yavruları alındığı için ıstırap içinde kanat
çırpan bir kuşu görünce bunu yapanları uyardığını ve yavrularının geri verilmesini
emrettiğini (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 112), canlı hayvanın atış hedefi
yapılmasını yasakladığını, başkalarınınki ile karışmaması gibi düşüncelerle
hayvanların damgalanmasını, hayvanlar arasında dövüş ve güreş tertip
edilmesini, zevk için avlanılmasını, hatta hayvanlara kötü söz söylenmesini
değişik üslûplarla yasaklayıp kınadığını (Buhârî, “Zebâih”, 25; Müslim, “Birr”,
80; “Libâs”, 106-112; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 51; Nesâî, “Edâhî”, 42) biliyoruz.

Gerek bu konudaki âyet ve hadisler, gerekse İslâm’ın telkin ettiği genel
ahlâkî ilkeler ve davranış bilinci sebebiyledir ki, Hulefâ-yi Râşidîn döneminden
itibaren uygulamada ve literatürde, hayvanlara iyi davranılması, onlara
eziyet edilmemesi, aç ve susuz bırakılmaması, güçlerinin üzerinde yük taşıtılmaması,
eğlence için dövüştürülmemesi, yavrularının alınmaması gibi
hayvan haklarını korumaya yönelik bir dizi emir ve tâlimatın verildiği, bazı
idarî tedbirlerin alındığı, aksine davrananların uyarıldığı veya cezalandırıldığı
bilinmektedir. Özellikle Osmanlılar döneminde sahipsiz hayvanların
bakım ve korunmasının devlet tarafından sağlandığı, bu amaçla vakıflar
kurulduğu da burada hatırlanabilir. Hayvan haklarının korunmasında genelde
emir bi’l-ma‘rûf çerçevesinde toplumsal sağduyunun payı bulunduğu
gibi ileri dönemlerde muhtesipler de bu konuda özel bir görev üstlenmişlerdir.

İslâm’ın insana yüklediği sorumluluk ve davranış bilinci, dinî eğitim ve
görgü, onun hayvanlara ve bütün mahlûkata karşı dengeli, merhametli ve
adaletli davranmasını gerektirir. Günümüzde ölçüsüz avlanma ve tüketimin
tabii dengeyi altüst ettiği, birçok hayvan türünün yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kaldığı, boğa, deve ve horoz güreşlerinin eğlence aracı olduğu, hayvanların
tabii ortamlarından alınıp daracık kafeslere hapsedilerek seyirlik
hale getirildiği gibi örnekler göz önüne alınırsa, İslâm’ın telkin ettiği bu şefkat
ve merhamet ortamına hayvan hakları açısından da ihtiyaç vardır.

b) Hayvan Besleme

Hz. Peygamber döneminde bazı sahâbîlerin evlerinde kanarya veya serçe
cinsinden kuş beslediği bilinmektedir (Buhârî, “Edeb”, 81, 112; Müslim,
“Edeb”, 30). Yine Resûl-i Ekrem’in evinde vahşî hayvan beslediği, yalnızlıktan
yakınan bir sahâbîye de güvercin veya horoz beslemesini tavsiye
ettiği rivayet edilir (Müsned, VI, 112; Heysemî, IV, 67). Fakihler bu rivayetlerden
hareketle, eziyet etmemek, aç ve susuz bırakmamak kaydıyla kafeste
kuş beslenmesini câiz görmüşlerdir. Ayrıca o dönemde evlerde kedi beslendiği
de bilinmektedir. Bu sebeple, köpek ve domuz gibi hakkında özel bir
yasak bulunmadıkça ve yukarıda temas edilen hayvan hakları ihlâl edilmediği,
çevre için rahatsızlık ve kirlilik teşkil etmediği sürece evde hayvan beslemenin
kural olarak câiz sayıldığı anlaşılmaktadır.

c) Köpek

Köpek, gerek evcilliği ve sıcak kanlılığı, gerekse bazı özel kabiliyetleri
sebebiyle insanoğlunun yeryüzünde en çok yararlandığı hayvanlar arasında
yer alır. Ancak dinî literatürde, insanla olan yakın ilişkisi sebebiyle köpeğin
beslenmesi, kullanılması, artığı ve salyasının dinî hükmü, köpeğin verdiği
zararlardan sorumluluk gibi konular ayrı ayrı ele alınmış, bu konuda bir
kısmı Kur’an ve Sünnet’ten, çoğu da İslâm bilginlerinin yorum, kültür ve
tecrübelerinden kaynaklanan birtakım hüküm ve görüşler ortaya konmuştur.
Bu hükümlerden bir kısmına, hayvanların etinin yenip yenmemesi ve
avlanma konuları ele alınırken temas edilmişti.

Kur’an’da bütün iyi ve temiz şeylerin helâl kılındığı ifade edildikten sonra
eğitilmiş avcı hayvanlar kullanılarak yakalanan avların helâl olduğuna
temas edilmekte (el-Mâide 5/4), İslâm bilginleri de köpeğin avcı hayvan
olarak kullanılmasının câiz olduğunda görüş birliği içinde bulunmaktadırlar.
Ancak bunun için, köpeğin avlanma konusunda eğitilmiş olması, avlanması
kastıyla salıverilmesi, tutmuş olduğu avı ondan yemeksizin sahibine getirmiş
ve avı boğarak değil de yaralayarak öldürmüş olması gibi şartların arandığını
daha önce görmüştük.

İslâm bilginleri, avlanmanın yanı sıra ihtiyaç duyulan diğer alanlarda
kullanılmak üzere köpek beslenmesinin câiz olduğu, ihtiyaç olmadığı halde
evde köpek beslenmesinin ise doğru olmadığı görüşündedirler. Konuyla ilgili
olarak Hz. Peygamber ziraat veya hayvancılık faaliyeti ya da ev bekletme
veya av gibi bir sebep olmaksızın köpek besleyen kimsenin sevabından
hergün bir miktar eksileceğini bildirmiş
(Buhârî, “Hars”, 3; “Zebâih”, 6), içinde
köpek bulunan eve meleklerin girmeyeceğini ifade etmiştir (Buhârî,
“Bed’ü’l-halk”, 7,17; Müslim, “Libâs”, 81-84). Bu hadislerden hareketle, başta
Şâfiîler olmak üzere bazı fakihler, ihtiyaç yokken evde köpek beslemenin
haram olduğu görüşüne sahip olmuşlardır. İslâm bilginlerinin çoğunluğu
köpeğin artığının necis olduğu, yaladığı kabın da yedi defa, Ebû Hanîfe ise
üç defa yıkanması gerektiği görüşündedir. Bu görüşlerle bağlantılı olarak
köpeğin satışının ve bu satıştan elde edilen paradan yararlanmanın câiz
olup olmadığı da tartışılmıştır. Hanefîler ve bir grup İslâm bilgini, kendisinden
yararlanılması şer’an serbest olan köpeğin alım satımını ve satışından
elde edilecek paradan istifadeyi câiz görürler.

İslâm hukuk doktrininde, hayvanların kendiliğinden verdiği zararların
tazmini gerektirmediği ilke olarak benimsenmişse de, saldırgan köpeklerin
başkalarına zarar ve ziyan vermemesi için, sahiplerinin gerekli önlemleri
almasının gerektiği açıktır. Bu hayvanların ısırması, saldırması sonucu meydana
gelen zararlardan, kusur ve ihmallerinin bulunması oranınca sahipleri
sorumlu tutulurlar.

İslâm dini çevreyi, tabii güzellikleri korumayı, hayvanlar da dahil bütün
canlılara karşı sevgi ve merhametle davranmayı emretmiş, hayvanların boş
yere öldürülmesini yasaklamış, ancak insan sağlığına, temizliğe ve koruyucu
hekimliğe de ayrı bir önem vermiştir. Köpeğin ihtiyaç halinde beslenmesine
müsaade edilmesi, fakat ev içinde süs köpeği olarak beslenmesinin
hoş karşılanmaması bu anlayışın sonucudur. Müslümanların kültür tarihinde,
geliri aç kalan hayvanları doyurmaya tahsis edilmiş vakıf örnekleri
vardır. Fakat bugün insan ilişkilerinin, aile içi ve akrabalar arası bağların
oldukça zayıflayıp ferdiyetçi, maddeci ve bencil bir yaşama tarzının hâkim
olduğu Batı toplumlarında ve bu yaşam tarzının etkisi veya özentisi içinde
olan bazı müslüman kesimlerde, böyle bir amaçla değil, evde süs ve eğlence
olarak köpek besleme âdeti hızla yaygınlaşmaktadır. Köpek sevgisi ve köpek
üzerinde odaklaşan ilgi bir bakıma, insanların diğer acımasızlıklarını, bencillik
ve sevgisizliklerini örten veya gölgeleyen ve kişilere sınıfsal ve kültürel
avantaj sağlayan sembolik bir davranış halini almıştır. Doğal çevreden ve
tabii-insanî ihtiyaçlardan uzak bir şehirleşme, bireyselleşme ve kimsesizleşme
de bu tür kötü âdetlerin bilinçsiz bir şekilde yayılmasını hızlandırıcı bir
ortam oluşturmaktadır. İlk bakışta hayvan sevgisinin bir uzantısı gibi algılanabilecek
bu âdet, esasında gerek insan sağlığı gerek ev içi ve çevre temizliği
gerekse maddî imkânların israf edilmesi açısından önemli sakıncalar
taşıdığı gibi, insanın sevgi ve ilgisini yanlış noktalarda yoğunlaştırarak insan
ilişkilerinin de zaafa uğratmaktadır. Köpeğin, kuduz hastalığına yakalanma
ve onu bulaştırma açısından hayvanlar arasında ilk sırayı işgal ettiği,
tüyü, salyası ve pisliğiyle de birçok hastalığın yayılmasında etkin rol oynadığı
göz önünde bulundurulunca, İslâm’ın ihtiyaç olmaksızın zevk ve süs
için evde köpek beslemeyi yasaklamasının, köpeğin salya ve artığının necis
olduğunu bildirmesinin hikmeti daha iyi anlaşılmaktadır.

d) Sunî Tohumlama

Son yüzyıl içinde bilim ve teknolojide alınan mesafeler, özellikle gen
mühendisliği, veterinerlik ve tıp bilimlerindeki hızlı gelişmeler hayvan ve
insanların tabii yollar dışında, birtakım hâricî bilimsel müdahalelerle döllendirilmeleri
imkânını gündeme getirmiş, buna paralel olarak da belli bir talep
ve pazar oluşmuştur. Bu bağlamda sunî ilkah yani yapay döllenme, erkeğin
spermiyle kadının yumurtasının tabii birleşme dışı yollarla döllendirilmesi
yöntemini ifade etmektedir. Erkek ve kadının sunî yollarla döllendirilmesi
“tüp bebek” başlığı altında daha önce ele alınmış olduğundan burada, sunî
tohumlama tabiriyle, örfteki kullanıma da uygun şekilde, erkek ve dişi hayvanın
sunî yollarla döllendirilmesi ifade edilecek ve bu konu hakkında açıklama
yapılacaktır.

Cinsel yasak, mahremiyet ve ayıp gibi kavram ve değerler sadece insana
özgü olduğundan, hayvanların gerek kolayca döllenmesini gerekse nesillerinin
ıslahını temin maksadıyla sunî tohumlama yöntemine başvurulması
kural olarak câiz görülür. Fıkıh kültüründe bu konudaki tartışma, ücretli
tohumlama ve ücret ödemenin gebelik şartına bağlanması durumlarıdır.

Hz. Peygamber’in, tohumluk erkek hayvanın dişiye aşması karşılığında
para alınmasını yasakladığı yönündeki hadislere (Buhârî, “İcâre”, 21; Müslim,
“Müsâkat”, 3; Ebû Dâvûd, “Büyû‘“, 42), İslâm hukukçularınca farklı
açıklamalar getirilmişse de bu konuda vârit olan hadisleri, Resûlullah’ın
akidlerin garar içermemesine ve gerçekleşmesi kesin olmayan sonuçlara
bağlanmamasına verdiği önemin bir uzantısı olarak görmek de mümkündür.
Bu sebepledir ki, başta İmam Mâlik olmak üzere birçok fakih, erkek hayvanın
dişi hayvana ücret karşılığı çekilmesini veya bu sebeple ücret ödenmesini
câiz görmekte, fakat akdin hayvanın gebe kalması
şartına bağlanmasını ise câiz görmemektedir.

Ücretli ve şartlı sunî tohumlama konusuyla ilgili olarak İslâm hukuk literatüründe
yer alan tartışmalardan hareketle, sunî tohumlama için ücret talep
edilmesi ve ödenmesinin câiz olduğu, ancak akdin veya ücretin hayvanın gebe
kalması
şartına bağlanmasının doğru ve geçerli olmaması gerektiği söylenebilir.
Bu işin profesyonellik çerçevesinde icrası ve bilimsel verilere göre gebe
bırakma ihtimalinin çok kuvvetli olmasına binaen, ücret ödeyen tarafın hakkını
koruyucu bazı önlemlerin alınması da hakkaniyete aykırı olmaz.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol