""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

DEİZİM

   
                                           DEİZM
Bilinen en yaygın tanımına göre deizm; Tanrı inancını savunan ama belli bir dinin ilke, kural ve dogmalarını reddeden, Tanrı’nın yarattıktan sonra içine yerleştirdiği yasalara göre işlemesi için evreni kendi hâline terk ettiğini savunan öğretidir.
Deizm, Tanrı’nın varoluşunu kabul eden fakat vahyi, peygamberi hatta bazen de koruyucu, esirgeyici Tanrı’yı inkâr eden bir doktrindir. Kökü Aristoteles’e kadar gider. Deizmi kabul eden de deisttir. Deizm kelimesi 16. asırda ateistlerin belirlenmesi için Sosianizm mensupları tarafından icat edilmiştir. Deizmin karşıtı teizmdir. Bir Müslüman asla deist olamaz. Belli başlı deistler: Fransa’da: Voltaire, J.J.Rousseau, Jules Simon. İngiltere’de: J.Locke, Toland, Herbert of Cherbury, Ashley Couper Shasftesbury. Rusya da: Radisçev, I.Pnin, I.Yertoy. Deistler tabiî din veya akıl dinini kurmuşlardır. Teizm, tek, şahsî, her şeyi yaratan ve dünyadan farklı bir Allah’ın varoluşunu kabul eden doktrindir. Ateizme olduğu kadar panteizme, politeizme ve deizme de muhaliftir. Gerçek teizm, zâtî ve subûtî sıfatları olan Allah’ı kabul eden teizmdir. Bu da İslâm dinidir. Teizmi kabul eden kimse teisttir. İnsanlığın kurtuluşu, sadece İslâm dinindedir(*)

 
Deizm, hep kapalı, müphem ve anlaşılmaz bir yanı bulunan ve bu yönüyle de özellikle gençler arasında yaygın bir etkiye sahip olan inanç biçimidir. Bu nedenle de üzerine ittifak edilen kesin bir tanımı yoktur. Belli bir coğrafya içinde, bir karizmatik lider öncülüğünde belli bir inanç ve akide sistemi içinde doğmayan fakat bir Tanrı inancına tutunan deizm, son yıllarda üzerine pek çok tartışmanın yapıldığı güncel bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. (1)
Samuel Johnson’un 1755’te neşrettiği Dictionary’de görülmektedir. Bu metinlerde deizmin, herhangi bir vahyedilmiş dine bağlı olmaksızın Tanrı’nın varlığını kabul etmek, bununla birlikte O’nun ilim ve irade gibi sıfatlarını reddetmek, böyle bir varlığın âlemde tesirleri gözlenen veya tezahür eden hikmet ve inâyetinin bulunmadığına inanmak, âhireti inkâr, hususi bir dine ait -Tanrı’nın varlığı dışındaki- bütün itikad esaslarını reddetmek anlamına geldiği belirtilmiştir.(2)

                         DEİZMİN DOĞUŞ NEDENLERİ:
Deizmin Avrupa’da en çok yaygın olduğu ülke İngiltere idi. İngiliz deizminin babası olarak kabul edilen Cherburyli Lord Herbert (ö. 1648), Tanrı’ya ve âhiret hayatına inanmakla birlikte kutsal metinlerin doğruluğu konusunda ciddi kuşkular beslemiş, din adamlığı kurumunu şiddetle eleştirmiş, ayrıca evrensel gerçekleri kavramaya aklın yeteceğini savunmuştur. Onun takipçisi Charles Blount (ö. 1693), bir deist olduğunu açıkça beyan eden ilk düşünürdür ve intihar ettikten sonra yayımlanan Summary Account of the Deist’s Religion (1693) adlı eseri deist fikirlerin yayılmasında hayli etkili olmuştur. Daha sonra John Toland (ö. 1722) Christianity Not Mysterious (1696) ve Matthew Tindal (ö. 1733), “deistlerin mukaddes kitabı” olarak anılan Christianity as Old as the Creation (1730) adlı eserinde deist fikirleri açmışlar ve yaygınlaştırmışlardır. Bunlarda ve devamı olan eserlerde vurgulanan ve az çok farklılıklar gösteren çeşitli deist tavırlar arasında, mûcizenin inkârına varan bir aklîleştirme çabasıyla Hıristiyanlığı tabii din anlayışına yaklaştırma, kutsal metinlerin doğruluğu konusunda ciddi endişe ve yoğun eleştiriler, din adamlarının ruhanî otoritesinin reddi, aklın deney öncesi yapısı ile Tanrı fikrine ulaşabileceği, varlığını ispat edebileceği ve kurtuluşu sağlayan ahlâk kaidelerini koyabileceği iddiası en tipik olanlarıdır. Ayrıca “hıristiyan deistler” olarak anılan William Wollaston (ö. 1724), Thomas Woolston (ö. 1731), Thomas Chubb (ö. 1746) ve Thomas Morgan (ö. 1743) gibi kişiler, Hıristiyanlığa inanmakla birlikte aklın da aynı gerçeklere ulaşabileceği, bir tabii din kurabileceği ve nihayet Hıristiyanlık ile akıl arasında hiçbir çatışma olmadığı şeklinde daha ılımlı tezler ileri sürmüşlerdir. Bu yönüyle deist akımı, Hıristiyanlığın akla aykırı ve hurafî olduğu düşünülen unsurlardan arındırılması istikametindeki bir dinî eleştiri hareketi olarak nitelendirilebilir. (3)

İSLAMIN DEİZME BAKIŞAÇISI:

İslâm düşüncesinin temel yönelişi Allah, âlem ve insan münasebetlerini asla koparmamak veya zayıflatmamak doğrultusunda olmuştur. Esasen İslâm inanç ilkelerine göre yaratıcı faaliyeti, ilmi, hikmeti ve lutfuyla Allah âleme her an müdahale eden yüce bir varlıktır. Bu yüce varlık gerektiğinde âlemdeki kanunîliği mûcizeler yaratmak yönünde yeniden şekillendirebilir. Allah belli zamanlarda seçtiği peygamberler aracılığıyla insanlara mesajlar göndermiştir. İnsan da bunun karşısında takındığı tavra göre değer kazanır. Yine insanlar bu yüce varlığa dua ile isteklerde bulunup lutuf ve yardımını talep edebilir ve Allah’a iletmek istedikleri her mesaj mutlaka yerini bulur. Allah ve insan arasında nübüvvet ve ibadet yollarıyla belirli bir iletişimin olduğuna inanma İslâm’ın temel umdelerindendir. Ayrıca İslâm dininin kutsal metni olan Kur’an’ın lafız ve mâna bakımından mûcize olduğu, ilâhî koruma altında bulunduğu ve tarihen de bilindiği gibi asla tahrif edilmemiş ve edilemeyecek olduğu hususu müslümanların ortak inancıdır. Her ne kadar İbn Teymiyye, Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi bazı İslâm filozoflarının Kur’an’ın lafız ve mânasının Tanrı ile ilişkisine dair görüşlerine, vahiy meleğini “faal akıl” olarak anlamalarına, peygamberler dışındaki bazı seçkin insanların da bu akılla ittisâl kurabilecekleri şeklindeki iddialarına işaret ederek böyle bir anlayışı vahye dayalı din için tehlikeli bulmuş, bu anlayışa göre vahyin dinde belirlenmiş olan yerini, özellikle normatif özelliğini kaybedeceğini, peygamberliğe duyulan ihtiyacı ortadan kaldıracağını söylemiş ve böylece onların görüşlerinden bir tür deizm sonucu çıkarmışsa da (Derʾü teʿârużi’l-ʿaḳl ve’n-naḳl, X, 210-211, 214-217; a.mlf., Mecmûʿu fetâvâ, XII, 21-23) Batı’daki deist filozofların yahudi-hıristiyan kutsal metinleri karşısındaki kuşkuları İslâm düşünürleri bakımından vârit olmamıştır. Vahyin sıhhati konusunda Batı’da beslenen bu kuşku ve inkâr tavrı akla mutlak güven psikolojisini doğururken İslâm düşünürleri ya ilâhî vahiyle sağlıklı aklın tam anlamıyla uyuştuğunu yahut daha fazla olarak vahyin akıl ötesi boyutlara da sahip olduğunu vurgulamışlardır. Yine İslâm’a göre âlemdeki kanunîlik Allah’ın isterse değiştirebileceği “meşîet”inden ibaret olduğu için gerek mikro gerekse makro planda mutlak olarak Allah’ın yaratıcı gücüne bağımlıdır. Dolayısıyla Allah ile âlem arasındaki yaratan-yaratılan ilişkisi, deizmin bir defa olup bitmiş ve artık söz konusu edilmemesi gereken bir yaratan-yaratılan ilişkisi değildir. Allah’ı âlemden ve insandan uzaklaştıran yanlış bir aşkınlık anlayışına sahip deist iddianın aksine Allah “yerin ve göklerin nurudur” (en-Nûr 24/35) ve insana “şah damarından daha yakındır” (Kāf 50/16) (4)
 


1)Yazar: Adnan Bülent BALOĞLU
Baskı Tarihi: 1. Baskı, 2020
2)https://islamansiklopedisi.org.tr/deizm
3)https://islamansiklopedisi.org.tr/deizm
4)
https://islamansiklopedisi.org.tr/deizm
5)*.https://dergipark.org.tr/tr/pub/felsefedunyasi/issue/58337/851218
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol