""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

Hacc Çeşitleri ve Veklet Haccı




VIII. HACCIN ÇEŞİTLERİ
A) HÜKÜM BAKIMINDAN HAC ÇEŞİTLERİ


Şer‘î hüküm açısından hac farz, vâcip ve nâfile olmak üzere üç çeşittir.
Belirli şartları taşıyan yükümlünün ömründe bir defa haccetmesi farzdır.
Yükümlü olmadığı halde, haccetmeyi adayan kişinin bu adağını yerine getirmesi
vâciptir. Diğer nâfile ibadetlerde olduğu gibi, başlandıktan sonra bozulan
nâfile haccın kazâsı da vâcip olur. Farz ve vâcip dışında yapılan hac
ise nâfiledir. Hacla yükümlü olmayan çocukların yaptıkları hac ile bir kimsenin
birinciden sonra adama (nezir) dışında yapacağı her hac nâfiledir.

B) YAPILIŞŞEKLİ BAKIMINDAN HAC ÇEŞİTLERİ


Yapılış biçimi (edâ) açısından ise hac, ifrad haccı, temettu‘ haccı ve kırân
haccı olmak üzere üç çeşittir.

Hac ve umre, her biri tek başına yapılabildiği gibi, aynı yılın hac ayları
içinde, ikisi birbirine bağlı olarak da yapılabilir. Hac ayları içinde, hacdan
önce umre yapıp yapmamaya, yapıldığı takdirde umre ve haccın ayrı veya
aynı ihramla yapılma durumuna göre hac, ifrad haccı, temettu‘ haccı ve
kırân haccı olmak üzere üç şekilde eda edilir.


a) İfrad Haccı


İfrad haccı umresiz yapılan hacdır. Sadece hac ibadeti yapıldığı için "umresiz
hac" anlamında olmak üzere bu ad verilmiştir. Hac ayları içinde, hacdan
önce umre yapmayıp, sadece hac niyetiyle ihrama girerek hac
menâsikini eda edenler, ifrad haccı yapmış olurlar. İster mîkat sınırı dışında
ister içinde ikamet etsin, herkes ifrad haccı yapabilir.

b) Temettu‘ Haccı


Temettu‘ “yararlanmak, istifade etmek” anlamına gelir. Aynı yılın hac
aylarında umre ayrı ihramla, hac ayrı ihramla yapıldığı zaman iki ihram
arasında, ihramsız, yani ihram yasaklarının bulunmadığı yasaksız bir zaman
dilimi, umre ile hac arasında hac yasaklarının söz konusu olmadığı
serbest bir vakit bulunduğu için bu ad verilmiştir.

Temettu‘ haccı aynı yılın hac ayları içinde, umre ve haccı ayrı ayrı niyet ve
ihramla yapmaktır. Hac ayları içinde umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra, aynı
yıl hac için yeniden ihrama girip hac menâsikini de eda eden uzak bölgelerden
gelmiş hacılar temettu‘ haccı yapmış olurlar.

c) Kırân Haccı


Kırân haccı, her ikisine birlikte niyet edilerek aynı yılın hac ayları içinde
umre ve haccı bir ihramda birleştirmektir. Hac ve umre tek ihramla yapıldığı
için "birleştirmeli hac" anlamında bu adı almıştır. Umre ve hacca, ikisine
birden niyet edip umreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkmadan, aynı ihramla
hac menâsikini de tamamlayan Âfâkyler "kırân haccı" yapmış olurlar.

d) Temettu‘ ve Kırân Haccının Şartları


1. Hacceden kişi Âfâky olmalıdır. Harem ve Hil bölgelerinde, mîkat sınırları
içinde ikamet edenlerin temettu‘ ve kırân haccı yapmaları câiz değildir.
Hac aylarından önce Mekke'ye gidip hac günlerine kadar orada kalan Âfâkyler
de bu konuda aynı hükme tâbidir. Bunlardan haccedecek olanların, o yıl
hac ayları girdikten sonra umre yapmamaları gerekir. Yaptıkları takdirde,
isâet etmiş olurlar; şükür kurbanı değil, ceza kurbanı keserler.
2. Umre ve hac, her ikisi aynı yılın hac aylarında yapılmalıdır. Şayet
umre hac aylarından önce yapılmışsa veya umre tavafının en az dört şavtı,
hac ayları henüz girmeden tamamlanmışsa yapılan hac temettu‘ veya kırân
değil, ifrad haccı olur.

3. Hac aylarında yapılan umreden sonra "sahih ilmâm" olmamalıdır.
Sahih ilmâm, Hanefîler'e göre, umre ile hac arasında herhangi bir sebeple
memlekete dönmekle, Şâfiîler'e göre ise, mîkat sınırları dışına çıkmakla gerçekleşir.
Umre ile hac arasında, Hanefîler'e göre memleketine giden;
Şâfiîler'e göre ise mîkat sınırları dışına çıkan kimse, dönüşte tekrar umre
yapmazsa, yaptığı hac temettu‘ değil, ifrad olur. Kırân haccında umreden
sonra ihramdan çıkılmadığı için umre ile hac arasında ister mîkat dışına
çıkılsın, ister memlekete veya başka bir yere gidilsin, kırân haccı ifrada dönüşmez.
Bu üç nevi hacdan hangisi yapılırsa yapılsın, hac farîzası eda edilmiş olur.

Bunların fazilet bakımından sıralanışı Hanefîler'e göre kırân, temettu‘,
ifrad; Mâlikîler'e göre ifrad, kırân, temettu‘; Şâfiîler'e göre aynı yıl arkasından
umre yapmak şartıyla ifrad, temettu‘, kırân; Hanbelîler'e göre ise
temettu‘, ifrad, kırân şeklindedir. Bu görüş ayrılığının sebebi, Hz. Peygamber’in
yaptığı haccın eda biçimine ilişkin rivayetlerin farklı olmasıdır.

Bu eda biçimlerinden hangisine göre yapılırsa yapılsın hac farîzası yerine
gelmiş olur. Bütün ibadetler gibi hac ibadetinde de fazilet, o biçim veya
bu biçimde yapılmasında değil, edasında gösterilen gayret, samimiyet, huzur,
huşû ve ihlâs nisbetindedir.

IX. HAC ve UMRENİN YAPILIŞI
a) Hac ve umre menâsiki ihrama girmekle başlar. İhrama girmeden önce
tırnaklar kesilir, koltuk altı ve kasık kılları temizlenir, gerekiyorsa saç,
sakal tıraşı olup bıyıklar düzeltilir. Mümkünse gusledilir veya abdest alınır.
Gusül, abdestten efdaldir. Su yoksa veya kullanılamıyorsa, teyemmüm ya-
pılmaz; çünkü bu abdest ve gusül, beden temizliği içindir. Bu sebeple abdestli
olanlara ve özel hallerinde bulunan kadınlara da sünnettir. Bu hazırlıktan
sonra erkekler, üzerlerindeki bütün giysilerden soyunup izâr ve ridâ
denilen iki parça ihram örtüsüne, usulüne göre sarınırlar. Başları açık, ayakları
çıplaktır. Ancak ayaklarına topukları ve mümkün olduğunca üzerleri
açık ayakkabı veya terlik giyebilirler. Kadınlar normal elbise ve kıyafetlerini
değiştirmezler. Onların her türlü giyim eşyası, kapalı ayakkabı, çorap ve
eldiven giymelerinde bir sakınca yoktur. Yalnızca yüzlerini örtmemeleri gerekir.
Kerâhet vakti değilse, iki rek‘at ihram namazı kıldıktan sonra niyet ve
telbiye yapılarak ihrama girilir.

İfrad haccı yapacak olanlar,


"Allahım, senin rızânı kazanmak için haccetmek istiyorum. Onu
bana kolaylaştır ve kabul buyur!" diyerek sadece hacca niyet eder ve
telbiye yaparlar.

Temettu‘ haccı yapacak olanlar,

"Allahım, senin rızânı kazanmak için umre yapacağım, onu bana
kolaylaştır ve benden kabul eyle!" diyerek sadece umreye niyet eder ve
telbiye yaparlar.

Kırân haccı yapmak isteyenler ise,

"Allahım, senin rızânı kazanmak için umre ve hac yapmak istiyorum.
Bunların edâsında bana kolaylık ver ve her ikisini de kabul
buyur!" diyerek hem umre, hem de hacca niyet edip telbiye söylerler.

Niyet ve telbiyenin yapılmasıyle ihrama girilmiş ve ihram yasakları başlamış
olur. Telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı
şerife söyleyerek yolculuğa
devam edilir. Telbiye, ihram süresince her fırsatta söylenir. Özellikle zaman,
mekân ve durumda yenilik ve değişiklik olduğunda, yokuşta, inişte, kafilelere
rastlayışta, farz namazlardan sonra, seher vakitlerinde söylenmelidir.
Telbiyeyi her söyleyişte üç defa tekrarlamak, sonra tekbir, tehlîl ve salavât-ı
şerife okumak müstehaptır. Telbiye hacda bayramın ilk günü Akabe Cemresi’ne
taş atmaya başlamakla, umrede ise, umre tavafına başlamakla biter;
daha sonra yapılmaz. Mekke'de kalınacak yere yerleşip mümkünse boy
abdesti, değilse abdest alındıktan sonra telbiye söylenerek Harem-i şerif’e
gidilir. Beytullah görülünce üç defa tekbir ve tehlîl getirilip dua edilir. Farz
namaz kılınmıyorsa hemen tavafa başlanır.

b) İfrad haccında ilk yapılacak tavaf "kudüm tavafı", temettu‘ ve kırân
haccında ise "umre tavafı"dır.

Temettu‘ ve kırân haccında umre tavafından sonra umrenin sa‘yi yapılacağı
için tavafta "ıztıbâ‘" ve "remel" yapılır. İfrad haccında ise, şayet hac
sa‘yi kudüm tavafını takiben yapılacaksa, tavafta ıztıbâ‘ ve remel yapılır,
aksi halde yapılmaz. Müsait yer varsa, makam-ı
İbrâhim'in arkasında, orada
yer yoksa, uygun başka bir yerde tavaf namazı kılınıp dua edildikten ve
zemzem içildikten sonra temettu‘ ve kırân haccı yapanlar umre sa‘yini; ifrad
haccı yapanlar ise, isterlerse hac sa‘yini yaparlar.

İfrad haccı yapanlar, hac sa‘yini ister yapsınlar ister yapmasınlar tıraş
olmazlar ve ihramdan çıkmazlar, ihramlı olarak kalırlar.

Temettu‘ haccı yapanlar mîkatta sadece umreye niyet ettikleri için umrenin
sa‘yi tamamlanınca, tıraş olup ihramdan çıkarlar. Tekrar hac için ihrama
girinceye kadar Mekke'de ihramsız kalırlar. 8 Zilhicce (terviye) günü
veya isterlerse daha önce hac için tekrar ihrama girerler. Hac için ihrama
girdikten sonra yapacakları nâfile bir tavafı takiben isterlerse hac sa‘yini
Arafat'a çıkmadan önce yapabilirler. Bu takdirde, ziyaret tavafından sonra
sa‘y yapmazlar.

Kırân haccı yapanlar, ihrama girerken hacca da niyet ettikleri için umre
sa‘yindan sonra tıraş olmazlar ve ihramdan çıkmazlar. Bunlar umre sa‘yi
bitince, gerekiyorsa biraz dinlendikten sonra ayrıca kudüm tavafı yapıp tavaf
namazını kılarlar. Hac sa‘yini isterlerse bu kudüm tavafının arkasından,
isterlerse ziyaret tavafından sonra yaparlar. Peşinden sa‘y yapılacak tavafta
ıztıbâ‘ ve ilk üç şavtta remel yapılır.

c) İster ifrad, ister temettu‘, ister kıran yapsınlar, bütün haccedenler
terviye (8 Zilhicce) günü Mekke'den ayrılıp Mina'ya veya Arafat'a geçerler.

d) Hac Menâsikinin Eda Edildiği Günler

Hac menâsiki yoğun olarak 8-13 Zilhicce arasındaki altı gün içinde eda
edilir. Bu günlerden her birinde yapılan menâsik özetle şöyledir:

1. Terviye günü (8 Zilhicce). İster ifrad, ister temettu‘, ister kırân haccı
yapsınlar, bütün haccedenler terviye günü sabah namazından itibaren
Mina'ya veya Arafat'a intikale başlarlar. Terviye günü öğle namazından
arefe günü sabah namazına kadarki beş vakit namazı Mina'da kılmak ve
geceyi orada geçirip güneş doğduktan sonra Arafat'a hareket etmek sünnettir.
2. Arefe günü (9 Zilhicce). Arafat'ta zeval vaktine kadar çadırlarda dinlenilir
ve ibadetle meşgul olunur. Zeval vaktinden sonra, mümkünse gusledilir.
Öğle ve ikindi namazları cem‘-i takdîm ile kılındıktan sonra vakfe yapılır.
Bütün gün telbiye, tekbir, tehlîl, zikir, tesbih, salavât-ı
şerife, dua, namaz-
niyaz, tövbe-istiğfar, Kur'ân-ı Kerîm tilâveti gibi ibadetlerle değerlendirilir.
Resûlullah "Bugün gözüne, kulağına ve diline sahip olanın geçmiş günahları
bağışlanır" (Müsned, I, 329, 356) buyurmuştur. Güneş battıktan
sonra akşam namazı kılınmadan Arafat'tan Müzdelife'ye intikal başlar. Akşam
ve yatsı namazları, yatsı vakti girdikten sonra, Müzdelife'de cem‘-i
tehîr ile kılınır. Bayram gecesi burada ibadet ve istirahatle geçirilir. Şeytan
taşlamada kullanılmak için yeteri kadar taş toplanır.


3. Bayramın ilk günü (yevm-i nahr; 10 Zilhicce).
a) Vakti girince sabah namazı Müzdelife'de erkence kılınır. Namazdan
sonra ortalık aydınlanıncaya kadar vakfe yapılır. Dua, niyaz ve istiğfar edilir.
Ortalık iyice aydınlanınca, güneş doğmadan Mina'ya hareket edilir.

b) Mina'da eşyalar çadırlara yerleştirildikten sonra Akabe Cemresi’ne gidilir.
Her birinde "Bismillâhi Allahüekber, rağmen li'ş-şeytâni ve hizbih" denilerek
yedi taş atılır. İlk taşın atılması ile telbiye biter. Bundan sonra artık
telbiye yapılmaz.

c) Daha sonra Harem bölgesi sınırları içinde kurban kesilir veya vekâlet
yolu ile kestirilir. Temettu‘ ve kırân haccı yapanların şükür kurbanı kesmeleri
vâciptir. İfrad haccı yapanların kurban kesmeleri gerekmez; isterlerse
nâfile olarak keserler.

d) İfrad haccı yapanlar Akabe Cemresi’ne taş attıktan sonra; temettu‘ ve
kırân haccı yapanlar ise kurbanlarını da kestikten veya kestirdikten sonra,
saç tıraşı olup ihramdan çıkarlar. Böylece cinsel ilişki dışındaki diğer bütün
ihram yasakları kalkar. Cinsel ilişkiyle ilgili yasak ise ancak ziyaret tavafı
yapılınca kalkar. Haccedenler bizzat kendi saçlarını kesebilecekleri gibi birbirlerini
de tıraş edebilirler. Tıraş olabilecek duruma gelmiş olan bir ihramlının
henüz kendisi tıraş olmadan başka bir ihramlıyı tıraş etmesinde bir sakınca
yoktur.

e) Aynı gün imkân olursa, Mekke'ye inilerek ziyaret tavafı yapılır. Daha
önce hac sa‘yini yapmamış olanlar ziyaret tavafından sonra hac sa‘yini de
yaparlar. Ziyaret tavafının bayramın ilk günü yapılması efdaldir. O gün ya-
pılamazsa daha sonra yapılır. Bu tavafın en geç bayramın 3. günü güneş
batmadan önce yapılması Ebû Hanîfe'ye göre vâcip, diğer müctehidlere göre
ise sünnettir.

f) Ziyaret tavafı bayramın ilk günlerinde yapılmışsa, tavaftan sonra tekrar
Mina'ya dönüp şeytan taşlama günlerinde Mina'da gecelemek,
Hanefîler'e göre sünnet, diğer üç mezhepte ise vâciptir.

4. Bayramın 2, 3 ve 4. günleri (11, 12 ve 13 Zilhicce).
a) Bayramın 2 ve 3. günleri zeval vaktinden sonra sırayla Küçük, Orta
ve Akabe cemrelerine yedişer taş atılır. Küçük ve Orta cemrelere taş attıktan
sonra uygun bir yere çekilerek dua edilir. Akabe Cemresi taşlandıktan sonra
ise dua için artık durulmayıp orası hemen terkedilir. Bu iki gün zevalden
önce "şeytan taşlama" yapılmaz.

b) Bayramın 4. günü cemrelere taş atmayacak olanların, o gün fecr-i sâdıktan
yani tan yeri ağarmaya başlamadan önce Mina'dan ayrılmış olmaları gerekir.
Bunların 3. gün henüz güneş batmadan Mina sınırları dışına çıkmaları sünnet;
güneş battıktan sonra ayrılmaları mekruhtur. 4. gün tan yeri ağarmaya başlamadan
Mina'dan ayrılmamış olanların o gün de her üç cemreye yedişer taş atmaları
gerekir. Ancak Ebû Hanîfe'ye göre, 4. gün taşların fecr-i sâdıktan itibaren
zevalden önce atılması da câizdir. 4. gün taşlar atıldıktan sonra Mina'dan Mekke'ye
inilir.

c) Âfâkyler, Mekke'den ayrılmadan önce vedâ tavafı yaparlar. Böylece
hac tamamlanmış olur.

e) Hacda Kadınlar

Hac ve umre menâsikinde kadınların erkeklerden ayrıldıkları hususlar,
aşağıdakilerden ibaret olup diğer hususlarda aralarında fark yoktur.

1. İhramlı iken elbise, çorap, eldiven, kapalı ayakkabı, mest, çizme ve
her türlü giyim eşyası giyebilirler. Başlarını örterler, sadece yüzlerini örtmezler.
2. Telbiye, tekbir ve dua yaparken, seslerini fazla yükseltmezler.
3. Tavafta ıztıbâ‘ ve remel, sa‘yde ise hervele yapmazlar.
4. İhramdan çıkmak için saçlarını tıraş etmezler, uçlarından biraz keserler.
5. Erkekler arasında sıkışmamak için Hacerülesved'i uzaktan istilâm ederler.
6. Hacdan sonra aybaşı veya loğusa iken Mekke'den ayrılırlarsa vedâ
tavafı sâkıt olur.
7. Özel hallerini görmekte olan kadınlar, tavaftan başka, haccın bütün
menâsikini bu halleriyle yapabilirler. Hayız ve nifas denilen özel durumları
sebebiyle farz olan ziyaret tavafını eyyâm-ı nahrdan yani bayramın ilk üç
gününden sonra yapmak veya vedâ tavafını terketmekle kendilerine ceza
gerekmez.
Bu haliyle ziyaret tavafı yapmaları da Hanefîler'e göre geçerlidir. Bu durumda
ceza kurbanı kesmesi gerekir. Hayız veya nifas halindeki bir kadın
kudüm veya umre tavafını yapmadan Arafat'a çıkmak ve vakfe yapmak
zorunda kalırsa;

a) İfrad haccı yapmak üzere sadece hac için ihrama girmişse, temizlendikten
sonra ziyaret ve vedâ tavaflarını yapar. Sünnet olan kudüm tavafının
terkinden dolayı bir şey gerekmez; haccı tamam olur.

b) Temettu‘ haccı yapmak üzere sadece umre için ihrama girmişse,
Hanefîler'e göre Arafat'a çıkarken hac için niyet ve telbiye yaparak umre
ihramını iptal eder. Hacdan önce umre yapmadığı için ifrad haccı yapmış
olur; şükür kurbanı kesmesi gerekmez. Hacdan sonra iptal ettiği umreyi
kazâ eder ve iptal ettiği için ceza kurbanı keser.

Diğer mezheplere göre hac için niyet ve telbiye yapmakla umre ihramı
bozulmaz, hac ihramı ile birleşmiş sayıldığından kırân haccı yapmış olur ve
kırân hedyi kesmesi gerekir. Fakat hacdan sonra önceden yapılamayan
umrenin kazâsı için ayrıca tavaf ve sa‘y gerekmez. Hac için yapılan tavaf ve
sa‘y umre için de yeterli olur.

c) Kırân haccı için ihrama girmişse, Hanefîler'e göre, umre tavafından
önce Arafat’ta vakfe yapmakla umresi bozulmuş sayıldığından ifrad haccı
yapmış olur. Şükür kurbanı kesmesi gerekmez. Fakat hacdan sonra bozulan
umreyi kazâ eder ve bozduğu için bir ceza kurbanı keser. Diğer mezheplere
göre, umre tavafını yapmadan Arafat'ta vakfe yapmakla umre bozulmuş
olmaz. Yapılan hac yine kırân haccı olur ve şükür kurbanı kesmek gerekir.
Hacdan sonra, önceden yapılamayan umrenin kazâsı için ayrıca tavaf ve
sa‘y gerekmez. Hac için yapılan tavaf ve sa‘y umre için de yeterli olur.

X. HAC ve UMRE ile İLGİLİ KURBANLAR
A) Hedyin Mahiyeti

Hac ve umre menâsikiyle ilgili olarak kesilen kurbanlara hedy denir.
Hedy, Kâbe'ye ve Harem bölgesine hediye olmak üzere kesilen kurban demektir.
Kurban bayramı dolayısıyla kesilen kurbanlara ise udhiyye denir.
Mükellefiyet yönünden bu ikisi birbirinden tamamen ayrı ise de, hedy kurbanı
keyfiyet bakımından, aynen udhiyye gibidir. Deve, sığır ve davar cinsinden
olur. Deve ve sığır yedi kişi için, davar (koyun ve keçi) bir kişi içindir.
Yaş ve ayıp bakımından udhiyye kurbanı olmayacak hayvanlardan hedy
kurbanı da olmaz. Koyun ve keçi cinsinden olan kurbana dem, sığır ve deve
cinsi kurbana ise bedene denir. Deve ve sığırın müşterek kesilmesi halinde,
ortakların hepsinin niyetleri kurbet (yani Allah için kurban) olmak şartıyla,
kurbanların vasıflarının aynı olması gerekmez. Ortaklaşa sığır veya deve
kurban kesenlerden kimi şükür, kimi ceza, kimi adak, kimisi de tatavvu
kurbanı veya udhiyye gibi değişik niyetlerde olabilir. Şâfiî ve Hanbelîler'e
göre ise, ortaklardan her birinin niyetlerinin kurbet olması da gerekmez;
ortaklar arasında et için katılanlar da bulunabilir.


B) Hedy Kurbanıyla Yükümlü Olanlar ve Hedyin Çeşitleri

İfrad haccı veya sadece umre yapanların, ceza kurbanı kesmeyi gerektiren
bir durum olmadıkça hedy kurbanı kesmeleri gerekmez. Fakat isterlerse
nâfile olarak kesebilirler. Temettu‘ ve kırân haccı yapanların ise, temettu‘
veya kırân hedyi kesmeleri vâciptir. Hedy kurbanları, tatavvu (nâfile) ve
vâcip olmak üzere iki kısımdır.

a) Tatavvu Hedy

Hac veya umre yaparken, yükümlülük bulunmadığı halde kesilen kurbanlardır.
İfrad haccı veya sadece umre yapanların tatavvu hedyi kesmeleri
müstehaptır.

b) Vâcip Hedy

1. Temettu‘ ve kırân hedyi. Temettu‘ ve kırân haccı yapanların hedy
kurbanı kesmeleri vâciptir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "Kim hac günlerine
kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen kurban kesmesi gerekir"
(el-Bakara 2/196) buyurulmuştur. Ancak, Hanefîler'e göre bu kurban, bir
seferde iki ayrı ibadetin yapılmasından dolayı "şükür kurbanı" (dem-i şükrân)
olarak; Şâfiîler'e göre ise, temettu‘ haccında hac için ihrama mîkatta girilmeyip
Mekke'de girilmesinden dolayı; kırân haccında ise, iki ayrı ibadetin bir
tek ihram ile yapılmasından doğan kusurun telâfisi için "ceza kurbanı" (dem-i
cübrân) olarak kesilir

2. Ceza hedyi. Hac ve umrenin vâciplerinin terki, vaktinde yapılmaması
ve ihram yasaklarının ihlâlinden dolayı kesilmesi vâcip olan kurbanlardır.
3. İhsar hedyi. Hac ve umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra vakfe
ve tavaf yapma imkânı ortadan kalktığından bu nüsükler tamamlanmadan
ihramdan çıkabilmek için kesilen kurbanlardır.
4. Nezir (adak) hedyi. Harem bölgesinde kesilmek üzere nezredilen kurbanlardır.
Vâcip olmasının sebebi nezredilmesidir.
C) Hedy Kurbanının Kesileceği Yer ve Zaman

İster vâcip, ister tatavvu olsun, bütün hedy kurbanları Harem bölgesi sınırları
içinde kesilir. Aksi halde tatavvu olanlar hariç, Harem bölgesinde
yeniden kesilmesi gerekir. Kurban bayramının ilk üç gününde (eyyâm-ı
nahr) kesilen hedy kurbanlarının Mina'da; bu günler dışında kesilenlerin ise
Mekke'de kesilmesi efdaldir. Temettu‘ ve kırân hedyleri Hanefî, Mâlikî ve
Hanbelîler'e göre bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan itibaren kesilir. Daha
önce kesilmesi câiz olmaz; aksi halde iadesi gerekir. Bunların eyyâm-ı nahr
denilen kurban kesme günlerinde (bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan, üçüncü
günü güneş batıncaya kadarki süre içinde) kesilmesi Ebû Hanîfe'ye göre vâcip;
Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre sünnettir. Mazeretsiz olarak eyyâm-ı
nahrda kesilmezse, Ebû Hanîfe'ye göre daha sonra biri kazâ, biri de ceza
olarak iki kurban gerekir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, eyyâm-ı
nahrdan sonra kesilmesi, mekruh ise de ceza gerekmez. Mâlikî ve Hanbelîler'e
göre de, eyyâm-ı nahrdan sonra kesilen temettu‘ ve kırân hedyleri kaza
olarak kesilmiş olur fakat ceza gerekmez.

Şâfiî mezhebinde ise temettu‘ ve kırân hedylerinin, eyyâm-ı nahrda kesilmesi
sünnet ise de bunlar ceza hedyi sayıldığı için ihrama girdikten sonra
olmak şartıyla (eyyâm-ı nahrdan önce veya sonra) her zaman kesilebilir.
Temettu‘ haccında, henüz hac için ihrama girmeden, umre ihramından çıktıktan
sonra da kesilebilir. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîler'e göre eyyâm-ı nahr
(kurban kesme günleri), bayramın 3. günü güneş batıncaya kadar olmak
üzere üç gün; Şâfiîler'e göre ise 4. gün güneş batıncaya kadar dört gündür.
İster vâcip, ister tatavvu olsun, kırân ve temettu‘ hedyleri dışındaki hedy
kurbanlarının kesilmesi için belirli bir zaman yoktur. Bunlardan nâfile olanların
eyyâm-ı nahrda; ceza kurbanlarının ise, cinayeti müteakip geciktirilmeden
kesilmesi efdaldir.

D) Hedy Kurbanlarının Etleri

Tatavvu (nâfile) olarak kesilen hedy kurbanları ile temettu‘ ve kırân
haccı yapanların şükür kurbanı olarak kestikleri hedy kurbanlarının etlerini,
zengin-fakir herkes yiyebilir. Bunların etlerinden sahiplerinin de yemeleri
müstehaptır.

Ceza hedyi ile ihsâr hedyinin etlerinden bunların sahipleri, bakmakla
yükümlü oldukları kimseler ve zenginler yiyemezler. Bunların etlerini adak
kurbanı gibi ancak yoksul kimseler yerler; fakat bunların Harem bölgesindeki
yoksullar olması gerekmez.

E) Kurban Yerine Oruç

Temettu‘ veya kırân haccı yapanlardan, çeşitli sebeplerle temettu‘ ve kırân
hedyi kesme imkânı bulamayanlar, üçü hac esnasında, yedisi de hacdan
sonra olmak üzere toplam on gün oruç tutarlar. İlk üç günün, hac ayları
içinde, ihrama girdikten sonra ve kurban bayramının ilk gününden önce
tutulması gerekir. Temettu‘ haccında bu üç gün oruç, henüz hac için ihrama
girmeden, umre ihramından sonra da tutulabilir. Ancak kurban bayramın
dan önce tamamlanamadığı takdirde, kurban kesme imkânı olmasa bile oruç
kurbana bedel olmaz. Hac esnasında üç gün oruç tutulduktan sonra, "eyyâm-
ı nahr" denilen kurban kesme günleri içinde ve henüz tıraş olmadan
kurban kesme imkânı doğarsa, oruç kurban yerini almaz; kurban kesmek
gerekir. Fakat tıraş olduktan veya eyyâm-ı nahrdan sonra bu imkân elde
edilirse, ayrıca kurban kesmek gerekmez. Hacdan sonra tutulması gereken
yedi gün orucun Mekke'den ayrılmadan tutulması da mümkün ise de döndükten
sonra memlekette tutulması efdaldir. Gerek hac esnasında, bayramdan
önceki üç gün; gerek hacdan sonra tutulması gereken yedi gün orucun,
aralıklı olarak tutulması câiz fakat ara vermeden peş peşe tutulması efdaldir.

XI. HAC ve UMRENİN CİNAYETLERİ
A) CİNAYETİN ANLAMI

İhramlı iken Harem bölgesinde yapılması yasak olan şeylerin yapılmasına
cinayet denir.

Cinayet cezayı gerektirir. Hac veya umrede vâcip olan menâsikten birinin
mazeretsiz olarak terkedilmesi veya zamanında yapılmaması da ceza
gerektirmesi bakımından cinayet hükmündedir. Semavî yani insanlar tarafından
olmayan mazeretler sebebiyle terkedilen veya zamanında yapılamayan
vâcipler için bir şey gerekmez ise de, Harem bölgesi ve ihram yasaklarıyla
ilgili cinayetlerden dolayı, bunlar ister mazeretle, ister mazeretsiz yapılsın
ceza (kefâret) gerekir. Harem bölgesi ve ihram yasaklarıyla ilgili cinayetlere
ceza gerekmesi için yapılan işin cinayet olduğunu bilip bilmemek
arasında fark bulunmadığı gibi kasten, zorlama, hata veya yanılma ile uykuda
veya unutarak yapma arasında da fark yoktur. Ancak bunların kasten
yapılması günahtır. Kefâret ödenmesinden başka, tövbe ve istiğfar edilmesi
de gerekir. Hanefîler'e göre kırân haccında ihram yasaklarıyla ilgili cinayetlerden
dolayı biri umrenin, biri de haccın ihramı olmak üzere, her bir cinayet
için iki ceza gerekir. Umre tavafının abdestsiz yapılması gibi sadece umreyi
veya Müzdelife'de vakfe yapılmaması gibi sadece haccı ilgilendiren bir vâcibin
terkiyle ilgili cinayetler sebebiyle ise, tek kefâret ödenir. Diğer üç mezhepte
ise, ihram yasaklarıyla ilgili cinayetler için de tek ceza ödemek gerekir.

B) CİNAYETLERİN CEZA ve KEFÂRETLERİ


Hac esnasında işlenen kimi cinayetler. haccın bozulmasını ve kazâsını
gerektirirken, kimileri ağırlık derecesine göre çeşitli ceza ve kefâreti gerektirirler.
Cinayetin durumuna göre ödenmesi gereken kefâret ve cezalar şunlardır:
Kazâ, bedene, dem, sadaka, bedel ödeme ve oruç.

a) Hac ve Umrenin Bozulmasına Yol Açan ve Kazâ Edilmesini
Gerektiren Cinayetler

1. Hac için ihrama girdikten sonra henüz Arafat vakfesini yapmadan
cinsel ilişkide bulunmak haccı ifsat eder. Bu konuda bütün mezhepler aynı
görüştedir. Hac tamamlanmadan ihramdan çıkılamayacağı için bozulan bu
haccın yarım bırakılmayıp tamamlanması, ayrıca gelecek senelerde kazâ
edilmesi ve işlenen cinayet sebebiyle bir koyun veya keçi kurban edilmesi
(dem) gerekir.
Arafat vakfesinden sonra fakat ilk tahallülden önce -yani tıraş olup ihramdan
çıkmadan önce- cinsel ilişkide bulunmakla da Hanefîler dışındaki üç
mezhebe göre hac bozulur. Hanefîler bu durumda haccın bozulmayacağını,
fakat ceza olarak bir sığır veya deve kurban edilmesi gerektiğini söylerler.

2. Umre için ihrama girildikten sonra umre tavafının en az dört şavtı ya-
pılmadan cinsel ilişkide bulunmak da Hanefîler'e göre umrenin bozulmasına
yol açar. Bozulan umre bırakılmayıp tamamlandıktan sonra ihramdan çıkılması,
daha sonra bunun kazâ edilmesi ve işlenen cinayet sebebiyle bir koyun
veya keçi kurban edilmesi gerekir.
b) Deve veya Sığır Kesmeyi (Bedene) Gerektiren Cinayetler

1. Hanefîler’e göre Arafat'taki vakfeden sonra fakat ilk tehallülden önce,
yani henüz tıraş olmadan, cinsel ilişkide bulunmak. Bu durumda Hanefîler
dışındaki üç mezhebe göre, hac fasit olur, kazası gerekir.
2. Ziyaret tavafını cünüp olarak yapmak. İlmihal kitaplarında fakihlerin
çoğunluğunun görüşü olarak, kadınların hayız ve nifas halinde yani aybaşı
ve loğusa iken ziyaret tavafını yapmalarının da aynı
şekilde bu cezayı gerektirdiği
belirtilir. Bazı âlimler ise sebebi ve temizlenme imkânı iradî olmayan
bu mazeret hallerini cünüplükten ayrı tutup temizlenmeden Mekke’den
ayrılmak zorunda olan bu durumdaki kadınların ziyaret tavafı yapabileceğini
ve bir ceza da gerekmeyeceğini belirtirler. Grup halinde seyahat edilip
kafilenin bekleyememesi halinde bu son görüşün getirdiği kolaylıktan istifade
edilebilir. Hanefiler dışındaki diğer üç mezhebe göre ise, abdestli olmak
tavafın sıhhat (geçerlilik) şartı olduğundan bu haller ile yapılan tavaf, ceza
ödemekle de geçerli olmaz.
Cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf, hangi tavaf olursa olsun,
abdestli olarak yeniden yapılırsa cezası düşer. Cünüp olarak yapılan tavafın
abdestli olarak yeniden yapılması vâcip; abdestsiz yapılan tavafın iadesi ise
menduptur.

c) Koyun veya Keçi Kesmeyi (Dem) Gerektiren Cinayetler

Bunlar, hac ve umrenin vâcipleriyle ve ihram yasaklarıyla ilgili cinayetler
olmak üzere ikiye ayrılabilir.

aa) Hac ve Umrenin Vâcipleriyle İlgili Olanlar

1. Mîkatı ihramsız geçmek.
2. Sa‘yin tamamını veya en az dört şavtını terketmek yahut özürsüz yürüyerek
yapmamak.
3. Müzdelife vakfesini özürsüz olarak terketmek.
4. Şeytan taşlamayı hiç yapmamak veya bir günde atılması gereken taşların
yarıdan çoğunu atmamak. Yarıdan çoğu atılmışsa, eksik bırakılan her
bir taş için sadaka vermek gerekir.
5. Ziyaret veya umre tavafının son üç şavtını ya da sadece birini yapmamak.
6. Âfâkî olanlar vedâ tavafını veya en az dört şavtını yapmamak.
7. Farz ve vâcip tavaflarda (ziyaret, umre ve vedâ tavaflarında) setr-i avrete
uymamak.
8. Ziyaret ve umre tavaflarını abdestsiz; kudüm, vedâ ve umre tavaflarını
cünüp olarak yapmak. Tavaf abdestli olarak iade edilirse ceza düşer.
Hanefîler dışındaki üç mezhepte hadesten tahâret, tavafın sıhhat şartı olduğundan,
cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf sahih olmaz.
9. Arefe günü Arafat'tan güneş batmadan önce ayrılmak.
10. Ebû Hanîfe'ye göre ihramdan çıkmak için Harem bölgesi dışında veya
bayram günlerinden sonra tıraş olmak; ziyaret tavafını bayram günlerinden
sonra yapmak ve Akabe Cemresi’ne taş atma, kurban kesme ve tıraş
olma nüsüklerinde sıraya uymamak. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile
diğer üç mezhepte bunlar vâcip olmayıp sünnet olduğundan ceza gerekmez.
bb) İhram Yasaklarıyla ilgili Olanlar

1. Bir defada (aynı yerde ve aynı anda) vücudun veya bir uzvun tamamına
güzel koku yahut yağ sürmek. Değişik yerlerde ve zamanlarda sürülürse,
her bir uzuv için ayrı ceza gerekir.
İhrama sürülen güzel kokunun eni ve boyu birer karıştan büyük ve kokunun
etkisi bir gündüz veya gece süresi devam ederse, koyun veya keçi
kesmek gerekir. Bu orana ulaşmazsa sadaka verilir. Vücuda sürülen kokudan
ceza gerekmesi için belirtilen miktarda sürülmesi yeterlidir; bir gündüz
veya gece süresi etkili olması
şart değildir. Hanefîler dışındaki üç mezhepte
de güzel kokudan ceza gerekmesi için miktar ve zaman kaydı yoktur; sürülmesi
yeterlidir.

2. Vücudun veya saç, sakal gibi bir uzvun tamamına, süslenmek için
yağ, jöle, biryantin sürmek veya kına, saç boyası ve benzeri şeylerle boyamak.
Tedavi için sürülen ilâç, merhem veya kokusuz krem ve yağlar için bir
şey gerekmez.
3. Erkekler bir tam gündüz veya gece süresince giyim eşyası
(elbise, iç
çamaşırı, çorap, topukları kapatan ayakkabı) giymek, başı ve yüzü örtmek.
Kadınlar yüzlerini örtemezler. Bir gündüz veya gece süresinden daha az
giyilirse, sadaka yeterlidir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre, ceza gerekmesi için bir
süre geçmesi gerekmez; giyilmesi yeterlidir. Mâlikîler'e göre ise, giyilen şey
vücudu sıcak ve soğuktan koruyorsa, kısa bir süre giymekle; sıcak ve soğuktan
korumayan incecik bir şey ise bir tam gün giymekle ceza gerekir.
4. Saçın veya sakalın en az dörtte birini veya başka bir uzvun tamamını
tıraş etmek. Daha azında sadaka yeterlidir.
5. Bir defada (aynı anda ve aynı yerde) bütün tırnakları veya bir elin ya-
hut bir ayağın tırnaklarının tamamını kesmek. El ve ayaklardan her birinin
tırnaklarının tamamı, ayrı ayrı yerlerde ve zamanlarda kesilirse, her biri için
ayrı ceza gerekir. Bir elin veya ayağın tırnaklarının tamamı kesilmeyip bir
kısmı kesilirse, kesilen her bir tırnak için sadaka verilir. Bu takdirde verilmesi
gereken sadaka toplamı, bir koyun veya keçi bedelini aşarsa, her tırnak
için sadaka yerine, istenirse bir dem (koyun veya keçi) kesilebilir. Kendiliğinden
kopan veya kırılan tırnaklar için bir şey gerekmez.
6. İlk tehallülden sonra henüz ziyaret tavafını yapmadan cinsel ilişkide
bulunmak.
7. İhramlı iken eşini şehvetle öpmek, okşamak, sarılıp kucaklamak gibi
cinsel ilişkiye yol açan davranışlarda bulunmak. Şehvetle bakmak veya
düşünmekle, boşalma bile olsa bir şey gerekmez.

d) Fıtır Sadakası Kadar Bağışta Bulunmayı Gerektiren Cinayetler

1. Herhangi bir uzvun tamamına değil, bir kısmına güzel koku sürmek.
2. Saç ve sakalın dörtte birinden az kısmını tıraş etmek.
3. Bir el veya ayaktaki tırnaklardan bir kısmını kesmek yahut bir el veya
ayaktaki tırnakların tamamını ayrı ayrı yer ve zamanlarda kesmek. Ancak
her tırnak için ayrı ceza ödenir.
4. Her türlü giyim eşyasını bir gündüz veya gece süresinden daha az
giymek.
5. Kudüm veya vedâ tavafını abdestsiz olarak yapmak. Diğer üç mezhepte
abdestsiz tavaf sahih olmaz.
6. Vedâ tavafı veya sa‘yin, dördüncü şavttan sonraki şavtlarını eksik
yapmak veya bu şavtları yürüyerek yapmamak. Eksik bırakılan her şavt
için ayrı ceza gerekir.
7. Farz ve vâcip olmayan tavaflarda setr-i avrete uymamak.
8. Şeytan taşlamada, bir günde atılan taşların, yarısından sonrasında
eksik taş atmak. Eksik atılan her taş için ayrı ceza gerekir.
9. İhramlı veya ihramsız birini tıraş etmek. Başkasına elbise giydirmek
veya güzel koku sürmekten bir şey gerekmez.
e) Bedel Ödemeyi Gerektiren Cinayetler

Bunlar, karada yaşayan av hayvanlarıyla ve Harem bölgesinin av ve
bitkileriyle ilgili olanlar olmak üzere iki kısımdır.

aa) Karada Yaşayan Av Hayvanlarıyla İlgili Olanlar

İhramlı iken karada yaşayan av hayvanı avlanırsa, Hanefîler'e göre, bu
hayvanın kıymeti takdir edilir. Takdir edilen meblağ, her birine bir fıtır sadakası
miktarından daha az veya daha çok olmamak üzere yoksullara dağıtılır
veya her fıtır sadakası miktarı için bir gün oruç tutulur. Yahut da, eğer bu
meblağ ile bir hedy satın alınabiliyorsa, Harem bölgesinde bir hedy kesilir.
Takdir edilen meblağ hedy bedelinden fazla ise, artan kısmın tasadduk edilmesi
gerekmez. Eti yenilen av hayvanları için bir koyun veya keçi bedelinden
daha fazla kıymet takdir edilebilir ise de fil, arslan, kaplan gibi eti yenmeyen
hayvanlara daha fazla kıymet takdir edilmez. Av ölmemiş fakat yaralanmış
veya zarar görmüşse, sağlam durumu ile kusurlu hali arasındaki
kıymet farkı takdir edilir. Verilen zarar iyileştikten sonra hayvanda bir eksiklik
bırakmazsa, ceza ödemek gerekmez.

Hanefîler dışındaki üç mezhepte ise av hayvanları, benzeri olanlar ve
olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Meselâ yaban eşeği sığıra; ceylan keçiye
ve tavşan oğlağa benzetilmiştir. Avlanan hayvanın benzeri varsa, o
Harem bölgesinde kesilip eti yoksullara tasadduk edilir veya takdir edilen
bedelin her bir fıtır sadakası miktarı için bir gün oruç tutulur. Benzeri olmayan
hayvanların, takdir edilen kıymetlerine itibar edilir.

bb) Harem Bölgesinin Avları ve Bitkileriyle İlgili Olanlar

Harem bölgesiyle ilgili yasaklar sadece ihramlılar için değildir. Bu bölgenin
avının avlanması, kendiliğinden biten her türlü canlı/yaş ağaç, bitki ve
otlarının kesilmesi veya koparılması, ihramlı ihramsız herkese yasaktır.
Hanefîler'e göre Harem bölgesinin avını avlayan kimse kıymetini tasadduk
eder. Bunun yerine oruç tutmak câiz olmaz. Bu bölgede kendiliğinden biten
ve insanlar tarafından ekilip dikilen cinsten olmayan ağaç ve bitkileri kesip
koparan kimsenin bunların bedelini tasadduk etmesi gerekir. Bunları sahibinin
kesmesi ceza gerektirmez. İnsanlar tarafından ekilip dikilen veya insanların
ekip diktiği cinsten olan ağaç ve bitkilerin kesilip koparılmasından dolayı
ise bir ceza gerekmez.

f) Özür Sebebiyle İhram Yasaklarına Uymamak

İhram yasakları bir mazeretle de yapılsa, yine ceza gerekir. Ancak bu
yasaklar meselâ hastalık veya geçirilen bir kaza sebebiyle başın tıraş edilmesi,
örtülmesi yahut elbise giydirilmesi gibi semavî bir mazeretle yapılırsa
ceza olarak mutlaka dem (koyun veya keçi kesmek) gerekmez. Böyle bir
durumla karşılaşan kişi muhayyer olur. İster peş peşe veya aralıklı olarak üç
gün oruç tutar, isterse altı yoksula birer fıtır sadakası kadar bağış yapar, bir
yoksula altı gün fıtır sadakası verse de olur, yahut da Harem bölgesinde bir
dem keser. Hanefîler'e göre bilgisizlik, yanılma, unutma, baskı
(tehdit) gibi
semavî olmayan mazeretlerle işlenen yasaklar için muhayyerlik yoktur,
koyun veya keçi kurban etmek gerekir. Diğer üç mezhepte ise, semavî olmayan
mazeretlerden dolayı da muhayyerlik vardır.

C) CİNAYET CEZA ve KEFÂRETLERİNİN ÖDEME ZAMANI ve YERİ


Hac ve umrede işlenen bir cinayetin cezasını ödemek için belirli bir süre
yoktur. Cinayetin işlenişinden ömrün sonuna kadar, her zaman ödenebilir.
Çünkü bütün kefâretler, gecikmeli olarak (terâhî üzere) yapılabilecek vâcip


türündendir. Ancak, işlenen cinayetin hac veya umrede meydana getirdiği
kusuru bir an önce gidermek efdaldir. Vefatına kadar ödemeyen ve ödenmesini
vasiyet de etmeyen kimse günahkâr olur. Vasiyet olmadığı halde, mirasçıların,
teberru olarak ödemeleriyle de borç eda edilmiş sayılır.

Söz konusu kefâretlerden oruç, sadaka ve bedelini ödeme cezalarının
ödeneceği belirli bir yer yoktur. İstenilen her yerde bunlar eda edilebilir. Ceza
kurbanları ise, ister deve veya sığır, ister koyun veya keçi olsun, diğer
"hedy" kurbanları gibi ancak Harem bölgesinde kesilir.

Gerek sadakaların gerekse bu kurbanların etlerinin, sadece Harem bölgesindeki
yoksullara verilmesi ve yedirilmesi gerekmez. Diğer yerlerdeki yoksullara
da verilebilir.

XII. İHSÂR ve FEVÂT
A) İHSÂR

İhsâr, hac veya umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra, herhangi
bir sebeple tavaf ve vakfe yapma imkânının ortadan kalkması demektir.
Bunlardan herhangi birini yapma imkânı olursa, ihsâr gerçekleşmez. Hanefîler'e
göre düşmanın engellemesi, savaş sebebiyle yolların kapanması, hasta-
lık, parasız kalmak, kadının yanındaki mahreminin ölmesi gibi, hac yolculuğunu
ve dolayısıyla tavaf ve vakfeyi önleyen her türlü engel, ihsâr sebebi
sayılır. Şâfiîler'e göre ihsâr, ancak düşmanın engellemesiyle meydana gelir.

a) İhsar Sebebiyle İhramdan Çıkma

İhramdan ancak, hac veya umre yapılarak çıkılır. Hac ve umre yapması
engellenen kişiye gelince eğer sadece umre veya ifrad haccı için ihrama girmişse
bir adet, şayet kırân haccı için ihrama girmişse iki adet "ihsâr hedyi"
keserek ihramdan çıkar. Hanefîler'e göre ihsâr hedyi de, diğer hedy kurbanları
gibi, ancak Harem bölgesinde kesilir. Şâfiîler'e göre ise, ihsârlı kişinin
bulunduğu yerde kesilir. Hanefîler'e göre, ihsâr durumuyla karşılaşan kişi,
Harem bölgesi dışında ise, kesilme vaktini belirleyerek Harem bölgesinde
kendi adına ihsâr kurbanı kestirir. Kurbanın kesilmesiyle tıraş olmasa bile,
ihramdan çıkmış sayılır. Şâfiîler'e göre ise, tıraş olmadıkça ihramdan çıkılmaz.
Henüz ihsâr hedyi kesilmeden ihramdan çıkılır veya ihram yasakları
yapılırsa ceza gerekir.


b) İhsar Sebebiyle Yapılamayan Menâsikin Kazâsı


İhsâr sebebiyle yapılamayan hac ve umrenin kazâsı gerekir. Şâfiîler'e
göre farz veya vâcip olmayanların kazâ edilmesi gerekmez. Hanefîler'e göre
hac için ihrama girenler, bir hac ve bir umre; kırân haccı için ihrama girmiş
olanlar, bir hac ve iki umre ve umre için ihrama girmiş olanlar ise, sadece
bir umre kazâ ederler. Şâfiîler'e göre ise, hangisi için ihrama girilmişse ancak
onun kazâsı gerekir.

B) FEVÂT

Fevât, haccetmek üzere ihrama giren kişinin Arafat vakfesine yetişememesi,
vakfe süresi içinde bir an olsun Arafat'ta bulunamamasıdır. İster
mazeret sebebiyle ister mazeretsiz, vakfe süresi içinde (arefe günü zeval vaktinden,
bayram sabahı tan yeri ağarmaya başlayıncaya kadar), kısa da olsa bir
an Arafat'ta bulunamayan kişi, o yılki hacca yetişememiş, haccı kaçırmış
(fevt etmiş) olur. Bu duruma düşen bir kimse;

a) İfrad haccı yapmak üzere ihrama girmişse, umre yaparak ihramdan
çıkar. Daha sonraki yıllarda haccını kazâ eder.

b) Temettu‘ haccı yapmak üzere önce umre yapıp, sonra hac için ihrama
girmişse, vakfeye yetişemediği için temettu‘ bozulur; şükür kurbanı gerekmez.
Bir umre daha yaparak ihramdan çıkar. Daha sonraki yıllarda sadece
bir hac kazâ etmesi gerekir.

c) Kırân haccı için ihrama girmiş ve vakfenin fevtinden önce umrenin
tavaf ve sa‘yini yapmışsa, temettu‘ haccında olduğu gibi, ikinci bir umre
daha yaparak ihramdan çıkar. Şayet umre tavafını ve sa‘yini yapmamışsa,
önce umre ihramından çıkmak için tavaf ve sa‘y yapar; sonra hac ihramı
için ikinci defa tavaf ve sa‘y eder ve tıraş olup ihramdan çıkar. Daha sonraki
yıllarda sadece bir hac kazâ eder. Vakfeyi kaçırarak hacca yetişemeyen kişilerin,
ihramdan çıkmak için yaptıkları umreler, ihsâr durumuyla karşılaşanların
kestikleri "hedy" yerinde sayıldığı için, Hanefîler'e göre haccı fevt olan
kimselerin ayrıca kurban kesmeleri gerekmez. Diğer üç mezhebe göre ise,
kazâ edilen hacda kurban kesmek vâciptir.



XIII. HACDA VEKÂLET
A) İbadetlerde Vekâlet

İbadetler yalnız bedenle, yalnız mal ile veya hem beden hem de mal ile
yapılanlar olmak üzere üçe ayrılır. Hangi şekilde yapılırsa yapılsın, yapılan
bir ibadetin sevabı başkasına bağışlanabilir. Kendisine sevap bağışlanan kişi
de bundan yararlanır.

Başkası adına, onun yerine ibadet yapılıp yapılamayacağı, şayet yapılabilirse,
bununla o kişinin yükümlü olduğu farz ve vâcip ibadetlerin sorumluluğunun
düşüp düşmeyeceği hususuna gelince:

a) Namaz, oruç, itikâf gibi sadece bedenle yapılan ibadetlerde vekâlet
mutlak olarak câiz değildir. Hiç kimse başkası adına, onun yerine oruç tutamaz,
namaz kılamaz. Bu tür ibadetlerin vekâleten yapılması ile yükümlünün
sorumluluğu kalkmaz.

b) Zekât, kurban, sadaka gibi yalnız mal ile yapılan ibadetlerde vekâlet,
mutlak olarak câizdir. Bir kimse zekâtını bizzat verebilecegi gibi, kendi adına
vermek üzere başkasını vekil de edebilir.

c) Hac gibi hem bedenî hem de malî ibadetlerde ise, yükümlünün bizzat
edadan aczi halinde vekâlet câizdir; aksi halde câiz değildir. Ölüm, yaşlılık,
devamlı hastalık, kadınların birlikte yolculuk yapacak mahremlerinin bulunmayışı
gibi sebeplerle bizzat haccedemeyecek kimselere vekâleten yapılan
hac, onlar adına yapılmış olur. Bu durumdaki kimselerden, üzerlerine
hac farz olmuş olanların, bedel göndererek vekâleten hac yaptırmaları gerekir.
Vekâleten yapılan hac ile bunların hac borçları eda edilmiş sayılır.

Üzerlerine hac farz olduğu halde, kendileri haccetmedikleri gibi, bedel de
göndermeden vefat eden kimselerin ise, kendi yerlerine haccetmek üzere bedel
gönderilmesini vasiyet etmeleri gerekir. Bıraktıkları mirasın üçte biri, bedel
gönderilecek kişinin masrafını karşıladığı halde, mirasçılar bedel göndermezlerse,
Allah katında sorumlu olurlar. Mirasın üçte biri bedelin masrafını karşılamazsa
veya ölenin bu konuda vasiyeti yoksa, mirasçılar bedel göndermekle
sorumlu olmazlar. Ancak, vasiyet olmasa veya mirasın üçte biri bedel göndermeye
yetmese bile, mirasçılar masrafını kendileri karşılayarak onun adına
hacceder veya ettirirlerse, yükümlünün hac borcu ödenmiş olur. Rivayet edildiğine
göre Has‘am kabilesinden bir kadın Peygamberimiz’e gelerek, babasının
binek üzerinde duramayacak kadar yaşlı olduğunu söylemiş ve kendisinin
onun adına haccedip edemeyeceğini sormuş, Peygamberimiz de buna izin
vermiştir (Buhârî, “Hac”, 1; Müslim, “Hac”, 407).

Şâfiîler'e göre ise, üzerine hac farz olduğu halde, haccetmeden vefat eden kişinin,
bu konuda vasiyeti olmasa ve mirasının üçte biri hac masrafını karşılamasa
bile, mirasçılar mirasın tamamı ile, onun adına haccetmek veya ettirmekle
yükümlüdür. Çünkü Hz. Peygamber haccı diğer kul borçlarına benzetmiş ve
Allah hakkının ödenmeye daha lâyık olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Cezâü'ssayd”,
22). Kendisine hac farz olduğu yıl, hac için yola çıkan fakat haccedemeden
vefat eden kişinin bedel gönderilmesini vasiyet etmesi gerekmez ise de üzerine
hac farz olduğu yıl haccetmeyip, daha sonra hac yolculuğuna çıkan kişi
haccetmeden vefat ederse, yerine bedel gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu
durumda bedel, Ebû Hanîfe'ye göre bu kişinin memleketinden, Ebû Yûsuf ve
İmam Muhammed'e göre ise, vefat ettiği yerden gönderilir.

B) Farz Olan Hac İçin Vekâlet Şartları


Farz olan haccın bedel tarafından yapılan hacla eda edilmiş sayılabilmesi için:

1. Adına haccedilecek kişi vefat etmiş veya yaşlılık, iyileşme ümidi olmayan
hastalık, kadının birlikte yolculuk yapacağı mahreminin bulunmaması
gibi sebeplerle, bizzat haccetmekten devamlı olarak âciz olmalıdır. Bizzat
haccetmekten devamlı olarak âciz olduğu konusunda galip zan bulunan
kişi, adına vekâleten haccedildikten sonra haccedebilecek hale gelse bile,
vekilin yaptığı hacla borcu ödenmiş olur. Fakat acz hâli geçici olan veya
bizzat haccedebilecek durumda olan kişi adına vekâleten yaptırılan hac nâfile
olur; ayrıca kendisinin haccetmesi gerekir.
2. Adına haccedilecek kişiye hac, önceden farz olmuş olmalıdır.
Üzerine hac farz olmayan kişi adına vekâleten yapılan hac nâfile olur.
Bu kişiye daha sonra hac farz olursa, bizzat haccetmesi, hac etmekten aciz
olması halinde ise, tekrar bedel göndermesi gerekir.

3. Bedel gönderilecek kişi müslüman, akıllı, ergenlik çağına ulaşmış veya
mümeyyiz olmalıdır. Henüz buluğa ermemiş mümeyyiz çocuk, bedel
olarak başkası adına haccedebileceği gibi kadının da başkası adına vekâleten
haccetmesi câizdir. Hanefîler'e göre bedel gönderilecek kişinin, daha
önce haccetmiş olması efdal ise de şart değildir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre,
vekilin daha önce haccetmiş olması gerekir.

4. Vekil, ihrama girerken sadece gönderen adına niyet etmelidir. Vekil
kendisi için de niyet eder veya birkaç kişiden vekâlet alıp her biri için niyet
ederse, kendi adına haccetmiş olur, aldığı paraları iade etmesi gerekir.
5. Vekil için ücret şart koşulmamalıdır. Çünkü hac ibadettir. İbadetler ücretle
değil ancak Allah'ın rızâsını kazanmak için yapılır.
Vekil hacla ilgili masrafları için kendisine verilen parayı israf etmeden ve aşırı
kısmadan, normal şekilde harcar. Artan miktarı dönüşünde iade eder. Bunun
geri alınmayıp hediye olarak vekile bırakılmasında bir sakınca yoktur.

6. Bedel gönderilen kişinin hac masrafı, gönderen tarafından karşılanmalıdır.
Başkası adına, kendi parasıyla hacceden kişi, kendisi için haccetmiş
olur. Bu haccın sevabını başkasına bağışlayabilirse de bununla o kimsenin
üzerindeki hac borcu ödenmiş olmaz. Şâfiîler'e göre ödenmiş olur.

7. Adına haccedilen kişi, kendisi için haccetmesini vekilden istemiş olmalıdır.
İzin veya vasiyeti olmadan, bir kimse adına başkası tarafından yapılan
hac ile, o kimse üzerindeki hac borcu düşmez. Şâfiîler'e göre düşer.

8. Vekil, haccı bizzat kendisi yapmalıdır.
Hastalık, tutuklanma gibi bir mazeretle gönderenin bilgi ve izni dışında,
vekil görevi başkasına devrederse, aldığı parayı iade etmesi gerekir. Ancak
bu konuda yetkili kılınmışsa, yerine başkasını vekil edebilir.

9. Vekil, gönderenin isteğine uymalı, onun istediği haccı yapmalıdır.
İfrad haccı istenildiği halde, vekil temettu‘ haccı yaparsa, gönderen adına
değil, kendi adına haccetmiş olur, aldığı parayı iade etmesi gerekir. İfrad
haccı istenildiği halde, kırân haccı yaparsa, Ebû Hanîfe'ye göre hüküm yine
aynıdır. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre ise, istihsanen gönderen
adına haccetmiş sayılır. Gönderen, ifrad, temettu‘ veya kırân haccından
birini ismen belirtmeksizin, sadece "hac yapılmasını" istemişse, ifrad haccı
istemiş olduğu kabul edilir. Ancak "dilediğini yap" gibi bir ifade ile seçimi
vekile bırakmışsa, vekil dilediği haccı yapabilir.

10. Adına haccedilmesini vasiyet eden kişi, sarfedilecek paranın miktarını ve
vekilin nereden gönderileceğini belirlemişse, buna uymak gerekir. Şayet belirlememişse,
vasiyet edilen para veya mirasın üçte biri yeterli ise, vekil adına haccedilecek
kişinin memleketinden, yeterli değilse yettiği yerden gönderilir.
11. Vekil, gönderen adına yapılacak menâsiki tamamlamadıkça kendisi
için umre yapmamalıdır.

İster hac, ister umre için gönderilmiş olsun, vekil ancak gönderen adına
yapılacak menâsiki tamamladıktan sonra, kendisi için umre veya hac yapabilir.
Aksi halde yolculuğu kendi adına yapmış sayılacağından aldığı parayı
iade etmesi gerekir.

12. Vekil, yürüyerek değil, vasıtaya binerek haccetmelidir. Vasıta ücretini
kendisine alıkoymak için, yürüyerek haccederse, kendisi adına haccetmiş olur.
Başkası adına yapılacak nâfile hac için, vekilin müslüman, akıllı ve
mümeyyiz olması, adına haccettiği kişi için ihrama girmesi ve haccı ücret
karşılığı yapmaması
şartları yeterlidir. Başkası adına hacceden vekil, haccı
ifsat ederse aldığı parayı iade eder. İradî olarak işlediği cinayetler için ödenecek
fidye ve ceza kurbanlarının bedellerini kendisi karşılayacağı gibi, gönderenin
izniyle bile olsa, temettu‘ veya kırân haccı yaptığı takdirde, kırân ve
temettu‘ hedylerini de kendi parasıyla keser. İhsâr kurbanı ise, gönderenin
parasından kesilir. Çünkü bunda vekilin kusuru ve dahli yoktur.

XIV. MEDİNE'DE MESCİD-i NEBÎ'Yİ ve PEYGAMBERİMİZ’İN
KABRİNİ ZİYARET
Medîne-i Münevvere, Hz. Peygamber'in hicret yurdudur. Resûl-i Ekrem Efendimiz
hicretten sonra burada yerleşip Hz. Âişe'nin odasında vefat etmiş ve
vefat ettiği yere defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in de
defnedildiği bu yer, mescidin genişletilmesi sebebiyle, halen Mescid-i Nebî'nin
içinde bulunmaktadır. Resûlullah'ın mübarek cesedini sinesinde saklayan yer,
şüphesiz yeryüzünün en şerefli yeridir. Kabr-i saâdeti ziyaret ise, mendup ve
müstehap işlerin en üstünü olup Allah'a yaklaşma ve Resûlullah sevgisini gönüllere
nakşetmenin en etkili yoludur. Bu sebeple İslâm bilginleri hacceden her
müslümanın hacdan önce veya sonra Resûlullah'ın kabrini ziyaret etmesini vâcip
derecesinde önemli saymışlar, bir zaruret bulunmadıkça bunun ihmalini büyük
bir gaflet ve duygusuzluk olarak değerlendirmişlerdir. Gerçekten hacceden
her müslümanın, hacdan önce veya sonra mutlaka Medine'de Mescid-i Nebî'yi
ve Hz. Peygamber'in kabrini de ziyaret etmesi, terkedilmeyen bir sünnet olarak
devam edegelmiştir.

Şüphesiz Allah’ın resulünün yaşadığı mekânları görmek, yürüdüğü yerlerde
yürümek, ashabının kabirlerini ziyaret etmek, onlarla ilgili hatıraları
yâdetmek, vahyin indiği ve tebliğ edildiği bu kutsal yerlerin havasını solumak,
her müslümanın en tatlı özlemidir. İşte bu duygularla kendisini ziyaret
edenler için Resûl-i Ekrem "Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatım-da
ziyaret etmiş gibidir" (Dârekutnî, II, 278, nr. 192; Beyhaky, Şuâbü'l-îmân, III,
488, nr. 4151; es-Sünenü'l-kübrâ, V, 246), "Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim
sabit bir hak olur" (Dârekutnî, II, 278, nr. 194; Beyhaky, Şuâbü'l-îmân, III, 490,
nr. 4159), "Kim, gönlünde beni ziyaretten başka hiçbir düşünce bulunmaksızın,
beni ziyarete gelirse, kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak
olur" (Taberânî, el-Evsat, V, 275, nr. 4542) buyurmuştur.

Ziyaret Âdâbı


Resûlullah'ı ziyaret için Medine'ye giderken, Mescid-i Nebî'yi ziyarete ve
orada namaz kılmaya da niyet edilir. Çünkü bu mescid, Mescid-i Harâm ve
Mescid-i Aksâ gibi içinde namaz kılmak üzere uzak yerlerden sefer yapılacak
üç mescidden biridir. Burada kılınan bir namaz, Mescid-i Harâm dışında,
diğer mescidlerde kılınan bin namazdan sevap yönünden daha üstün görülmüştür
(Buhârî, “Salâtü fî mescidi Mekke”, 1). Yolculuk esnasında çokça
salâtü selâm söylenir. Medine uzaktan görülünce: "Allahım, burası senin
peygamberinin haremidir, vahyinin indiği mübarek yerdir. Bu kutsal
yeri benim için cehennemden korunma, azaptan ve hesaptan güvence
kıl!" diye dua edilir.

Medine'de kalınacak yere yerleşildikten sonra abdest tazelenir, mümkünse
gusledilir. Varsa güzel kokular sürünüp temiz bir kıyafetle, salavât-ı
şerife okunarak ve Resûlullah (s.a)’ın civarında bulunulduğu ve onun huzuruna
varılacağı düşünülerek Mescid-i Nebî'ye gidilir. "Bâbüsselâm" veya
"Bâbü’l- cibrîl" denilen kapıların birinden mescide girilir. Kerâhet vakti değilse,
iki rek‘at "tahiyyetü'l-mescid" kılınıp dua edilir. Bu namazın, mümkün
olursa Hz. Peygamber'in "Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir
bahçedir" (Buhârî, “Salâtü fî mescidi Mekke”, 5) buyurduğu "Ravza-i Mutahhara"
denilen yerde kılınması uygun olur. Resûlullah’a hayatta iken nasıl
hürmet ve tâzim gerekli ise, vefatından sonra da aynı
şekilde gereklidir. Bu
sebeple Hz. Peygamber ziyaret edilirken bağırarak selâm verilmez, yanında
yüksek sesle dua edilmez, saygısız ve edebe uymayan davranışlarda bulunulmaz.
Hücre-i saâdetin duvarına kadar sokulunmaz, duvarlarına el sürülüp
öpülmez, etrafı tavaf edilmez, karşısında eğilinmez. Bu tür davranışlar
mekruhtur ve çirkin bid‘atlardır. Hele kabr-i saâdete karşı secde kesinlikle
haramdır; ibadet kastıyla yapılırsa küfürdür. Tahiyyetü'l-mescid kılınıp istenilen
dualar yapıldıktan sonra tevazu, edep ve sükûnetle, yaklaşık 1.5 metre
kalıncaya kadar kabr-i saâdete yaklaşılıp Resûlullah’a yönelerek, başı
hizasında durulur. Resûlullah’ın kendisini görüp sözlerini işittiğini düşünerek
ve selâmını kabul buyurup, duasına "âmin" diyeceğini ümit ederek,
"es-Selâmü aleyke yâ seyyidî yâ Resûlellah, es-selâmü aleyke yâ
nebiyyallah..." (Selâm sana ey efendim, ey Tanrı elçisi! Selâm sana ey
Tanrı habercisi) diye ilgili kitaplarda örnekleri bulunan selâm ve dualar okunur.
Sonra 1 metre kadar sağ tarafa ilerlenip Hz. Ebû Bekir'in başı hizasında,
daha sonra 1 metre kadar daha ilerlenip Hz. Ömer'in başı hizasında
durulur. Onlara da selâm verilip dua edilir. Tekrar Hz. Peygamber’in başı
hizasına dönülüp kıbleye yönelerek dua edilir. Daha sonra "Ravza-i Mutahhara"
da istenilen dualar yapılır ve namaz kılınır.

Medîne-i Münevvere'de kalınan süre içinde beş vakit namazın Mescid-i Ne-
bî'de kılınmasına özen gösterilir. Halk arasında Medine’de sekiz gün kalıp kırk
vakit namaz kılmanın gerekli olduğu kanaati yaygın hale gelmiş ise de, fıkıh
kitaplarında böyle bir kayıt olmadığı gibi Hz. Peygamber’den bu görüşü destekleyen
güvenilir bir rivayet de mevcut değildir. Önemli olan Medine’de şu kadar
süreyle kalmak veya şu sayıda namaz kılmaktan çok, az olsun çok olsun kalınan
süreyi en iyi şekilde değerlendirmek, kılınan namazları kalp huzuru ve edeple
ifa edebilmektir. Resûlullah’ın kabr-i saâdetleri tenha zamanlar kollanarak sık
sık ziyaret edilir. Boş zamanlar Mescid-i Nebî'de kazâ namazı, Kur'ân-ı Kerîm
kıraati, salâtü selâm, zikir ve tesbîhatla değerlendirilir.

Medine'den ayrılırken de Resûlullah ziyaret edilerek vedâ edilir. Uygun
bir yerde, mümkünse Ravza-i Mutahhara'da iki rek‘at şükür namazı kılınıp,
bu kutsal yerleri tekrar ziyaret ve sâlimen memlekete dönmek dua ve niyazı
ile Mescid-i Nebî'den çıkılır.

Mekke ve Medine'de ziyaret edilmesi uygun olan yerlerle ilgili bilgiler ve
gerek buralarda, gerek hac esnasında okunacak dua örnekleri, "Hac Rehberi"
olarak hazırlanmış kitaplarda mevcuttur.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol