""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

Günah ve Sevap Defteri (Amel Defteri)

                                                AMEL DEFTERİ
İnsanın dünya hayatında yaptığı iyi ve kötü bütün işlerin sözlerin kayıt edildiği defter. Bu defter sesli bir film misali insanın her türlü hâl ve hareketini, konuşmalarını zapt eden bir defterdir. Bu kayıt ve zabıtlarla insan ahirette hesaba çekilecek, bu defter insanın leh veya aleyhinde bir şahid olacaktır. Kur'an'da "kitab" olarak zikredilmektedir . Dünya hayatında devamlı olarak insanla beraber bulunan ve onun yaptıklarını kaydeden melekler vardır. Kur'an-ı Kerîm bu melekler hakkında şöyle buyurur: "...Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler var, şerefli yazıcı (melekler). Her ne yaparsanız bilirler" (el-İnfitâr, 82/10-12). "O, (İnsan) her ne söz söylerse muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır" (Kaf, 50/18). Amel defterine insanın yaptıklarını yazan meleklere Hafaza* (Hâfıza) melekleri veya Kirâmen Kâtibîn * (Şerefli Yazıcılar) yahut "Rakîb Atîd" denmiştir. Her insana, kendi amel defteri, Ahiret gününde verilecek ve insan kendi yaptıklarını orada bizzat görüp okuyacaktır. Defterleri sağ tarafından verilen kimseler Cennetlik bahtiyarlar, sol tarafından veya arkasından verilen kimseler ise Cehennemlik bedbahtlar olacaklardır. Bahtiyarların hesabı ya çok basit geçecek veya onlar hiç hesaba çekilmeyecek; bedbahtlar ise çok çetin bir hesapla karşılaşacaklardır. Kur'an-ı Kerîm bu hususta da şöyle buyurur: "....İşte o vakit kitabı (amel defteri sağ eline verilmiş olan kimse der ki: 'Gelin kitabımı okuyun. Çünkü ben hesabıma ulaşacağımı (hesaba çekileceğimi) zannetmiştim!. Artık o hoşnut bir hayatta yüksek bir Cennet'tedir " (el-Hâkka, 69/19-22). "Kitabı sol eline verilmiş olan ise, der ki: 'Eyvah, keşke kitabım bana verilmeseydi... Hesabının da ne olduğunu bilmeseydim!... Tutun onu hemen bağlayın onu, sonra Cehennem'e atın onu..."(el-Hâkka, 69/25-27, 30-31). İnsan, kendi amel defterinde hayatının bütün teferruatını görünce hayret edecek ve Kur'an'ın tabiriyle şöyle diyecek "Eyvah bize, bu deftere ne olmuş, küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış... " (el-Kehf, 18/49). (İkra İslam Ansiklopedisi- Orhan ÇEKER) Amel defterleri sualden önce getirilip dağıtılır; "(Amel defterleri) sual ve hesap için mahşerde dağıtılır." (tekvir sur. 10.ayet) "Bu kitablarımız sizin aleyhinize hak ile konuşuyor. Şüphesiz Biz, yaptıklarınızı bir bir kaydediyorduk." (Casiye sur.29.ayet)"O gün; siz, huzura alınırsınız. Ve hiç bir şeyiniz gizli kalmaz.Kitabı sağından verilmiş olan der ki: Alın, işte okuyun kitabımı.Doğrusu ben, bir hesablaşma ile karşılaşacağımı sanıyordum. (hakka sur. 18,19,20) "Kitabı solundan verilmiş olana gelince; der ki: Keşke kitabım bana verilmeseydi.Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim.Keşke bu iş son bulmuş olsaydı." (hakka sur.25,26,27) Kitabını sol tarafından alan kafirler, kitaplarını alınca hallerini anlayıp, büyük felaket, çirkin rezalet, korkunç azab, sonsuz tehlike, bitmeyen elem, acı ve üzüntüye tutulacaklarını bilirler. Elleri ve boğazları zincir ve bukağılar ile bağlanıp, pek çirkin arkadaş ve yoldaş olan şeytanlarla beraber Cehennemin dibine atılacaklarını ve devamlı orada kalacaklarını bilip, kendine, eyvah helak oldum, eyvah mahf oldum diye feryat ederler. Böyle olduğunu Kur'an'nı Kerim bize haber verir; "Ama kimin de kitabı arkasından verilirse;Derhal helakini temenni edecektir." (inşikak sur. 10,11. ayetler) (Büyük Amentü Şerhi-Kadızade) KAFİRLERİN AMELLERİ “Biz; kıyamet günü adalet terazilerini kurarız. Hiç kimse hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesab görenler olarak da Biz, yeteriz.” Enbiya sur.47.ayet “Kimin tartıları ağır gelirse, Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir.Kimin tartıları hafif gelirse, Onun anası (sığınacağı yer) Hâviye'dir.” Karia sur 6,7,8,9.ayetler Burada "mevazin" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime, "mevzun" ve "mizan" kelimelerinin çoğuludur. Eğer bunu "mevzun"un çoğulu olarak kabul edersek "mevazin", Allah (c.c.) huzurunda ağırlık taşıyan ve mükafaata müstehak olan ameller anlamına gelir. Eğer "mizan"ın çoğulu olarak değerlendirirsek, o zaman terazinin kefesi kast edilmiş olur. Birinci şekilde "mevazin"in ağır ve hafif olmasının anlamı, iyi amellerin kötü amellere karşı ağır ya da hafif olmasıdır. Çünkü Allah'ın indinde yalnız iyi ameller ağırlık taşır ve onların bir değeri vardır. İkinci şekilde "mevazin"in ağır olmasının anlamı, Allah'ın adaletli mizanında iyilik tarafının kötülüğe göre daha ağır olmasıdır. Amellerin hafif olmasının anlamı ise, iyilik kefesinin, kötülük kefesine göre hafif olmasıdır. Bunun yanısıra Arapça'da ıstılah olarak "mizan", ağırlık manasında da kullanılmaktadır. Bu mana bakımından ağır ve hafif olmaktan murad, iyiliğin ağır veya hafif olmasıdır. Her halükârda "mevazin", "mevzun", "mizan" ya da "vizin" olarak kabul edilse de anlamı pek değişmez. Allah'ın adaleti, insanların sermayesi olan amellerin taşıdığı vezne, iyiliğin hafif ya da ağır olmasına göre karar verecektir. Bu konuya Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde değinilmiştir. Bunları göz önüne alırsak konu daha iyi anlaşılır. Mesela A'raf suresinde şöyle denmiştir: "O gün tartı tam doğrudur. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır. Kimin tartıları hafif gelirse, işten onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır." (A'raf 8-9) Kehf suresinde ise şöyle buyurulmuştur: "Dünya hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimseler, işte onlar Rabb'lerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa çıkan kimselerdir. Kıyamet günü onlar için bir terazi kurmayız." (Kehf, 104-105) Enbiya suresinde de şöyle buyurulmuştur: "Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez. Bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesab gören olarak biz yeteriz." (Enbiya, 47) Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, küfür hali ve bunun yanısıra hakkı inkâr, kötülük kefesini ağır bastıracak kadar büyük bir kötülüktür. Kafirlerin hiçbir iyiliği kötülük kefesini kaldıramayacaktır. Fakat mü'minin terazi kefesinde öncelikle imanın ağırlığı olacak, bunun yanısıra dünyada yaptığı iyilikler de ağırlık yapacaktır. Diğer taraftan, yaptığı kötülükler öbür kefeye konarak iyilik yönünün mü, kötülük yönünün mü ağır bastığı görülecektir.[1] İyilik¬leri veya salih amellerinin kötülüklerine ağır basması suretiyle kimin tar¬tıları ağır gelirse o, cennette razı olacağı, razı olunacak bir yaşayıştadır. Buradaki "yaşayış" kelimesi cennetteki nimetleri toplayan bir kelimedir.[2] Burada yüce Allah'ın "Hoş hayatın" ayrıntısına girmeden kısaca ifade etmesi, insanın duygusunda hoşnutluk çağrışımı bırakıyor ki hoşnutluk da insan için nimetlerin en sevinçlisi ve en neşelisidir.[3] Kimin tartıları hafif gelirse, Onun anası (sığınacağı yer) Hâviye'dir. Yani, "Hasenesi az olup, seyyieleri haseneleri baskın çıkanlara gelince..." demektir. Ebû Bekir (r.a) şöyle demiştir: "Bu amel defterleri ağır gelen kimselerin, amel defterlerinin ağır gelmesi, onların, dünyada iken hakka uymaları ve hakkın, kendilerine baskın gelmesinden dolayıdır. Kendisine sadece hakkın konulduğu bir tartının, ağır gelmesi ise haktır: Amel defteri hafif olan kimselerin amel defterlerinin hafif olması ise, onların dünyada iken batıla uyup, batılın onlarca hafif bir şey olarak addedilmesinden dolayıdır. Kendisine batılın konulduğu tartının ise, hafif olması haktır. Mukâtil de şöyle der: Bu böyle olacaktır; zira hak, ağır, batıl ise hafiftir.[4] "Hâviye", "hava" kelimesinden gelmektedir. Manası, yüksek yerden aşağı düşmektir. "Hâviye", derin çukur için de kullanılır. Cehennemin haviyesi, çok derin olan ve ehl-i cehennemin yukarıdan içine düşeceği yer olacaktır. "Onun anası cehennem olacak"a gelince: Bunun anlamı, çocuğun korunma yerinin annesinin kucağı olması gibi, ahirette de ehl-i cehennem için cehennemden başka kucak olmayacaktır.[5] “O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için bölük bölük dönerler.Kim, zerre mikdarı hayır işlerse; onu görür.Kim de zerre mikdarı şer işlerse; onu görür.” Zilzal sur. 6,7,8.ayetler Abdullah b. Abbas bu âyetleri şu şekilde izah emiştir: "mümin olsun kâfir olsun kim dünyada iken zerre kadar bir hayır işleyecek olursa âhirette onun sevabını görecektir. Kim de dünyada iken zerre kadar kötülük işleyecek olursa o da âhirette onun cezasını görecektir. Mümin, iyiliklerini de kötülükleri¬ni de görecek, Allah onun kötülüklerini bağışlayacaktır. Kâfir de yaptığı iyilikleri ve kötülükleri görecek fakat iyilikleri reddedilip kötülükleri karşılığında azap görecektir. Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ise bu âyetleri şöyle izah etmiştir: Dünyada iken herhangi bir kâfir, zerre miktarı bir iyilik yapacak olursa onun karşılığını dünyada iken bizzat kendi nefsinde veya malında yahut ailesinde bulmuş olur.Böylece dünyadan hiçbir hayırı olmayarak ayrılıp gider. Herhangi bir mü¬min de dünyada iken bir kötülük işleyecek olursa, dünyada iken bizzat kendisin¬de veya ailesinde, yahut malında o kötülüğün cezasını görür. Böylece dünya¬dan, kötülüğü bulunmadığı halde ayrılıp gider. İbn ebi Hatim, Ebu Said Hudrî'den nakletmiştir. Ebu Said Hudrî, "fe men ya'mel mıskale zerretin hayran yerah, fe men ya mel miskale zerretin şerren yerah" ayeti ile ilgili olarak Rasulullah'a şöyle demiştir: "Ya Rasulallah! Kendi amellerimi görecek miyim? Rasulullah şöyle buyurmuştur: 'Evet'. Ben şöyle dedim: 'Küçük küçük günahları?' Rasulullah: 'Evet' dedi. Bunun üzerine ben "vay halime" dedim. "Ben mahvoldum". Rasulullah şöyle buyurdu: "Memnun ol ey Ebu Said! Çünkü yaptığın her salih amele on sevap verilecektir."[6] Enes diyor ki: "Hz.Ebu-bekir (r.a.) Resulullah (s.a..v) ile birlikte yemek yiyordu. O sırada: "Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onun sevabını görür. Kim de zerre miktan kötülük yap¬mışsa onun cezasını görür." âyetleri nazil oldu. Bunun üzerine Hz. Ebubekir elini yemekten çekti ve dedi ki: "Ey Allahın Resulü, ben yaptığım zerre miktan bir kötülükten dolayı cezalandırılacağım ha?" Resulullah buyurdu ki: "Ey Ebubekir, senin dünyada iken gördüğün kötülükler, zerre miktarı olan şerlerdir. Zerre miktarı olan hayırları ise Allah senin için biriktirmektedir. Sen onları kıyamet gününde bulacaksın. Mesruk diyor ki: "Hz. Aişe dedi ki: "Ey Allanın Resulü, şüphesiz ki Abdullah b. Cüd'an, cahiliye döneminde akrabasına iyi davranır ve yoksulları doyururdu. Bunlar ona bir fayda verecek mi?" Resulullah buyurdu ki: "Hayır bir fayda vermeyecek. Zira o hiçbir gün:” La ilahe illallah” deyip "Rabbim, sen ceza gününde benim hatalarımı affet." dememişti. [7] Adiy b. Hatim diyor ki: "Dedim ki: Ey Allahın Resulü, babam akrabaya iyi davranır, misafire ik¬ram eder ve şunları yapardı." Resulullah buyurdu ki: "Senin baban bir şeyler is¬tiyordu ve istediğine ulaştı. (Yani dünyada iken övülmesini ve anılmasını isti¬yordu. Onu da elde etti. Bu itibarla iyiliklerin âhirette ona bir faydası yoktur.)[8] Alkame diyor ki: "Seleme b. Yezid el-Cafi dedi ki: "Ben ve kardeşim, Resulullaha gittik. Ona: "Ey Allahın Resulü, annemiz Melike akrabaya iyi davranıyor, misafire ik¬ramda bulunuyor ve şunu şunu yapıyordu. O, cahiliye döneminde öldü. Bu yaptıkları, ona bir fayda sağlayacak mı?" Resulullah: "Hayır." dedi.[9] Enes b. Malik, Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Allah, yaptığı iyilikte hiçbir mümine haksızlık yapmaz. Mümine dünya¬da iken o iyiliğinin karşılığı verilir. Âhirette de onun karşılığında mükafaatlan-dırılır. Kafire ise Allah için yaptığı iyiliklerinin karşılığı dünyada verilir. Böyle¬ce âhirete göçtüğünde de mükafaatlandırılacak hiçbir iyiliği kalmaz.[10] Taberi bu âyetleri tefsir ettikten sonra bir kısım nasslan zikretmekte ve sonunda şunları söylemektedir: “Resulullahtan nakledilen bu haberler bizlere bil¬diriyor ki mümin, yaptığı günahların karşılığını dünyada görür, sevaplarının karşılığını ise âhirette görecektir. Kâfir ise yaptığı iyiliklerin karşılığını dünyada görür, kötülüklerinin cezasını ise âhirete çekecektir. Onun inkarı'ile birlikte dünyada işlediği iyilikler âhirette ona hiçbir fayda sağlamayacaktır."[11] İşte bu zerre, ya da bu kadar ağırlıktaki iyilik veya kötülük o gün gelir, ve onu yapanlar görür ve karşılığını da Alır. O zaman "insanoğlu" iyilik olsun kötülük olsun, yaptığı hiçbir şeyi küçük görmez. "Bu küçüktür hesap ve tartıya gelmez" demez. Vicdanı yaptığı her amelin karşısında, şu kefesini zerre kadar ağırlığın kaldırıp indirebildiği hassas terazinin hareketi gibi tir tir titrer. Gerçek şu ki yeryüzü bu terazinin mü'minin kalbinden başka bir yerde henüz eşini ve benzerini görmemiştir. Onun benzeri sadece zerre ağırlığınca iyilik veya kötülük için ürperen mü'min kalbidir. Yeryüzünde dağlar kadar günah, isyan ve kötülük işlediği halde hiç kımıldamayan kalpler vardır. Önünde dağ zirvelerinin hiç kalacağı hayır tepelerine layık olduğu halde bundan etkilenmeyen kalpler vardır. Bu kalpler yeryüzünü sırtlanmışlar ve hesap günü onur ağırlığı Altında ezileceklerdir.[12] “Rabblarına küfredenlerin hali; fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Yaptıklarından dolayı hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, uzak bir sapıklıktır.” İbrahim sur. 18.ayet “Küfredenlere gelince; onların amelleri, engin çöllerde serap gibidir. Susayan kimse onu, su sanır. Fakat yanına vardığı zaman hiç bir şey bulamaz. Kendi yanında Allah'ı bulur ve O da hesabını tastamam görür. Allah hesabı çabucak görendir.” Nur sur 39.ayet “Yaptıkları her işi ele alır ve onu toz-duman ederiz.” Furkan sur.23.ayet Kurtubi dedi ki;Terazi mutlaka kurulacaktır; gerçektir ama her kes için kullanılacak değildir. Bunu da şu Ayet-i Kerim’e gösteriyor; “Suçlular simalarından tanınırlar da perçemlerinden ve ayaklarından tutulurlar.” Rahman sur. 41.ayet Peygamber (s.a.v) de bazı müminler için, rabbinin kendisine şöyle buyuracağını haber verir; “Ey Muhammed, ümmetinden üzerinde hesap bulunmayanları sağ kapıdan cennete koy.”[13] ----------------- [1] Mevdudi- Tefhimul Kur’an [2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir [3] Seyyid Kutup-Fizilal-il Kur’an [4] Fahreddin er Razi-Tefsir-i Kebir [5] Mevdudi- Tefhimul Kur’an [6] TEFHİM-UL KUR’AN- MEVDUDİ [7] Müslim,-İman, bab: 365. Hadis no: 214 / Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.6, S.93 [8] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.377, 379 [9] Ahmed b. llanbel, Müsned. c. 4 S. 478 [10] Müslim. Munfekîn. bab: 56, Had» No: 2808 / Ahmed b. Hanbel Müsned, C. 3 S. 123 [11] Taberi tefsiri [12] FİZİLAL-İL KUR’AN- SEYYİD KUTUP [13] İmam Kurtubi- Takire,338 Alıntı: https://www.yurekfethi.com/soru-ve-cevap/ kafirlerin-amel-defteri-varmidir-t794.0.html
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol