""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

Cahiliye Dönemi Arap Ahlakı

 Câhiliye Dönemi Ahlâkına Kısa Bir Bakış


İslâm öncesi Araplarının ahlâk zihniyeti hakkındaki en önemli kaynaklar
Câhiliye şiiri, atasözleri (emsal) ve hitâbet örnekleriyle Kur’an, hadisler
ve ilk döneme ait diğer İslâmî belgeler; Roma, Bizans, İran gibi yabancı
kaynaklardır. Özellikle Câhiliye şiiri, atasözleri ve hitâbet örneklerinden edinilen
bilgilere göre Câhiliye edebiyatında ahlâk ve bu kelimenin tekili olan
hulk nâdiren kullanılmıştır. Kabileci Arap toplum yapısında hayatta kalma
mücadelesi, aşiret insanının herhalde en temel meşguliyetiydi; bu da büyük
ölçüde kabilenin insan ve mal gücü yanında mânevî gücüne ve saygınlığına
bağlı bulunduğu için özellikle şeref, cesaret ve cömertlik Câhiliye ahlâkında
bütün erdemlerin en üstünde yer alıyordu; bu erdemler de genellikle mürüvvet
(mürûe) kavramıyla ifade ediliyordu. Bununla bağlantılı başka bir
kavram da asabiyettir.
a) Mürüvvet, geniş anlamıyla yiğitlik ve mertliğin en ileri düzeyi olarak
algılanıyordu. Kısaca “övülmeye değer her şey” demek olan bu kavramın
Roma’daki “summum bonum” (hayırların hayırı) tabirinin dengi olduğu
düşünülebilir. Câhiliye Arapları’nın anlayışında mürüvvet, başta hilim olmak
üzere sabır, bağışlama, misafirperverlik, yoksullara yardım, iyi komşuluk,
zayıfları koruma gibi erdemleri kapsamaktaydı. Ancak diğer birçok
kavramda olduğu gibi mürüvvette de hayret verici bir anlam sapması olmuş;
bu kavram, “kandan başka hiçbir şeyin gideremeyeceği azap verici bir
susuzluk” ve “delilik diye anlatılabilecek bir şeref hastalığı” halini almıştı
(bk. İzutsu, Kur’an’da Dînî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 101).
Câhiliye dönemi ahlâk zihniyetini içeren literatürde, mürüvvet gibi onunla
az çok ilgisi bulunan hayır, mâruf, hak, şecaat, kerem, sehâ, cûd,
vefâ vb. ahlâkî muhteva taşıyan kavramlar ve bunların zıtlarının kullanımı
da oldukça yaygındı. Ancak bütün bu kavramlar ve terimler, yüksek ve evrensel
bir ahlâk anlayışını ifade etmekten geniş ölçüde uzak olup dünyevî
ve kabileci bir karakter taşımaktaydı.
b) Asabiyet, kısaca kabile üyeleri arasında kayıtsız şartsız dayanışma
yasasını ifade etmekte ve Arap’ın hayatına yön veren, ahlâkî zihniyet ve
değerlerine hâkim olan Câhiliye ruhunu yansıtmaktaydı.
Kişi ve kabile şerefi, dönemin ahlâk zihniyetini belirleyen etkenlerden
biriydi. Bir kısmına yukarıda işaret edilen erdemlerin temel amacı da kişi ve
kabile şerefini arttırmak, insanların hayranlık ve saygısını kazanmaktı. Bu
dönemde iyilik için iyilik değil, onur kazanmak için iyilik anlayışı hâkimdi.
Bu yüzden, çoğunlukla fahr ve tefâhur kelimeleriyle ifade edilen kibir, gurur,
soyluluk ve üstünlük yarışı, -Kur’ân-ı Kerîm’de de eleştirici bir sûrede
(Tekâsür sûresi) bildirildiği üzere- onlara zaman zaman kabirlere gidip mezar
taşlarıyla övünmek gibi saçmalıklar bile yaptırırdı. Edebiyatın başlıca temalarından
birinin “medih” ve “zem” olması da o dönem ahlâkının egoist karakterini
yansıtması bakımından dikkat çekicidir. İşte asabiyet, Câhiliye ahlâkının,
en geniş sınırı kabileyi aşmayan bu egoist karakterini ifade eder.
Dine fazla bir ilgi duymayan, hatta dönemin hayat anlayışı, inanç ve
düşüncesi hakkında en temel kaynak olan şiirde dine ve dinî konulara meselâ
kadın, aşk ve şarap gibi hafif mevzularla medih, zem ve tefâhur gibi
egoist ve duygusal konulardan daha az yer veren Câhiliye Arapları’nda yine
de bir Allah inancı vardı. Bununla birlikte koyu putperestlik, onların Allah’a
göstermeleri beklenen saygı ve ilgilerini öldürmüş olup bu durum, dinin insanlarda
bıraktığı derunî ve ahlâkî tesirden Câhiliye Arapları’nı mahrum etmişti.
Hürriyet bilinci veya duygusu da Câhiliye Arapları’nın başlıca özelliklerindendir.
Bazı araştırmacılar, Câhiliye döneminde kabileyi aşan siyasî birlikler
kurulamayışını, onlardaki bu hürriyet ruhuna bağlamışlardır. Ancak
onlardaki bu, bencil ve ilkel bir hürriyet idi. İlkel hürriyetin en temel niteliği
ise otorite tanımamaktır. Nitekim Câhiliye Arapları böyle bir otorite düzenini
her zaman reddetmişlerdir.
Sonuç olarak Câhiliye döneminin bütün ahlâkî erdemlerinin arkasında
kişinin veya kabilenin gururu (fahr), şeref (mecd) ve öfke (gazap, hamiyye)
duygularını tatmin etme; asalet, cömertlik ve yiğitlikle şöhret kazanma,
saygı görme, başka kabileler karşısında hem korku hem de hayranlık duygusu
uyandırma arsuzu yatmaktaydı. Esasen bu dönemin, fert ve kabile gururu,
kibir ve serkeşlik nitelikleri dolayısıyla câhiliye diye anıldığı, başka
birçok delil yanında, Amr b. Külsûm’ün Muallaka’sından da açıkça anlaşılmaktadır:
“Sakın biri bize karşı bir câhillik yapmaya kalkışmasın!
Sonra biz câhillikte bütün câhillerden baskın çıkarız!”

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol