""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

TABİAT KANUNLARI

TABIAT KANUNLARI(EVRENSEL YASALARIN İŞLEYİŞİ)

Eğer tabiatta bulunan temel kuvvetler var olmasaydı veya olduklarından farklı değerlerde olsaydı, kompleks, akıllı hayat muhtemelen imkansız olurdu. Bu kuvvetler şunlardır: yerçekimi kuvveti, elektromanyetizma, zayıf nükleer kuvvet ve bir atomun içerisindeki proton ve nötronları bir arada tutan güçlü nükleer kuvvet. Örneğin yerçekimi kuvveti olmasaydı; kütleler, yıldızları veya gezegenleri oluşturacak şekilde kümelenmezler, dolayısıyla da kompleks, akıllı hayatın varlığı ciddi bir şekilde engellenirdi. Eğer elektromanyetik kuvvet olmasaydı, kimya diye bir şey olmazdı. Eğer güçlü kuvvet olmasaydı, proton ve nötronlar bir arada tutulmazlardı ve bu sebeple atom numarası hidrojenden daha büyük olan hiçbir atom var olamazdı. Eğer kuvvetli güç, çekirdek içinde sadece protonlar ve nötronlar arasında iş gören kısa erimli kuvvet yerine (çekim ve elektromanyetizma gibi) uzun erimli bir kuvvet olsaydı, bütün madde ya neredeyse nükleer füzyona maruz kalır ve patlardı veyahut da bir kara delik oluşturacak şekilde hep beraberce soğurulurdu.27 Dolayısıyla bu durumda hayatın oluşması imkânsız hale gelebilirdi.(1)

   Diğer bir örnek, evrenin başlangıcındaki genişleme hızının hassas ayarıdır. Big Bang’deki genişleme hızı, bugünkü evrenimizin var olmasını sağlayan hassas bir ayara sahiptir. Evrenin genişleme hızındaki bu kritik değer 1060’ta 1’dir. Big Bang’in başlangıcındaki genişleme hızında 1060’ta 1 oranında bir değişiklik olsaydı bile şimdiki evrenimiz var olamazdı.62 Burada geçen 1060 sayısı dünyamızdaki tüm atomların toplamından da büyük bir sayıdır: Trilyon x trilyon x trilyon x trilyon x trilyon’a eşittir. Eğer dünyanın herhangi bir kum tanesinden bir tanesindeki trilyonlarca atomun içine bir atom saklasanız ve dünyadaki atomlardan rastgele bir atom çeken kişinin bu atomu 1 kerede bulmasını bekleseniz; bu olasılık bile 1060’da 1’den büyüktür.63 Görüldüğü gibi evrenin oluşumundaki bu hassas ayarların varlığı uygunluluk, gereklilik gibi kavramlarla, yani tesadüflerle açıklanamayacak kadar olağanüstü durumdadır. Ancak her şeye kadir, bilinçli ve düzenleyici bir Tanrı’nın varlığı bu duruma makul bir açıklama sunabilir. Evrendeki bu olağanüstü düzen, gayelilik ve hayatın oluşmasını sağlayan çok hassas ayarların varlığı, düzenleyici bir Tanrı olmaksızın, maddenin kendi kendine yeterliliğiyle ve tesadüflerle nasıl açıklanabilir ki? Bunun imkânsız olduğunu savunan Swinburne, doğal olanın hiçbir şeyin olmaması, yani yokluk olduğunu belirtir. Fakat bir şey var. Hatta pek çok şey var. Ona göre, “belki şans bir tek elektrona neden olabilirdi. Ancak pek çok partikül var!”64 Ayrıca doğa yasalarında, fizik sabitlerinde, evrenin başlangıç hallerinde, inkâr edilemez, bilimsel hassas ayarlar var. Bütün bunların varlığını bazı kimselerin bilim adına tesadüflerle açıklaması aklıselim açıdan kabul edilebilecek bir izah değildir. Swinburne’e göre, bu olgular açıkça bilimin açıklaması için ‘çok büyük’ şeylerdir. Bilim burada susmakta ve daha öteye gidememektedir. Yani bilim, evrenin varlığının nedenini, doğa yasalarının ve hassas ayarların niçin var olduğunu, doğa yasalarının niçin süreklilik arz ettiğini ve her şeyin niçin bu yasalara uygun davrandığını açıklayamaz. Ona göre, bilimin sustuğu bu yerde, gerekli açıklamayı teizm sunmaktadır. Sonuçta bilimin tespit ettiği, fakat niçin olduğunu bilimsel olarak açıklayamadığı bütün bu düzenin ve hassasayarların açıklanması için Tanrı fikri gereklidir.65 Nitekim Davies evrendeki olağanüstü hassas ayarların varlığının Tanrı’nın eseri olarak algılanması gerektiğini şöyle ifade eder: “Evrende bilinçli yaşamın oluşması için gerekli doğa kanunlarının hassas ayarı, açıkça Tanrı’nın evreni böyle bir hayat ve bilincin gelişmesi için tasarladığı sonucunu çıkarır. Bu demek oluyor ki, evrendeki varlığımız Tanrı’nın planının merkezi bir parçasıdır.”66 Evrenin, hayatı mümkün kılan, mükemmel hassas ayarlara sahip olması eskiden Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen birçok bilim adamını etkilemiş ve onları teistik sonuçlara götürmüştür. Bunlardan biri olan Fred Hoyle nükleer fizik üzerine yaptığı çalışmalar esnasında elde ettiği sonuçların rastlantılarla açıklanmayacağını düşünmüş ve işin içinde ilâhî bir gücün olduğuna hükmetmiştir. Hoyle bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Hiçbir bilim adamının, nükleer fizik kanunlarının yıldızların içinde ürettikleri sonuçlar bakımından, onların bir gayeye yönelik olarak tasarlandıkları neticesine varmakta güçlük çekebileceklerine inanmıyorum. Eğer öyle ise, o zaman benim görünürde rastgele olan acayipliklerim çok içerikli bir planın bir parçası haline geldiler.”67 Hoyle, ayrıca, evrendeki hassas ayarların ortaya çıkardığı muhteşem düzene bakarak, bütün bunların rastlantılarla açıklanamayacağını, sadece Tanrı’nın yaratışı ile açıklanabileceğini şöyle ifade etmiştir: “Evren, süper hesaplama yapan bir entelektüel güç tarafından yaratılmıştır. Aksi takdirde, bu kadar çok ilgisiz ve imkânsız tesadüfün muhteşem bir şekilde bir arada işleyip yaşamı mümkün kılan bir evreni meydana getirmesi beklenemezdi.”68 Evrenle ilgili ortaya çıkan bilimsel gerçeklerin ve buradaki hassas ayarların tesadüflerle açıklanamayacağı başka birçok bilim adamı tarafından da ifade edilmektedir. Onlara göre bütün her şeyi yaratan Tanrı’dır. Nitekim fizik ve doğa felsefesi profesörü Henry Margenau doğa kanunlarının tesadüfler ya da kazalar sonucu ortaya çıkmış olamayacağını belirterek şöyle söylemektedir: “O halde doğanın sayısız yasalarının ortaya çıkışına dair soruya verilecek cevap ne olmalıdır? Doğa kanunlarının evrensel geçerliliğine uygun olan tek bir cevap biliyorum: Doğa kanunları Tanrı tarafından yaratılmıştır.”69 Aynı şekilde Leslie de her şeyin Tanrı tarafından yaratıldığını şu şekilde ifade etmektedir:
“Tanrı bu evreni iradesi dâhilinde yokluktan yaratmıştır… O, varlıkların zaman süreci içinde ortaya çıkmasını istemiş ve maddi nesnelerin üretilmesi görev ve gücünü atom parçacıklarına yüklemiştir… Kontrollü bir güçle parçacıklar birbirlerinin hareketlerine uyum sağlamakla görevlendirilmişlerdir. Tanrı büyük bir ustalık, ince bir sanat ve sonsuz zeka ile bu maddesel hareketlerdeki matematiksel denklikleri gerçekleştirerek son derece kompleks bir yapıda olan yaşayan varlıkları meydana getirmiştir.” Son bilimsel çalışmalar ışığında evrende keşfedilen olağanüstü hassas ayarların varlığı ve bu ayarların insanın oluşumuna tam uygunluğu, bunları Tanrı’nın varlığı için delil kabul eden teistik yorumları günümüzde oldukça güçlendirmiştir. Bazı bilim adamları, insancı ilke ve hassas ayar delilinin tasarım kanıtını daha da güçlendirdiğini savunmaktadır. Onlara göre, şaşılacak ölçüde hassas ayarlara sahip olan ve aynı hassasiyetteki başlangıç koşullarıyla oluşan evrenin, yaşamın oluşumunu mümkün kılabilecek bir yapıya sahip olması, Tanrı’nın varlığını ortaya koyan temel bir argüman ortaya çıkarmaktadır.71 Bu düşünürlerden biri olan Swinburne’e göre, “hassas ayar delili, eğer bir Tanrı varsa, böyle bir hassas ayarın var olması gerektiğinin çok da fazla ihtimal dışı olmayacağı; fakat eğer Tanrı yoksa evrendeki temel yasa ve değişkenlerle ilgili böylesi bir hassas ayarın var olmasının yüksek oranda ihtimal dışı olacağından hareketle güçlü bir kanıttır.”72 Ona göre, hassas ayar kanıtının ortaya çıkardığı şekilde bir evren anlayışında, Tanrı’nın aracılığı olmaksızın bir şeyin olması son derece düşük bir olasılıktır. Bu yüzden evrendeki hassas ayarlara bağlı akıllı yaşamın varlığı aynı zamanda Tanrı’nın varlığının delilidir. Aynı şekilde evrendeki hassas ayarların Tanrı’nın varlığına delil olduğunu düşünenlerden bir diğeri de Leslie’dir. O, evrendeki hassas ayarlarla ilgili birçok örnek verdikten sonra evrendeki hassas dengenin Tanrı’nın varlığının gerçek bir delili olduğunu belirtmektedir.73 Fizikçi Ian G. Barbour da insancı ilke ve hassas ayarların Tanrı’nın varlığına işaret ettiğini düşünmektedir. Ona göre, “insancı (antropik) ilke, bir zamanlar doğal teolojide de aranan Tanrı’nın varlığının nihai bir kanıtını sunmasa da, fiziksel sabitlerin hassas bir şekilde ayarlanmış olması sonucu, yaşam ve bilincin ortaya çıkması ancak akıllı ve amaçlı bir Tanrı’nın varlığıyla anlamkazanabilir”.74 Collins’e göre de, “son otuz yıl içinde, kozmosun hassas ayar delili, gittikçe popülerlik kazanmaktadır; genelde o, Tanrı’nın varlığının en güçlü delili olarak kabul edilmektedir.”75 Evrenin Big Bang ile meydana geldiğinin bilimsel ispatının ardından, evrendeki hassas ayarların varlığının da bilimsel olarak ortaya konmasından etkilenerek ateizmden vazgeçen ve Tanrı’ya inanmaya başlayanlara en iyi örneklerden biri, eski bir ateist felsefeci olan Antony Flew’dur. Flew, çağdaş teistik deliller arasında, ateizmden vazgeçmesini sağlayan, en ikna edici ve kuvvetli delilin hassas ayar delili olduğunu ifade etmiştir. Ona göre, Tanrı’nın varlığı ile ilgili en etkileyici delil son bilimsel gerçekliklerle desteklenmiş olanlardır.76 Kısaca evrenin yapısıyla ilgili yeni bilimsel verilerin sonuçları tabiatta göz kamaştırıcı yapısal bir düzenin varlığını ortaya koymaktadır. Bu durum daha önce ateizmi ve tesadüfleri savunan birçok insanın felsefi tutumunu yeniden gözden geçirmesine neden olmakta ve onları bu düzenin arkasında sonsuz kudret sahibi bir Tanrı olduğunu kabul etmeye zorlamaktadır. (2)

                               SONUÇ:
Netice itibari ile insancı ilkeye bağlı olarak ortaya konan hassas ayar delili, bazı düşünürlerin ifade ettiği gibi, teleolojik delilin ve tasarım kanıtının en güçlü çağdaş versiyonunu oluşturmaktadır. Bu delil güçlü ve kapsamlı bir delil olup, gücünü matematiksel değerlerle ifade edilen bilimsel verilerden almaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar; tabiat yasaları, fizik sabitleri, evrenin başlangıcındaki şartlar ve evrenin çeşitli üst düzey özellikleri gibi pek çok unsurun, canlılığın ve insan yaşamının oluşmasına uygun hassas ayarlara sahip olduğunu göstermiştir. Bu hassas ayarlar sadece evrenin bizim bulunduğumuz belli bir bölgesinde değil, tüm bölgelerinde, makro ve mikro ölçeklerde, organik ve inorganik yapılarda bulunmaktadır. Öyle ki, bu sayısal oranların herhangi birinde çok küçük değişikliklerin olması durumunda bile, bu denge altüst olur ve yaşam ortaya çıkmazdı. İnkâr edilemez bu bilimsel gerçekler karşısında birçok kozmolog,  fizikçi, filozof ve teolog, evrenin, canlılığın ve insan bilincinin ortaya çıkmasını sağlamak için bu derece hassas ayarlandığını ve bunun da bir yaratıcının varlığına kanıt olduğunu savunmaktadır. Çünkü doğa yasalarında, fizik sabitlerinde ve evrenin başlangıç hallerinde, bilimsel bir hakikat olarak, inkâr edilemez şekilde var olan bu hassas ayarların varlığını, bazı kimselerin bilim adına tesadüflerle açıklaması, aklıselim açıdan kabul edilebilecek bir izah değildir. Sonuç olarak, son yarım asır boyunca evrenimizde bilimsel olarak keşfedilen hassas ayarların varlığı, evreni ve hayatı tesadüflerle açıklama çabasında olanların iddialarını çürütmekte, buna karşılık her şeyi sonsuz ilmi, gücü ve iradesi ile yaratan ve düzenleyen Tanrı’nın varlığına çok güçlü bir delil oluşturmaktadır(3)

-------------------------
  Not: Özetin özeti olan ,Sn.Hüseyin Şahin'in makalesinden aynen alıntılanmıştır.
Kendisine emeğinden dolayı teşekkür ederiz.
1)Tanrı’nın Varlığına Dair Modern Delillerden İnsancı İlke ve Hassas Ayar Delili Hüseyin ŞAHİN Sayfa:8
2)Tanrı’nın Varlığına Dair Modern Delillerden İnsancı İlke ve Hassas Ayar Delili Hüseyin ŞAHİN Sayfa:19,
3)Tanrı’nın Varlığına Dair Modern Delillerden İnsancı İlke ve Hassas Ayar Delili Hüseyin ŞAHİN ,Sayfa 23


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol