Gusul Abdesti;Hadesten Taharet (Manevi temizlik)
b) HADES /BOY ABDESTİ-GUSÜL ABDESTİ VE NAMAZ ABDESTİ
Hades fıkıh dilinde, abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana
geldiği var sayılan hükmî kirliliği veya bu kirliliğin sebebini ifade eder.
Hades, büyük hades ve küçük hades şeklinde ikiye ayrılır. Gusülle giderilebilen
cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas gibi hükmî kirlilikler büyük hades, abdestle(Boy Abdesti ile)
giderilebilen hükmî kirlilik de küçük hadestir. Buna bağlı olarak gusül
büyük hükmî temizlik, abdest de küçük hükmî temizlik adını almıştır. Buna
göre cünüplük, hayız ve nifas halleri büyük hükmî kirlilik halini, abdesti bozan
sebeplerin varlığı da küçük hükmî kirlilik halini doğurur. Bu kimselerin
tâbi olacağı dinî mükellefiyet ve hükümler aşağıda ayrı ayrı anlatılacaktır.
IV. GUSÜL
Sözlükte gusül (gasl ve gusl) "bir şeyi su ile yıkamayı", fıkıh ilminde ise
"bütün vücudun temiz su ile yıkanması
şeklinde yapılan hükmî temizlik
işlemi"ni ifade eder. Fıkıhta abdeste küçük temizlik, abdest almayı gerektiren
hallere küçük kirlilik (hades-i asgar), gusle büyük temizlik, guslü gerektiren
hallere de büyük kirlilik (hades-i ekber) denilir. Guslün Türkçe'deki bir başka
adı da boy abdestidir.
Kur'an'da "Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin" (el-Mâide 5/6) buyurularak
cünüplük halinden kurtulmak için guslün gerekliliği bildirilmiş, ayrıca
hayzın (ay hali) kadınlar için mazeret hali olduğu belirtilerek gusledip temizleninceye
kadar onlarla cinsel ilişki kurulması yasaklanmıştır (el-Bakara
2/22). Cünüplük hali ile kadınların hayız ve nifas kanlarının kesilmesi halinde
guslün gerekli olduğu ve bunun nasıl yapılması gerektiği hususuna
Hz. Peygamber'in söz ve uygulamaları da önemli açıklamalar getirmiştir.
Abdest gibi gusül de esasen hükmî-dinî temizlenme ve arınma vasıtasıdır.
Böyle olmakla birlikte bunların maddî temizlenmeyi de sağladığı, ayrıca
birçok tıbbî yararlar içerdiği de inkâr edilemez. Guslün insan sağlığı açısından
önemi ve yararı Doğulu ve Batılı ilim adamlarınca ayrı ayrı dile getirilmiş,
boy abdesti temizliği müslüman milletlerin belirgin özelliği, İslâm medeniyetinin
beden temizliğine ve sağlığına verdiği önemin âdeta simgesi
olmuştur. Gusül ile, hayız, nifas ve cünüplük halinin vücutta bırakabileceği
maddî bir kalıntı ve bulaşıklar iyice temizlenmiş olur. Ayrıca gusül, cünüplük
halinin vücutta yol açacağı yorgunluk ve gevşekliği giderme, bedende
yeni bir denge kurma, kan dolaşımını düzene koyma ve kişiyi hükmî kirlilikten
kurtararak ibadet atmosferine hazırlama gibi beden ve ruh sağlığı
açısından birçok yararı içinde barındırır. Buna ilâve olarak, bilinebilen veya
bilinemeyen birçok hikmet ve fayda taşıdığı inancıyla Allah'ın bu emrini
yerine getiren mümin Allah'a kayıtsız şartsız itaat etmenin haz ve sevabına
kavuşur.
A) GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR
Esasen hükmî-dinî temizlenme ve arınma vasıtası olan guslün sebebi
hükmî kirliliktir. Bu sebeple hükmî kirlilik hali sayılan cünüplük, hayız ve
nifas halleri guslü gerektiren üç temel sebeptir. Ancak bu üç durumun dinî
literatürde büyük kirlilik olarak anılması, bu durumdaki kimselerin dinen necis
sayıldığı anlamına gelmez. Mümin necis olmaz. Hatta müşriklerin necis olduğu
meâlindeki âyet de (et-Tevbe 9/28) onların hükmî kirliliklerine işaret
olarak anlaşılmıştır. Bu sebepledir ki, cünüp olan, hayız ve nifas gören kimselerin
hükmî kirliliği, onların namaz, tilâvet secdesi, Kâbe'yi tavaf, Kur'an'ı
eline alma ve Kur'an okuma, mescide girme gibi belirli ibadetleri veya ibadetle
yakından ilgili fiilleri yapmak için gerekli ruhî ve mânevî hazırlığa sahip olmadıkları
anlamına gelir. Bundan dolayı cünüp kimsenin oruca devam etmesi
veya namaz vaktine kadar yıkanmayı geciktirmesi günah sayılmayıp namazın
kılınabileceği son vakit öncesinde gusletmesi farz görülmüştür. Diğer bir anlatımla
gusül, hükmî kirliliği sona erdirip belirli ibadetleri yapmayı mümkün hale
getiren bir hükmî temizlenme usulünden ibarettir.
a) Cünüplük
Fıkıh dilinde cünüplük (=cenâbet), cinsî münasebet veya şehvetle meninin
gelmesi (inzal) sebepleriyle meydana gelen ve belirli ibadetlerin yapılmasına
engel olan hükmî kirlilik halinin adıdır. Meni gelsin veya gelmesin cinsî
münasebet sonunda kadın da erkek de cünüp olur. Cünüplüğe yol açan cinsî
münasebetin ölçüsü ve başlangıç sınırı, erkeklik organının sünnet kısmının
girmiş olmasıdır. Erkek veya kadından şehvetle (cinsî zevk vererek) meninin
gelmesi cünüplüğün ikinci sebebidir. Meninin uyku halinde veya uyanıkken,
iradî ya da gayri iradî gelmesi sonucu değiştirmez. Şâfiîler hariç fakihlerin
çoğunluğu, cünüplük için meninin şehvetle gelmesini şart gördüklerinden,
ağır kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük
sebebi saymazlar.
Uyandığında ihtilâm olduğunu hatırlamamakla birlikte elbisesinde meni bulaşığı
gören kimsenin gusletmesi gerekir. Buna karşılık ihtilâm olduğunu hatırladığı
halde elbisesinde böyle bir iz görmeyen kimsenin ise gusletmesi gerekmez.
Cünüp olan kimsenin farz veya nâfile herhangi bir namaz kılması, tilâvet
secdesi yapması, Kâbe'yi tavaf etmesi, Mushaf'ı eline alması, camiye
girmesi ve orada bulunması câiz görülmez. Bu kimseler dua ve zikir maksadıyla
besmele çekip Fâtiha, İhlâs, Âyetü'l-kürsî gibi sûre ve âyetleri okuyabilirler.
Cünüp kimsenin bu halini herhangi bir farz namazın ifası vaktine
kadar geciktirmesi ve bu arada yeme içme de dahil beşerî ve sosyal faaliyetlerini
sürdürmesi fıkhen câiz ise de bir an önce cünüplükten kurtulması,
bunun için de ilk fırsatta boy abdesti alması, değilse cinsel organını, el ve
ağzını yıkaması tavsiye edilmiştir.
b) Hayız ve Nifas
Hayız (ay başı) ve nifas (loğusalık) kanlarının kesilmesiyle veya bu iki
hal için öngörülen âzami sürelerin dolmasıyla gusül gerekli olur. Bu süreyi
aşan kanamalar özür hali (istihâze) sayıldığından bu tür kanamanın sona
ermesi halinde gusül gerekmez.
Hayız ve nifas halindeki kadının hükmü cünüp kimseninki gibidir. Ay-
rıca bu durumdaki kadınların cinsel ilişkide bulunması haramdır, oruç tutması
da câiz değildir. Kadınlara mahsus haller ve bunların fıkhî hükmü aşağıda
anlatılacaktır.
Fakihlerin çoğunluğuna göre, müslümanın cenazesinin –şehid hükmüne
tâbi olanlar hariç– yıkanması gerekir ve bu görev geride kalanlar için cenaze
namazı gibi farz-ı kifâye cinsinden bir dinî sorumluluktur. Bu yıkama bir
yönüyle o müslümanın cünüp olarak ölmesi ihtimaline karşı bir tedbir mahiyetinde
ise de esasen İslâm'ın insana verdiği değerin, müslüman olarak
yaşamış bir kimseye karşı gösterilen sevgi ve saygının bir ifadesidir.
Yeni müslüman olmuş bir kimsenin sırf bu sebeple gusletmesi Mâlikî ve
Hanbelî fakihlerine göre vâcip, Hanefî ve Şâfiîler'e göre ise mendup bir davranıştır.
Cünüp ise gusletmesinin gerekliliğinde ittifak vardır. İslâm dinine
giren kimsenin bu sebeple guslü, geride kalan mânevî kirlilikten ve günahlardan
arınıp yeni bir hayata tertemiz başlangıç anlamını taşır.
Yukarıda sayılanlara ilâve olarak cuma ve bayram namazları öncesinde,
hac veya umre niyetiyle ihrama girerken ve Arafat'ta vakfe için gusletmek
sünnet, cenaze yıkama, kan aldırma, Mekke ve Medine'ye girme, Berat ve
Kadir gecelerini ihya etmeyi isteme, bir toplantıya katılma, yeni elbise
giyme, bir günahtan tövbe etme gibi çeşitli sebep ve durumlarda gusletmek
de müstehap görülmüştür.
GUSLÜN FARZLARI
Gusül, ilgili âyette de (el-Mâide 5/6) işaret edildiği gibi bütün vücudun
kuru bir yer kalmayacak şekilde tamamen yıkanmasından ibarettir. Bunda
bütün fakihlerin ittifakı vardır. Ancak Hanefî ve Hanbelî mezhebinde ağız ve
burnun içi gusülde bedenin dış kısmından sayılmıştır. Böyle olunca guslün;
ağza su almak (mazmaza), burna su çekmek (istinşak) ve bütün vücudu
yıkamak şeklinde üç farzından söz edilir. Mâlikî ve Şâfiîler ile Şîa'dan
Ca‘ferîler'e göre ağız ve burnun içini yıkamak sünnettir. Gusülde niyet
Hanefîler'e göre sünnet, diğer mezheplere göre farzdır. Mâlikîler'e göre vücudu
ovalamak ve ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün farzlarındandır.
Gusül mutlak su denilen nehir, pınar, kuyu, deniz, kaynak ve yağmur
suları ile yapılır. Saç, sakal, bıyık ve kaşların yıkanıp diplerine suyun ulaş
ması, kadınların örgülü olmayan saçlarını yıkamaları ve saç diplerine suyun
ulaşması gerekir. Örgülü saçın çözülmesi şart olmayıp sadece diplerine suyun
ulaştırılması yeterli olur. Hanbelîler hayız ve nifas sebebiyle gusül için
örgünün çözülüp saçın yıkanmasını gerekli görür. Gusül esnasında, bedendeki
yara üzerinde sargı varsa bakılır; şayet yıkama yara için zararlı olmayacaksa
sargı çözülüp yıkanır, değilse sargı üzerine meshedilir. İlmihal türü
kitaplarda yer alan, boy abdesti alan kimsenin vücudunda iğnenin deliği
kadar kuru yer kalmaması tavsiyesi gerçek mânada değil, vücudun su ile
iyice yıkanması gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır. Diş dolgusu ve kaplama,
ayrıca deri üzerinde olup suyun deriyle temasını önleyen ve izâlesinde de
güçlük bulunan boya ve benzeri maddeler, yukarıda da açıklandığı üzere
gusle mani değildir. Bu sebeple vücudun maddî temizliğini imkân ölçüsünde
ve sabun kullanarak yaptıktan sonra deri üzerinde kalıp suyun deriye ulaşmasına
mani olan boya, hamur gibi maddeler guslün sıhhatine engel olmaz.
Diş dolgu ve kaplaması da böyledir.
C) GUSLÜN SÜNNETLERİ ve ÂDÂBI
Bu ibadeti oluşturan fiillerden hangilerinin farz veya vâcip, hangilerinin
sünnet ve âdâb olduğu konusunda fakihlerin görüş ayrılığına düşmesinin
sebebi, Hz. Peygamber'in sahâbeye ibadetleri, hangi alt fiilin farz veya adâb,
emredilmiş veya tavsiye edilmiş olduğu açıklama ve ayırımını yapmaksızın
bütün halinde uygulayarak ve fiilen örnek olarak göstermiş, sahâbenin de
ibadetleri Hz. Peygamber'den gördüğü ve öğrendiği şekilde yapmaya çalışmış
olmasıdır. Daha sonraki dönemde fakihler bu rivayet ve bilgileri inceleyip
hangi fiilin o ibadetin ana unsuru, hangilerinin de tavsiye edilen fiiller
olduğunu belirlemeye çalışmışlardır. Bu durum, bir ibadetin farz ve sünnetleri
konusunda fakihlerin farklı sonuçlara varmasını kaçınılmaz kılmıştır.
Böyle olunca ibadetlerin ifası, bir mezhebin belirlediği farz çizgisinin altına
düşmediği müddetçe kişiyi prensip olarak sorumluluktan kurtarırsa da, madem
ki ibadetler Allah'ın rızâsını kazanmak, ona kulluğumuzu ve bağlılığımızı
en iyi şekilde arzetmek için yapılır, o halde ibadetlerin mümkün olduğu
ölçüde bütün farz, sünnet ve âdâbıyla yapılması gerekir.
Gusle besmele ve niyet ile başlamak, öncelikle elleri ve avret yerini yıkamak,
bedenin herhangi bir yerinde kir ve pislik varsa onu gidermek,
sonra namaz abdesti gibi abdest almak, fakat su birikintisi varsa ayakların
yıkanmasını sona bırakmak, abdestten sonra önce üç defa başa, sonra sağ,
sonra sol omuza su dökmek, sonra diğer uzuvları yıkamak, her defasında
bedeni iyi ovuşturmak, her âzayı üçer defa yıkamak, suyun kullanımında
aşırı davranmamak, avret yerlerini örterek yıkanmak, gusül esnasında konuşmamak,
gusülden sonra çabucak giyinmek guslün belli başlı sünnet ve
âdâbındandır. Abdestin âdâbı sayılan diğer güzel davranışlar gusül için de
geçerlidir.
Müslümanın kaplıca, yüzme havuzu, hamam gibi umuma açık yerlerde
yıkanırken avret yerlerini örtmede titizlik göstermesi, başkasının açılan avret
yerlerinden gözünü sakındırması, ayrıca bu yerlerde sağlık ve temizlik kurallarına
da âzami ölçüde uyması gerekir. Hz. Peygamber hamama bir örtü
ile girilmesini emretmiş, avret yerlerini açarak veya çıplak yıkanan kimselere
meleklerin lânet edeceğini haber vermiştir (Ebû Dâvûd, “Hammâm”, 2-3;
Nesâî, “Gusl”, 2). İslâm bilginlerinden hamama gitmeyi doğru bulmayanlar
da dönemlerinde hamamlardaki açıklık ve hayasızlıktan şikâyetçi oldukları
için bir bakıma tepkisel davranıp karşı tedbir almaya çalışmışlardır. Hadislerde
ve fıkıh kitaplarında bu konuda dile getirilen kaygı ve sakıncalar, o
dönemde insanların örtünmeye ve edebe dikkat etmeksizin fütursuzca soyunup
yıkandığı hamamların komşu ülke ve bölgelerde yaygın olması, aynı
âdetin müslümanlar arasında da yayılma istidadı göstermesi sebebiyledir. Bu
tehlike ve sakıncanın bulunmadığı dönemlerde hamamlar ve umumi temizlik
mahalleri İslâm'ın temizliğe verdiği önemin bir yansıması olarak İslâm
toplumunda giderek yaygınlaşmış, neticede bu eserler İslâm medeniyet ve
mimarisinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
IV. GUSÜL
Sözlükte gusül (gasl ve gusl) "bir şeyi su ile yıkamayı", fıkıh ilminde ise
"bütün vücudun temiz su ile yıkanması
şeklinde yapılan hükmî temizlik
işlemi"ni ifade eder. Fıkıhta abdeste küçük temizlik, abdest almayı gerektiren
hallere küçük kirlilik (hades-i asgar), gusle büyük temizlik, guslü gerektiren
hallere de büyük kirlilik (hades-i ekber) denilir. Guslün Türkçe'deki bir başka
adı da boy abdestidir.
Kur'an'da "Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin" (el-Mâide 5/6) buyurularak
cünüplük halinden kurtulmak için guslün gerekliliği bildirilmiş, ayrıca
hayzın (ay hali) kadınlar için mazeret hali olduğu belirtilerek gusledip temizleninceye
kadar onlarla cinsel ilişki kurulması yasaklanmıştır (el-Bakara
2/22). Cünüplük hali ile kadınların hayız ve nifas kanlarının kesilmesi halinde
guslün gerekli olduğu ve bunun nasıl yapılması gerektiği hususuna
Hz. Peygamber'in söz ve uygulamaları da önemli açıklamalar getirmiştir.
Abdest gibi gusül de esasen hükmî-dinî temizlenme ve arınma vasıtasıdır.
Böyle olmakla birlikte bunların maddî temizlenmeyi de sağladığı, ayrıca
birçok tıbbî yararlar içerdiği de inkâr edilemez. Guslün insan sağlığı açısından
önemi ve yararı Doğulu ve Batılı ilim adamlarınca ayrı ayrı dile getirilmiş,
boy abdesti temizliği müslüman milletlerin belirgin özelliği, İslâm medeniyetinin
beden temizliğine ve sağlığına verdiği önemin âdeta simgesi
olmuştur. Gusül ile, hayız, nifas ve cünüplük halinin vücutta bırakabileceği
maddî bir kalıntı ve bulaşıklar iyice temizlenmiş olur. Ayrıca gusül, cünüplük
halinin vücutta yol açacağı yorgunluk ve gevşekliği giderme, bedende
yeni bir denge kurma, kan dolaşımını düzene koyma ve kişiyi hükmî kirlilikten
kurtararak ibadet atmosferine hazırlama gibi beden ve ruh sağlığı
açısından birçok yararı içinde barındırır. Buna ilâve olarak, bilinebilen veya
bilinemeyen birçok hikmet ve fayda taşıdığı inancıyla Allah'ın bu emrini
yerine getiren mümin Allah'a kayıtsız şartsız itaat etmenin haz ve sevabına
kavuşur.
A) GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR
Esasen hükmî-dinî temizlenme ve arınma vasıtası olan guslün sebebi
hükmî kirliliktir. Bu sebeple hükmî kirlilik hali sayılan cünüplük, hayız ve
nifas halleri guslü gerektiren üç temel sebeptir. Ancak bu üç durumun dinî
literatürde büyük kirlilik olarak anılması, bu durumdaki kimselerin dinen necis
sayıldığı anlamına gelmez. Mümin necis olmaz. Hatta müşriklerin necis olduğu
meâlindeki âyet de (et-Tevbe 9/28) onların hükmî kirliliklerine işaret
olarak anlaşılmıştır. Bu sebepledir ki, cünüp olan, hayız ve nifas gören kimselerin
hükmî kirliliği, onların namaz, tilâvet secdesi, Kâbe'yi tavaf, Kur'an'ı
eline alma ve Kur'an okuma, mescide girme gibi belirli ibadetleri veya ibadetle
yakından ilgili fiilleri yapmak için gerekli ruhî ve mânevî hazırlığa sahip olmadıkları
anlamına gelir. Bundan dolayı cünüp kimsenin oruca devam etmesi
veya namaz vaktine kadar yıkanmayı geciktirmesi günah sayılmayıp namazın
kılınabileceği son vakit öncesinde gusletmesi farz görülmüştür. Diğer bir anlatımla
gusül, hükmî kirliliği sona erdirip belirli ibadetleri yapmayı mümkün hale
getiren bir hükmî temizlenme usulünden ibarettir.
a) Cünüplük
Fıkıh dilinde cünüplük (=cenâbet), cinsî münasebet veya şehvetle meninin
gelmesi (inzal) sebepleriyle meydana gelen ve belirli ibadetlerin yapılmasına
engel olan hükmî kirlilik halinin adıdır. Meni gelsin veya gelmesin cinsî
münasebet sonunda kadın da erkek de cünüp olur. Cünüplüğe yol açan cinsî
münasebetin ölçüsü ve başlangıç sınırı, erkeklik organının sünnet kısmının
girmiş olmasıdır. Erkek veya kadından şehvetle (cinsî zevk vererek) meninin
gelmesi cünüplüğün ikinci sebebidir. Meninin uyku halinde veya uyanıkken,
iradî ya da gayri iradî gelmesi sonucu değiştirmez. Şâfiîler hariç fakihlerin
çoğunluğu, cünüplük için meninin şehvetle gelmesini şart gördüklerinden,
ağır kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük
sebebi saymazlar.
Uyandığında ihtilâm olduğunu hatırlamamakla birlikte elbisesinde meni bulaşığı
gören kimsenin gusletmesi gerekir. Buna karşılık ihtilâm olduğunu hatırladığı
halde elbisesinde böyle bir iz görmeyen kimsenin ise gusletmesi gerekmez.
Cünüp olan kimsenin farz veya nâfile herhangi bir namaz kılması, tilâvet
secdesi yapması, Kâbe'yi tavaf etmesi, Mushaf'ı eline alması, camiye
girmesi ve orada bulunması câiz görülmez. Bu kimseler dua ve zikir maksadıyla
besmele çekip Fâtiha, İhlâs, Âyetü'l-kürsî gibi sûre ve âyetleri okuyabilirler.
Cünüp kimsenin bu halini herhangi bir farz namazın ifası vaktine
kadar geciktirmesi ve bu arada yeme içme de dahil beşerî ve sosyal faaliyetlerini
sürdürmesi fıkhen câiz ise de bir an önce cünüplükten kurtulması,
bunun için de ilk fırsatta boy abdesti alması, değilse cinsel organını, el ve
ağzını yıkaması tavsiye edilmiştir.
b) Hayız ve Nifas
Hayız (ay başı) ve nifas (loğusalık) kanlarının kesilmesiyle veya bu iki
hal için öngörülen âzami sürelerin dolmasıyla gusül gerekli olur. Bu süreyi
aşan kanamalar özür hali (istihâze) sayıldığından bu tür kanamanın sona
ermesi halinde gusül gerekmez.
Hayız ve nifas halindeki kadının hükmü cünüp kimseninki gibidir. Ay-
rıca bu durumdaki kadınların cinsel ilişkide bulunması haramdır, oruç tutması
da câiz değildir. Kadınlara mahsus haller ve bunların fıkhî hükmü aşağıda
anlatılacaktır.
Fakihlerin çoğunluğuna göre, müslümanın cenazesinin –şehid hükmüne
tâbi olanlar hariç– yıkanması gerekir ve bu görev geride kalanlar için cenaze
namazı gibi farz-ı kifâye cinsinden bir dinî sorumluluktur. Bu yıkama bir
yönüyle o müslümanın cünüp olarak ölmesi ihtimaline karşı bir tedbir mahiyetinde
ise de esasen İslâm'ın insana verdiği değerin, müslüman olarak
yaşamış bir kimseye karşı gösterilen sevgi ve saygının bir ifadesidir.
Yeni müslüman olmuş bir kimsenin sırf bu sebeple gusletmesi Mâlikî ve
Hanbelî fakihlerine göre vâcip, Hanefî ve Şâfiîler'e göre ise mendup bir davranıştır.
Cünüp ise gusletmesinin gerekliliğinde ittifak vardır. İslâm dinine
giren kimsenin bu sebeple guslü, geride kalan mânevî kirlilikten ve günahlardan
arınıp yeni bir hayata tertemiz başlangıç anlamını taşır.
Yukarıda sayılanlara ilâve olarak cuma ve bayram namazları öncesinde,
hac veya umre niyetiyle ihrama girerken ve Arafat'ta vakfe için gusletmek
sünnet, cenaze yıkama, kan aldırma, Mekke ve Medine'ye girme, Berat ve
Kadir gecelerini ihya etmeyi isteme, bir toplantıya katılma, yeni elbise
giyme, bir günahtan tövbe etme gibi çeşitli sebep ve durumlarda gusletmek
de müstehap görülmüştür.
GUSLÜN FARZLARI
Gusül, ilgili âyette de (el-Mâide 5/6) işaret edildiği gibi bütün vücudun
kuru bir yer kalmayacak şekilde tamamen yıkanmasından ibarettir. Bunda
bütün fakihlerin ittifakı vardır. Ancak Hanefî ve Hanbelî mezhebinde ağız ve
burnun içi gusülde bedenin dış kısmından sayılmıştır. Böyle olunca guslün;
ağza su almak (mazmaza), burna su çekmek (istinşak) ve bütün vücudu
yıkamak şeklinde üç farzından söz edilir. Mâlikî ve Şâfiîler ile Şîa'dan
Ca‘ferîler'e göre ağız ve burnun içini yıkamak sünnettir. Gusülde niyet
Hanefîler'e göre sünnet, diğer mezheplere göre farzdır. Mâlikîler'e göre vücudu
ovalamak ve ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün farzlarındandır.
Gusül mutlak su denilen nehir, pınar, kuyu, deniz, kaynak ve yağmur
suları ile yapılır. Saç, sakal, bıyık ve kaşların yıkanıp diplerine suyun ulaş
ması, kadınların örgülü olmayan saçlarını yıkamaları ve saç diplerine suyun
ulaşması gerekir. Örgülü saçın çözülmesi şart olmayıp sadece diplerine suyun
ulaştırılması yeterli olur. Hanbelîler hayız ve nifas sebebiyle gusül için
örgünün çözülüp saçın yıkanmasını gerekli görür. Gusül esnasında, bedendeki
yara üzerinde sargı varsa bakılır; şayet yıkama yara için zararlı olmayacaksa
sargı çözülüp yıkanır, değilse sargı üzerine meshedilir. İlmihal türü
kitaplarda yer alan, boy abdesti alan kimsenin vücudunda iğnenin deliği
kadar kuru yer kalmaması tavsiyesi gerçek mânada değil, vücudun su ile
iyice yıkanması gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır. Diş dolgusu ve kaplama,
ayrıca deri üzerinde olup suyun deriyle temasını önleyen ve izâlesinde de
güçlük bulunan boya ve benzeri maddeler, yukarıda da açıklandığı üzere
gusle mani değildir. Bu sebeple vücudun maddî temizliğini imkân ölçüsünde
ve sabun kullanarak yaptıktan sonra deri üzerinde kalıp suyun deriye ulaşmasına
mani olan boya, hamur gibi maddeler guslün sıhhatine engel olmaz.
Diş dolgu ve kaplaması da böyledir.
C) GUSLÜN SÜNNETLERİ ve ÂDÂBI
Bu ibadeti oluşturan fiillerden hangilerinin farz veya vâcip, hangilerinin
sünnet ve âdâb olduğu konusunda fakihlerin görüş ayrılığına düşmesinin
sebebi, Hz. Peygamber'in sahâbeye ibadetleri, hangi alt fiilin farz veya adâb,
emredilmiş veya tavsiye edilmiş olduğu açıklama ve ayırımını yapmaksızın
bütün halinde uygulayarak ve fiilen örnek olarak göstermiş, sahâbenin de
ibadetleri Hz. Peygamber'den gördüğü ve öğrendiği şekilde yapmaya çalışmış
olmasıdır. Daha sonraki dönemde fakihler bu rivayet ve bilgileri inceleyip
hangi fiilin o ibadetin ana unsuru, hangilerinin de tavsiye edilen fiiller
olduğunu belirlemeye çalışmışlardır. Bu durum, bir ibadetin farz ve sünnetleri
konusunda fakihlerin farklı sonuçlara varmasını kaçınılmaz kılmıştır.
Böyle olunca ibadetlerin ifası, bir mezhebin belirlediği farz çizgisinin altına
düşmediği müddetçe kişiyi prensip olarak sorumluluktan kurtarırsa da, madem
ki ibadetler Allah'ın rızâsını kazanmak, ona kulluğumuzu ve bağlılığımızı
en iyi şekilde arzetmek için yapılır, o halde ibadetlerin mümkün olduğu
ölçüde bütün farz, sünnet ve âdâbıyla yapılması gerekir.
Gusle besmele ve niyet ile başlamak, öncelikle elleri ve avret yerini yıkamak,
bedenin herhangi bir yerinde kir ve pislik varsa onu gidermek,
sonra namaz abdesti gibi abdest almak, fakat su birikintisi varsa ayakların
yıkanmasını sona bırakmak, abdestten sonra önce üç defa başa, sonra sağ,
sonra sol omuza su dökmek, sonra diğer uzuvları yıkamak, her defasında
bedeni iyi ovuşturmak, her âzayı üçer defa yıkamak, suyun kullanımında
aşırı davranmamak, avret yerlerini örterek yıkanmak, gusül esnasında konuşmamak,
gusülden sonra çabucak giyinmek guslün belli başlı sünnet ve
âdâbındandır. Abdestin âdâbı sayılan diğer güzel davranışlar gusül için de
geçerlidir.
Müslümanın kaplıca, yüzme havuzu, hamam gibi umuma açık yerlerde
yıkanırken avret yerlerini örtmede titizlik göstermesi, başkasının açılan avret
yerlerinden gözünü sakındırması, ayrıca bu yerlerde sağlık ve temizlik kurallarına
da âzami ölçüde uyması gerekir. Hz. Peygamber hamama bir örtü
ile girilmesini emretmiş, avret yerlerini açarak veya çıplak yıkanan kimselere
meleklerin lânet edeceğini haber vermiştir (Ebû Dâvûd, “Hammâm”, 2-3;
Nesâî, “Gusl”, 2). İslâm bilginlerinden hamama gitmeyi doğru bulmayanlar
da dönemlerinde hamamlardaki açıklık ve hayasızlıktan şikâyetçi oldukları
için bir bakıma tepkisel davranıp karşı tedbir almaya çalışmışlardır. Hadislerde
ve fıkıh kitaplarında bu konuda dile getirilen kaygı ve sakıncalar, o
dönemde insanların örtünmeye ve edebe dikkat etmeksizin fütursuzca soyunup
yıkandığı hamamların komşu ülke ve bölgelerde yaygın olması, aynı
âdetin müslümanlar arasında da yayılma istidadı göstermesi sebebiyledir. Bu
tehlike ve sakıncanın bulunmadığı dönemlerde hamamlar ve umumi temizlik
mahalleri İslâm'ın temizliğe verdiği önemin bir yansıması olarak İslâm
toplumunda giderek yaygınlaşmış, neticede bu eserler İslâm medeniyet ve
mimarisinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.