""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

Hz.Adem ve Havva

Peygamber Kıssaları (Hz.Adem.A.S)


Hz. Âdem (aleyhisselâm) - 1. Bölüm

Her hikâye belli bir yer ve zamanda geçer. Kahramanı da çoğu kez insandır. Genellikle de “bir varmış bir yokmuş.. evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... yıllar ve çağlar öncesinde...” sözleriyle başlar anlatanlar. Fakat şimdi anlatacağım farklı. Çünkü hikâyemiz henüz insanoğlu yaratılmadan önce başlıyor. Ne zaman vardı bu hikâye başlarken ne de mekân...

Zaman öncesi... Mekân öncesi...

Sadece Allah vardı.. ve Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Sonsuz huzur ve heybet, sonsuz güzellik ve yücelik yalnızca O’nundu. Ne Dünya’mız vardı, ne Ay ne Güneş ne de yıldızlar. O’nun nuru vardı sadece. Aklın elinde o nuru kavrayabilecek ne güç var ne de alet. Tıpkı bir çocuğun sahilde kumlar arasında açtığı küçücük bir çukura büyük bir denizi sığdırmasının imkânsız olması gibi.

Dedim ya, zaman öncesi... mekân öncesi...

Allah varlığı yaratmak istedi. Dünya’yı, Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları var etmek.. masmavi denizler, denizlerde yüzen balıklar, üfül üfül rüzgârlar, rengârenk çiçekler, çiçeklerle oynaşan kelebekler ve gökyüzünde süzülüp duran kuşlarla Dünya’yı şenlendirmek istedi.

Allah bir şeyi yaratmak istediği zaman ona “ol” emrini verir, o şey anında oluverir. Allah, uzay, Dünya ve içindeki bütün varlıklara altı günde var olmalarını emretti, böylece kâinat var oldu. Fakat buradaki altı gün dünya günlerinden tamamen farklı. Çünkü bizim bir günümüz Dünya’nın kendi ekseni etrafında bir tur atmasıyla oluşuyor. Hâlbuki o zaman ne Dünya vardı, ne Güneş.. doğal olarak “gün” kavramı da farklıydı. O günlere “ilâhi günler” diyoruz biz.

Uzunluklarıyla, kısalıklarıyla kendilerine has niteliklere sahip günler onlar. Belki o günlerden birini, Dünya günleriyle kıyasladığımızda binlerce yıla, hattâ milyonlarca asra denk gelir kim bilir. Gerçekten kimse bilemez, çünkü bu tür şeyler “gayb”tır, gizli bilgidir, insan aklının sınırlarını aşar ve ancak Allah’ın bildirmesiyle bilinebilir.

Evet, Allah; gökleri, yeri ve bütün varlıkları altı günde yarattığını, ardından da her şeyin tek sahibi, tek hakimi sıfatıyla onları idare etmeye başladığını anlatıyor bizlere. Her şeyin, O’nun muhteşem kudreti önünde saygıyla eğildiğini, sonsuz mükemmelliği karşısında secde ettiğini, eşsiz güzelliğini hayret ve hayranlıkla seyredip kendinden geçtiğini de.

Hayatta kalabilmek için her varlık O’na muhtaç, fakat O kimseye muhtaç değil. Çünkü her şeyin sahibi O ve sonsuz zenginliğin adı da O. Kâinattaki her şey O’nun cömertlik kapısının önünde birer dilenci.

Allah, semada nurdan varlıklar yarattı... “Melek” adını verdi onlara... kendi askerleri yaptı... onlar da isyan nedir bilmediler... emirlerine itaat ettiler her zaman.

Bir de ateşten varlıklar yarattı Allah. “Cin” ismini taktı ve görünmez kıldı onları. Dünya’yı ve semayı yurt edinmelerine izin verdi. İyisi de var içlerinde kötüsü de.

Dev canlılar da yaşadı Dünya’da. Fakat onlar bozgunculuk çıkardılar, kendi aralarında savaşıp durdular ve birbirlerinin kanlarını döktüler.

Derken İlâhi İrade “Âdem”i yaratmak istedi. Allah meleklere şöyle buyurdu:

- Yeryüzünde bana halife olacak bir varlık yaratacağım.

Melekler dünyaya baktılar, Dünya’daki canlıların her tarafa kötülük saçtıklarını, yeryüzünü kana buladıklarını gördüler. Hâlbuki onlar durmadan Allah’a şükredip, sonsuz mükemmelliği ve kusursuz güzelliğine hayranlıkla övgülerde bulunup, ibadet ediyorlardı. Melekler meraklarını gidermek ve bilgiye olan susamışlıklarını ifade etmek için sordular:

- Kötülük çıkarıp kan döken birileri mi? İşte biz sürekli şükredip ibadet ediyor, sonsuz kudret ve azametini ilân edip duruyoruz ya.

Melekler saf ve temiz bir yaratılışa sahiptiler. Yapıları gereği iyilikten başka bir şey düşünmezlerdi. Bundan dolayı, yaratılışın tek gayesinin Allah’ı tesbih ve O’na şükretmek olduğunu zannediyorlardı. Bu gaye de onların varlığıyla gerçekleşiyordu. Bilgileri bu kadardı. Farklı farklı varlıkların yaratılmasının altında yatan bütün sırları bilmedikleri kesindi. Yüce Allah da şöyle dedi onlara cevap olarak

- Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.

Âdem’i niçin yarattığımı Ben biliyorum, sizin bilmediğiniz daha başka ne hikmetler var.

Âdem, yeryüzünde kötülük saçıp kan döken canlılar gibi olmayacaktı. Melekler gibi de olmayacaktı. O farklıydı, yepyeni bir varlıktı. Büyük bir hikmeti gerçekleştirmek için yaratılmıştı. İlim hikmetiydi o.

Allah, meleklere çamurdan bir insan yaratacağını, ona en güzel biçimi verdikten sonra ruhundan ruh üfleyip can vereceğini söyledi. İşte o zaman O’na secde edeceklerdi. Fakat ibadet gayesiyle değil, saygılarını ifade etmek amacıyla secde...

Yüce Yaratıcı, Dünya’dan bir avuç toprak aldı. İçinde siyah, beyaz, sarı, kırmızı renkler vardı. İnsanların farklı ten rengine sahip olmasının sırrı buydu. Toprağa su kattı balçığa dönüştürdü, sonunda kuru çamura insan şeklini verdi ve ruhundan ruh üfledi...

Derken Hz. Âdem’in bedenine hayat geldi ve hareket etti... nefes almaya başladı... gözlerini açtı baktı... secde hâlindeki melekleri gördü. Gözü birine ilişti, ayaktaydı, secde etmemişti. Âdem bu varlığın türünü, kim olduğunu bilmiyordu. Henüz ismi öğretilmemişti ona.

Allah, secde etme emrine karşı çıkan o varlığa sordu:

- Ey İblis, kendi ellerimle yarattığım varlığa neden secde etmedin?

İblis alçak bir sesle cevap verdi:

- Ben ondan daha üstünüm, onu çamurdan, beni ise ateşten yarattın...

Allah, İblis’e:

- Defol buradan, kovuldun sen! Hesap gününe kadar da lânetlendin... dedi.

İblis Allah’ın rahmetinden kovuldu, fakat o hâlâ Âdem’e tehditler savuruyor, kendisinin üstün olduğunu küstahça haykırıp duruyordu.

Hz. Âdem çevresinde olup bitenleri seyrederken kalbi değişik duygularla çalkalanıyordu: sevgi, korku ve dehşet. Kendisini var olma nimetiyle şereflendirip, varlıklar arasında müstesna bir yere koyan, sonra da meleklere secde emri vererek onu üstün kılan Allah’a karşı sonsuz sevgi... İblis’i rahmet dünyasından kovan ilâhi öfkeden korku... ve nihayet kendisine karşı kin ve nefretle dopdolu, üstünlük hezeyanlarıyla başına her türlü kötülüğün gelmesini isteyen İblis’in bu tavrı karşısında dehşet...

Hayatının henüz ilk dakikalarında düşmanıyla tanışmıştı. Secde emri verildiğinde İblis, melekler arasında duruyordu. Fakat melek değildi o, cinlerdendi. Allah’ın emrine karşı gelince de ilâhi rahmetten kovuldu. Âdem anladı ki İblis kötülüğün simgesi, melekler de iyiliğin... ya kendisi? Kendisi neyi temsil ediyordu? Kendisi neydi? Bu konuda henüz bir şey bilmiyordu.

Nihayet Allah, var olmasının hikmetini, yapısındaki gizli sırları ve diğer varlıklardan üstün tutulmasının nedenlerini anlattı ona. O da dinledi dinledi… Böylece “Allah, Âdem’e isimleri öğretti”.

Âdem’e (aleyhisselâm), eşyaya isim koyma ilmini öğretti. Varlıkları sembollerle ifade etmenin sırlarını bildirdi. Bu kuştu... şu yıldız... o ağaç... şu da dağ, uçak, elma... ve Hz. Âdem varlıkların isimlerini öğrendi. İsim deyip geçmeyin, burada isimden maksat ilimdir, hikmettir. İnsanın yaratılmasının sırrı ve diğer varlıklardan onu üstün kılan gizem budur.

Allah ona bütün varlıkların isimlerini öğrettikten sonra, meleklere döndü ve:

- Hadi Bana şu varlıkların isimlerini söyleyin, dedi.

Gösterilen eşyalara baktılar baktılar… Fakat bir türlü isim bulamadılar onlara. Çaresizlik içinde, Allah’a bilgisizliklerini itiraf ettiler, hatalarından dolayı tövbe edip şöyle dediler:

- Yücelerden Yüce Rabbimiz, Senden mükemmeli, Senden kusursuzu yok kuşkusuz... Bizim bilgimiz ise Sen bize ne öğrettiğiysen o kadardır. Bir kez daha anladık ve öğrendik ki Senin bilgi denizin sonsuz ve her işinde milyonlarca gizli sır ve hikmetin var.

Bu sefer Allah, Hz. Âdem’e döndü ve:

- Ey Âdem, sen söyle onlara bu varlıkların isimlerini... diye buyurdu.

Hz. Âdem bir bir anlattı her bir varlığı. İsmini söyledi ve hakkında bilgiler verdi hayret ve hayranlık içinde dinleyen meleklere. Evet o biliyordu, ona bilginin sırrı verilmişti çünkü. Onu diğer varlıklardan üstün kılan özellik de buydu. Bilgiyi öğrenme ve öğretme kabiliyeti...

Sonunda melekler secde emrinin nedenini anladılar. Yeryüzünde Allah’ın halifesi olmaya onu ehil kılan şeyi de. Bilgiydi o sır, mârifetti. İlimle yeryüzünde medeniyetler kuracak, Dünya’yı şekillendirip şenlendirecekti.

Bölüm :2

Âdem (aleyhisselâm), bazen bildiği şeyleri meleklerle paylaşıyordu. Fakat melekler zamanlarının çoğunu ibadetle geçiriyorlardı. Hz. Âdem kendini yalnız hissediyordu. Bir gün uyanıp gözlerini açtığında yanı başında duran bir kadın gördü. Işıl ışıl parlayan güzel gözler, şefkatle onu seyrediyordu. Âdem (aleyhisselâm) ona:

- Uyumadan önce sen yoktun burada?

- Doğru.

- Ben uyurken geldin o zaman.

- Evet.

- Nereden geldin?

- Senden, senin özünden. Sen uyurken Allah beni senin göğsünden yarattı.

- Peki Allah seni niçin yarattı?

- Yalnızlığını gidermek, seni mutlu etmek için.

- Şükür Allah’a... Gerçekten kendimi çok yalnız hissediyordum.

Melekler, kadının ismini sordular Âdem’e (aleyhisselâm):

- Havva, dedi.

- Neden Havva? diye sorunca:

- Çünkü o benim vücudumdan yaratıldı. O benim parçam... Havva, hayat soluklayan, canlı insan demek.

Allah, Hz. Âdem’e ve eşi Havva’ya Cennet’i tahsis etti. El ele girdiler Cennet’e ve orada hayatlarının en güzel günlerini yaşadılar... ve de en acı tecrübesini...

Cennet’teki hayatları tatlı bir rüya gibiydi.

Bazen rüyamızda güzel şeyler görür ve hayatta gerçekleşmesini isteriz, gerçekleştiğini görünce de kuşlar gibi sevinirizya. Cennet’te de rüyalar gerçek olur, en imkânsızları bile. Olmasını arzu ettiğiniz her şey, hayalinizden geçirir geçirmez karşınızda durur hemencecik. Gerçek olur düşleriniz. Her türlü yiyecek, içecek, oturacak yer, konfor... Sevgi, huzur, mutluluk... Oradaki varlıkların rengi göz alıcı ve şeffaf... Her tarafta bayıltan mis kokular, büyülü güzel manzaralar var...

Bunca baş döndüren güzelliğin içinde, Havva da olunca yanı başında, Hz. Âdem’in (aleyhisselâm) kalbi gerçek mutlulukla dolup taştı. Artık kendini yalnız hissetmiyordu. Havva’sıyla dertleşiyor, eğleniyor, birlikte yürüyüşlere çıkıyorlardı. Cennet ağaçlarının dalları üzerindeki bülbüllerin şarkılarını, çağlayan nehirlerin tesbihlerini, keder nedir, acı nedir henüz bilmeyen kâinatın o büyüleyen musikisini dinliyor, kendilerinden geçip, Rabb’lerine şükrediyorlardı.

Allah, Cennet’in her yerinde dolaşıp her şeyden yararlanmalarına izin verdi. Fakat bir ağaç hariç. Onlara:

- Sakın bu ağaca yaklaşmayın, aksi takdirde kendinize kötülük etmiş olursunuz, dedi.

Muhtemelen o ağaç keder ağacıydı.

Hz. Âdem (aleyhisselâm) ile Hz. Havva yasak ağaca yaklaşmamaları gerektiğini iyi biliyorlardı. Fakat nihayetinde Hz. Âdem insandı, unutan, kalbi hâlden hâle dönüşüp duran, irade gücü zayıflayan... İblis, Âdem’in insanlığından kaynaklanan boşluklarını fırsat bilerek içinde köpürüp duran kin ve nefret ateşiyle Âdem’e yöneldi ve her gün kötülük zehrinden kulağına fısıldadı durdu, aklını çelmeye çalıştı:

- Neden bu ağaca yaklaşman yasaklandı biliyor musun? Çünkü bu ağaç sonsuzluk ağacı... Onun meyvesinden yiyen ölümsüz olur, melek olur sonsuza kadar...

Günler günleri takip ederken, yasak ağaç Hz. Âdem ile Havva’nın zihnini meşgul edip durdu. Sonunda yemeğe karar verdiler. İblis’in en azılı düşmanları olduğunu unuttular. Âdem (aleyhisselâm) elini ağacın dallarından birine uzattı, bir meyve koparıp Havva’ya verdi. Önce Havva, sonra Âdem yedi yasak ağaçtan.

Âdem (aleyhisselâm) ağacın meyvesinden yer yemez kalbinin sıkıştığını hissetti. Acı, hüzün ve pişmanlık sardı içini. Bir anda çevresindeki güzelliklerin rengi soldu, gönlünde köpürüp duran tatlı musiki sustu. Her taraf bir matem havasına büründü. Birden bire gözü vücuduna ilişti, aman Allahım! Çıplaktı... eşi Havva da... utanmayla karışık bir heyecan içinde ağaçlardan yapraklar koparmaya, açılan yerlerine koyarak örtünmeye çalıştılar.

Bunun üzerine Allah, Cennet’ten çıkmalarını emretti.

Ve Hz. Âdem Havva ile birlikte dünyaya indi...

Cennet’te değillerdi artık... Âdem (aleyhisselâm) pişmanlıkla inliyor, Havva anamız hüzünle ağlıyordu. Nihayet Allah, onların samimi tövbelerini kabul edip onları bağışladı. Fakat bundan sonraki vatanları Dünya olacaktı. Orada yaşayacak, orada ölecek ve Kıyamet Günü geldiğinde orada yeniden dirileceklerdi.

Böylece dünya hayatı başladı. Toprak üzerinde durmadan çalışmalar, bitmek bilmeyen zahmetler ve sonu gelmez yorgunluklar... Hz. Âdem, Cennet’ten çıkışın konfor, rahat ve zahmetsizce elde edilen nimetlere veda etmek anlamına geldiğini bilmişti.

Burada, kendi evini kendi elleriyle yapmalıydı. Yiyeceğini topraktan çıkarması, toprağı ekip-biçmesi lâzımdı. Vücudunu örtmek için elbiseler dikmesi, ailesini yeni vatanında karşılaşacağı vahşi hayvanlardan korumak için silâhlar yapması gerekiyordu. Her şeyden önemlisi İblis’i ve İblis’le olan savaşını unutmamalıydı. Cennet’ten çıkarılmasının tek sebebi o idi. Nitekim Dünya’da da boş durmuyor, hem kendisi hem de çocuklarının kalbine kötü şeyler fısıldayarak Allah’a isyan etmeleri için kışkırtıyordu.

Evet, iyilik ile kötülük arasındaki savaş dur-durak bilmeden sürecekti. Kim Allah’ın çizdiği yolda yürümeye devam ederse ne üzülür ne de korkar... Her kim Allah’a baş kaldırır, ateşten yaratılan İblis’in yürüdüğü yoldan giderse, sonunda İblis’le beraber ateşte yanar. Kesin kural, değişmez kanun buydu.

Âdem (aleyhisselâm) yeryüzünde yaşamaya başladığı sıkıntılarla birlikte bütün bunları anladı ve üzüldü. Üzüntüsünü hafifleten tek şey yeryüzüne bir sultan olarak gelmesiydi. Efendi oydu. Dünya’nın toprağını işleyecek, üzerinde köyler ve şehirler kuracak; çocukları büyüyüp çoğalacak, hayata yön verip, güzelliğine güzellik katacaklardı.

Hayat bir imtihan, dünya ise o imtihanın meydanıydı. Hz. Âdem’in birçok çocuğu ve torunu oldu. Hz. Âdem (aleyhisselâm), onlara Allah’a kulluğu öğretiyor ve onları İblis’in oyununa gelmemeleri için sürekli uyarıyordu. Çünkü dünya imtihanını kazanmak şeytanı yenmekten geçiyordu.

Havva validemiz her seferinde ikiz doğuruyordu. İkizlerden biri kız diğeri erkekti. Hz. Âdem, bir batında doğan kızı diğer batında doğan erkekle evlendiriyordu. Kâbil, kendisiyle aynı batında doğan kızla evlenmek istedi. Hâlbuki o, Hâbil’in hakkıydı. Kâbil talebinde ısrar edince, Hz. Âdem (aleyhisselâm) ikisine de Allah’a kurban sunmalarını söyledi. Kimin kurbanı kabul edilirse kızla o evlenecekti. Hâbil en çok sevdiği semizlemiş bir koçu kurban etti Allah’a. Kâbil ise cılız bir şey;… Allah, Hâbil’in kurbanını kabul etti.

Şeytan, Kâbil’in zaafını fırsat bilerek içine kin ve nefret üfledi. Kâbil şeytana aldandı. Kardeşine şöyle bağırdı:

- Seni öldüreceğim...

Hâbil, yumuşak huylu, güzel ahlâklı bir insandı. Şöyle cevap verdi öfkeli kardeşine:

- Sen beni öldürmek için elini kaldırsan da, ben sana karşılık verecek değilim. Ben cinayet işlemekten Allah’a sığınırım.

Şeytan, Kâbil’le istediği gibi oynuyordu. Yeryüzünde ilk fitne Kâbil’in elleriyle gün yüzüne çıkacaktı.

Sıcak bir gündü. Hâbil, serin bir gölgeliğe çekilmiş derin bir uykuya dalmıştı. Kâbil, saklandığı yerden sessizce çıktı. Elinde ölmüş çürümüş bir hayvandan aldığı bir kemik vardı. Hâbil’in baş ucuna gelip, var gücüyle kafasına indirdi kemiği. Hâbil’in masum yüzünden tertemiz kanlar aktı yere ve oracıkta ruhunu teslim etti. Kâbil, kardeşini öldürmüş, yeryüzünde ilk cinayeti işlemişti. Şeytanın oyununa gelmişti. Hâlbuki kaç defa Hz. Âdem onlara şeytanın hilelerini anlatmıştı.

Kâbil, kardeşinin cansız cesedini görünce bir kâbustan uyanır gibi irkildi. Hâbil, hareketsiz yatıyordu. Kalkması için onu sarstı, fakat boşuna. “Eyvah” diye bir çığlık attı pişmanlık içinde. İş işten geçmişti. Panik içinde cesedi nereye saklayacağını düşündü. Biraz sonra bir karga sesi yırttı sessizliği. Kâbil dönüp baktığında simsiyah bir karganın bir karga leşinin yanında durduğunu gördü. O da kardeşini öldürmüştü belli ki. Gece rengindeki karga bir çığlık daha attı ve gagasıyla yeri eşmeye başladı. Yerde bir çukur açtıktan sonra ayaklarıyla kardeşini çukura itti, sonra da kanatlarıyla toprak attı üzerine, gömdü.

Bu tabloyu gören Kâbil “Yazıklar olsun bana, bir karga kadar bile olamadım.” dedi. O da bir çukur açtı ve kardeşinin cesedini gömdükten sonra uzaklara kaçtı. Cinayeti işleyen kâtil, cesedi gizledikten sonra, kendisi de gözden kayboldu.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi vesellem) ashabıyla birlikte oturmuş sohbet ediyordu. Yeryüzünde işlenen ilk cinayeti hatırlayınca şu inciler döküldü mübarek dudaklarından:

- Yeryüzünde işlenen her cinayetin günahının aynısı Kâbil’in defterine de yazılır. Çünkü Dünya’da ilk cinayeti işleyen odur.

Hz. Âdem, cinayeti duyunca hüzne boğuldu. Bütün uyarılarına rağmen evlâtlarından biri şeytanın oyununa gelmiş, dünya imtihanını kaybetmişti. Evet hayat serüveninin anlamı buydu: Yitirilmiş Cennet’e tekrar dönebilmek için sonuna kadar şeytanla savaş.

Gel zaman git zaman...

Günler haftaları,haftalar ayları, aylar yılları kovaladı ve bir gece... şiddetli bir rüzgâr esti. Hz. Âdem’in kendi elleriyle diktiği yaşlı ağacın yaprakları titredi. Dalları, yanı başındaki gölün sularına kadar eğildi. Meyveleri, gölün sularına dokundu. Rüzgâr gider gitmez yaşlı ağaç doğruluverdi. Dalları arasından şakır şakır su damlacıkları dökülmeye başladı. Ağaç, göl sularına doğru eğilmiş ağlıyordu.

Hüzün sarmıştı yaşlı ağacı. Dalları, yaprakları titriyordu. Yıldızlar da titriyordu gökyüzünde. Ay ise gümüş çehresiyle gözlerini dikmiş Dünya’ya bakıyordu. Yeryüzünde önemli şeylerin meydana geldiğini hissediyordu, fakat ne olduğunu bilmiyordu. Bunun üzerine ışık hüzmelerine emretti “Dünya’ya koşun ve hemen bana haber uçurun.” diye.

Işık hüzmeleri uçtular, yere ulaştılar. Dağlara ışık tuttular, nehirlere, denizlere ve ovalara... ve dehşetle irkildiler. Çünkü bütün varlık başını eğmiş ağlıyordu. Ay’ın ışıkları, Dünya’yı saran bu kalın matem havasının sırrını öğrenmek için Hz. Âdem’in (aleyhisselâm) odasına süzüldüler...

Işık düştü Hz. Âdem’in yüzüne. Solgundu, fakat huzur doluydu... ve Ay Hz. Âdem’in (aleyhisselâm) son nefesini vermekte olduğunu anladı... o da ağlamaya başladı.

Basit, sade bir oda, Hz. Âdem’in odası... Ağaç dalı ve güllerden yapılmış bir yatak… Üzerinde beyaz sakallı masum bir adam: Hz. Âdem. Etrafını bir hâle gibi sarmış evlâtları... Ağzından dökülecek son sözleri, son vasiyeti bekliyorlar.

Hz. Âdem (aleyhisselâm) konuştu. Kendi soyundan gelecek bütün çocuklarına seslendi: “İnsanlığın kurtuluşu için tek bir gemi var.” dedi. “Şeytana karşı savaşta kullanılacak tek silâh var.” O gemi iman gemisi. O silâh ise Allah’ın peygamberler vasıtasıyla göndereceği mesajlar. İnsanın şeytana karşı yürüttüğü savaşta Allah, onu yalnız başına bırakmayacaktı. Ona Cennet’e giden yolu gösterecek rehberler, peygamberler gönderecekti. Belki isimleri farklı, mûcizeleri farklı, özellikleri farklı olacak, ama tek şey etrafında birleşeceklerdi: Tek Allah’a kullukta.

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (aleyhisselâm) vasiyetini bitirdi. Ağırlaşmış gözlerini yavaşça kapadı. Birdenbire çevresini halka halka saran ve ona selâm veren melekleri gördü. Aralarından birini seçti gözleri, ölüm meleğini… Kalbi derin bir mutlulukla coştu. Tebessüm etti ve ruhu Cennet güllerinin mis kokularıyla doldu.






Asım Köksala Göre Geniş Paygamberler Tarihi:
ADEM ALEYHİSSELÂM

Âdem Aleyhisselâm'ın Yaratılışı: 2

Âdem Aleyhisselâmın Yaratıldığı Ve Cennet'e Konulduğu Gün: 3

Meleklerin Âdem Aleyhisselâma Secde Ve İblisin İmtina Edişi: 3

İblis'in Aslı, İyi Ve Kötü Tutumu: 4

Âdem Aleyhisselâmın Bilgi Ve Kerametçe Meleklere Üstünlüğünün Gösterilişi: 4

İnsanlık Tarihinde İlk Selamlaşma: 4

Hazret-i Havva'nın Yaratılışı: 5

İlk Eşlerin Mutlu Cennet Yaşantıları Ve İblisin Onları Cennetten Uzaklaştırma Tuzağına Düşürüşü: 6

Cennetten Yeryüzüne İndiriliş: 6

Âdem Aleyhisselâmın Üç Şeyden Seçtiği Birisi İle Üçüne Birden Sahip Oluşu: 7

Âdem Aleyhisselâmın Cennette Kalış Süresi: 8

Tevbe Ve Âdem Aleyhisselâmın Tevbe Edişi: 8

İslamiyette Tevbe Ve İstiğfarın Önemi: 8

Âdem Aleyhisselâmın Kabe'yi Bina Ve Tavaf Edişi: 9

Mekke Hareminin Sınırı: 11

Kur'ân-ı Kerimin Âdem Aleyhisselâmla İlgili Açıklaması: 11

Âdem Aleyhisselâmın Hz. Havva'dan Doğan Çocukları: 14

Âdem Aleyhisselâmın Kabili Kovuşu: 17

Kabil'in Âkibeti: 17

Âdem Aleyhisselâmın İlk Nebi (Peygamber) Oluşu. 17

Peygamberimizin Miraç Gecesinde Birinci Kat Semada Âdem Aleyhisselâmla Selamlaşması: 17

Âdem Aleyhisselâma Kıyamete Kadar Gelecek Zürriyetinin Arz Edilişi Ve Onlardan Ve Peygamberlerden Ahdü Mîsak Alınışı 18

Âdem Aleyhisselâma Peygamber Resimlerinin İndirilişi: 19

Âdem Aleyhisselâmın Sağlığında Gördüğü Oğul Ve Torunlarının Sayısı Ve Vefatı: 19

Âdem Aleyhisselâmın Vefat Günü, Yaşı Ve Kabri: 20

Âdem Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemali: 20

Gerekli Bir Açıklama: 21





Âdem Aleyhisselâm'ın Yaratılışı: Başa Dön


Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmı yaratmak istediği zaman[1], yere: "Ben, sen­den bir halk yaratacağım ki, onlardan, bana itaat edenler de olacak, onlardan, bana isyan edenler de olacaktır.

Onlardan, bana itaat eden kimseyi, Cennet'e koyacağım.

Bana isyan eden kimseyi ise, Cehennem'e sokacağım!" diye Vahy etti. Sonra da[2], Cebrail Aleyhisselâmı, yerden[3], bir avuç toprak[4], çamur getirmesi için, gönderdi.

Yer, Cebrail Aleyhisselâma:

"Ben, senin, benden bir şey eksiltmenden, beni, yaramaz hale getirmenden, Allah'a sığınırım![5]

Ben, senin, beni eksiltmeni, istemiyorum!

Çünki, Allah, benden bir halk yaratacak, bu halk ta, Allah'a âsi olacak.

Allah, onlardan dolayı, beni, bir ceza ile cezalandırır!" dedi.[6]

Bunun üzerine, Cebrail Aleyhisselâm, ondan, bir şey almaksızın[7] geri döndü.

"Yâ Rabb! Yer, sana sığınınca, onu, sığındırdım.[8]

Onun üzerinde durmayı, kendisini zorlamayı uygun görmedim." dedi.[9]

Yüce Allah, bundan sonra, Mikâil Aleyhisselâmı gönderdi.[10]

Yer, Ona da, Cebrail Aleyhisselâma söylediği gibi söyledi.[11]

Onun yapacağı şeyden dolayı da, Allah'a sığındı.

Mikâil Aleyhisselâm da, onu, sığındırdı.[12]

Yer, böyle, kendisinden bir şey alınmasından. Allah'a sığınınca[13], Mikâil Aley­hisselâm. ondan bir şey almaksızın[14] dönüp Yüce Allah'a, Cebrail Aleyhisselâ-mın söylediği gibi söyledi. Bunun üzerine. Yüce Allan, yere, Ölüm Meleğini gönderdi.[15]

Yer. yine. kendisinden alacağı şeyden dolayı[16], Allah'a sığınınca[17], ölüm me­leği: "Ben de. Allah'ın emrini, yerine getirmemiş olarak dönmemden Allah'a sı­ğınırım!" dedi.[18]

Yer yüzünden alacağını aldı ve tek yerden almadı.[19] Kırmızı, beyaz ve siyah topraktan aldı.[20] ve karıştırdı.[21] Böyle, yer yüzünden alınan topraktan yaratılmış olduğu için, Âdem Aleyhisse­lâma "Âdem" ismi verilmiştir.[22]

Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâmı, yaratmağa başladığı zaman, Melekler[23]: "Allah[24], Yüce Rabb'ımız, varsın, istediğini yaratırsın.[25]

Allah, bizden daha bilgili ve kendisi katında bizden daha şerefli bir halk ya­ratmaz![26]

Biz muhakkak, o yaratılacak olandan daha bilgili ve ondan, daha şerefliyizdir!" diyerek[27], aralarında gizlice konuştular.[28]

Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmın bedenini Cennet'te yaratarak onu, dilediği kadar, kendi halinde bıraktığı sırada, İblis, onun çevresinde dolaşmağa başlayıp çinin boş ve kendisine mâlik olamayacak bir biçimde yaratılmış olduğunu gördü ve anladı da[29] "Ben, bunu kolayca yenebilir, ona, üstün gelebilirim!" dedi.[30]

Melekler, Âdem Aleyhisselâmın, Cennette yerde duran ruhsuz cesedini gör­dükleri zaman korktular.

Onların arasında en çok korkan da, İblis (Şeytan) idi.

iblis, cesedin yanından geçtikçe "Sen, muhakkak, büyük bir iş için yaratılmış-sındır!" derdi.[31]'Ayağıyla, ona vurur ve vurdukça da, cesed, testi gibi ses çı­karırdı.

"Her halde, sen, böyle testi gibi seslenmek için değilsin! Muhakkak yaratıldı­ğın şey içinsin![32] Eğer ben senin üzerine musallat kılınacak, sataştırılacak olur­sam, muhakkak seni, helak edeceğim!

Eğer, sen, benim üzerime musallat kılınacak olursan, sana isyan edeceğim!"

derdi.[33]

İblis, Meleklere de; "Bu, size üstün tutulacak olursa, siz ne yaparsınız?" diye sordu.

Melekler "Biz, Rabb'ımıza itaat ederiz!" dediler.

İblis ise, içinden "Vallahi, bu, bana üstün tutulacak olursa, ona, isyan edece­ğim!" dedi.[34]

Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâma, Ruh üfürdüğü zaman, Ruh, Onun cesedi­nin baş tarafından girdi ve cesedin her yerinde eseri ve kan, meydana geldi.

Âdem Aleyhisselâm, aksırınca, Melekler, Âdem Aleyhisselâma: "Elhamdü lil-iâh (Hamd olsun Allah'a!) de" dediler.

Adem Aleyhisselâm da "Elhamdü lillâh!" dedi.[35]

Başka rivayete göre: Âdem Aleyhisselâm, aksırınca, hamd etmesini, Ona, Yü­ce Allah ilham etti.[36]

Âdem Aleyhisselâm da, Rabb'ına hamd etti.[37] "Elhamdü lillâhi Rabb'il'âle-•nîn = Rabb'ül'âlemîn olan Allah'a hamd olsun" dedi.[38]

Yüce Allah da "Rabb'ın, sana rahmet etsin!" buyurdu.[39]

Yüce Allah;

"Ey Âdem! Ben, kim'im?" diye sordu.

Âdem Aleyhisselâm:

"Sen, senden başka ilâh bulunmayan Allansın!" dedi.

Yüce Allah:

"Doğruyu söyledin!" buyurdu.[40]



Âdem Aleyhisselâmın Yaratıldığı Ve Cennet'e Konulduğu Gün: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâmın yaratıldığı[41] ve Cennet'e konulduğu[42] gün, Cuma gü­nü idi.[43]



Meleklerin Âdem Aleyhisselâma Secde Ve İblisin İmtina Edişi: Başa Dön


Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâma secde etmelerini Meleklere emr etti.

Meleklerin hepsi, hemen secdeye kapandılar.

İblis ise, secde etmeğe yanaşmadı.

Kendisinin nefsi, ona, kibir ve gurur telkin etti de, büyüklenmek istedi:

"Ben, ona secde etmem! Ben, ondan daha hayırlıyım!

Yaşça, ondan daha büyüğüm.

Yaratılışça da, ondan daha güçlüyüm!

Beni ateşten, onu ise, çamurdan yarattı!" dedi.

Ateş, topraktan daha güçlüdür! demek istedi. [44]

"Ben, yer yüzünde Halifelik vazifesinde çalıştırılmıştım.

Ben, kanadlıyım! Nur göğüslüktü ve keramet taclıyımdır!

Ben, senin yerinde ve göğünde Sana, ibâdet etmişimdir" dedi. [45]



İblis'in Aslı, İyi Ve Kötü Tutumu: Başa Dön


İblis; Cin aslındandı. [46]

Semada, Melekler yanında, Allah'a, öyle ibâdete koyulmuştu ki, kullarından, hiç bir kimse, Allah'a, onun gibi ibâdet edememişti.

Kendisinin, Âdem Aleyhisselâmın yaratılışına kadar böylece ibadet etmekten ayrılmamış olması[47], içinde taşıdığı kibir, gurur, azgınlık ve kıskançlık duygula­rını silemedi. [48]

Yüce Allah'ın, Âdem Aleyhisselâma, sulbünden getireceği Nebîler, Resuller seöebile bahş ettiği şerefi kıskandı da[49], Âdem Aleyhisselâmın balçıktan, ken­esinin ateşten yaratıldığına bakıp "Ben, ondan hayırlıyım ! [50], ben bir çamur ola--ak yarattığın kişiye secde eder miyim hiç? [51] diyerek kâfirliğini açığa vurdu.

Yüce Allah'ın emrini dinlemedi. [52] Âdem Aleyhisselâma secde etmedi.

Yüce Allah da, onu, isyanının cezası olarak, her hayrdan ümid kesmiş, taşlan- bir Şeytan yaptı! [53]



Âdem Aleyhisselâmın Bilgi Ve Kerametçe Meleklere Üstünlüğünün Gösterilişi: Başa Dön


Yüce Allah; Melekleri, Âdem Aleyhisselâma secde ettirdikten sonra, Ona, her şeyin, hattâ, zürriyetinden geleceklerin isimlerine varıncaya kadar, bütün yara-iPdarın -Meleklerin bile- isimlerini birer birer öğretti.

Onları, Meleklere sorup bu husustaki aczlerini, kendilerine itiraf etttrdikten son--3. Âdem Aleyhisselâma emr etti, onları Meleklere, birer birer haber verdirdi.'[54]

Âdem Aleyhisselâmın, bilgice ve kerametçe, Meleklere üstünlüğü, böylece gös-snlmiş ve anlatılmış, kendileri de bu hususta açıkladıkları, gizledikleri sözlerinden dolayı tevbeye sevk edilmiş oldu.[55]



İnsanlık Tarihinde İlk Selamlaşma: Başa Dön


Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâma:

Haydi, şu Melekler cemâatinin yanına git te, onlara[56] (Esselâmü aleyküm!) derek[57] selâm ver![58]

Senin selamını, onların, nasıl karşılayacaklarına[59], bak![60] Söylediklerine iyi-3e Kulak ver![61]

Çünkü, o, hem senin, hem de, senin zürriyetinin selâmlaşmasıdır!"

=*.yurdu.[62]

Âdem Aleyhisselâm, gidip Meleklere: Esselâmü aleyküm!" dedi. Melekler de: Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh"[63]

Yahut:

"Ve aleykesselâmü ve rahmetullâh!" dediler.[64] Selâmlarına, "Rahmetullâh" sözlerini eklediler.[65]



Hazret-i Havva'nın Yaratılışı: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm, Cennet'te[66] oturup konuşacak bir kimse[67] ve kendisi ile sükûnet bulacağı bir zevce[68] bulunmaksızın tek başına gezip dolaştığı sırada[69], Yüce Allah, ona, bir uyku verdi. [70]Uyudu[71].

Yüce Allah, ona bir elem duyurmadan, sol eğe kemiklerinden birini alıp yerine et doldurdu[72]'

Âdem Aleyhisselâm, daha uykudan uyanmadan, Hz. Havva'yı, ondan yarattı. [73]

Âdem Aleyhisselâm, uyanınca[74], başucunda bir kadının oturduğunu gördü. [75]

"Bir kadın ha!?" dedi,'[76] ve ona:

"Sen, Nesin?'[77], Sen, kimsin?" diye sordu.

Hz. Havva:

"Bir Kadın!" dedi.

Âdem Aleyhisselâm:

"Sen, ne için yaratıldın?" diye sordu.

Hz. Havva:

"Sen, benimle sükûnet bulasın diye yaratıldım!" dedi. [78]

Melekler, Âdem Aleyhisselâmın bilgisinin nerelere kadar ulaşabildiğini anlamak, ilmini sınamak için[79] hz.Havva hakkında ona:

"Bu, nedir?" diye sordular.

Âdem Aleyhisselâm:

"Bir kadın!" dedi.[80]

Melekler:

"Onun ismi nedir?" diye sordular.

Âdem Aleyhisselâm:

"Havva'dır" dedi. [81]

Melekler:

"doğru söyledin!" dediler. [82]

Ona, ne için Havva ismi verildi?" diye sordular.

Âdem Aleyhisselâm:

"Kendisi, canlı bir şeyden yaratıldığı için!" dedi. [83]

İbn. Abbas'a göre: Hz. Havva'ya, her canlının anası olduğu için, Havva ismi verilmiştir.'[84] Melekler:

"O, ne için yaratıldı?" diye sordular.

Âdem Aleyhisselâm:

"O, benimle sükûnet bulsun, ben de, onunla sükûnet bulayım diye!" dedi. [85]

Yüce Allah, böylece, Hz.Havva'yı, Âdem Aleyhisselâma eş yaptı. [86]

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm, bir Hadîs-i şeriflerinde: "Kadın, ka-rurga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri yeri de, üst kısmıdır. Onu, doğ­rultmağa kalkarsan, kırarsın! Hali üzere bırakırsan, eğrilikte devam eder.

Kadınlar hakkında, biribirinize hayr tavsiye ediniz!" buyurmuştur.[87]



İlk Eşlerin Mutlu Cennet Yaşantıları Ve İblisin Onları Cennetten Uzaklaştırma Tuzağına Düşürüşü: Başa Dön


Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâm'la Hz.Havva'nın Cennet'te yaşamalarına ve ora­da -yaklaşmalarını yasakladığı bir tek ağaç dışında- Cennet meyvalarının hepsin­den ve Cennet'in her nimetinden bol bol yararlanmalarına müsâade etti.[88]

Ayrıca; İblis'in de, kendilerine düşman olduğunu açıklayıp: "O, sakın sizi, Cennetten çıkarmasın!" buyurarak uyardı. [89]

Âdem Aleyhisselâm ile Hz.Havva'ya, Cennet'teki belli bir ağaçtan yararlanma­larının yasaklanması ise, kendileri için, bir imtihan olup bu da, hem kendileri, hem zürriyetleri hakkında, yerine getirilecek İlâhî hükmün bir gereği idi. [90]

İblis; Âdem Aleyhisselâm'la Hz.Havva'yı, tuzağa düşürme işine, önce Ağıt'la başladı. [91]

Öyle bir ağıt ağladı ki, onları hüzün içinde bıraktı.

Âdem Aleyhisselâm'la Hz.Havva, İblis'in ağıtını işittikleri zaman[92], ona:

"Sen ne için ağlıyorsun?" diye sordular. [93]

İblis:

"Sizin, öleceğinize ve içinde bulunduğunuz şu nimet ve ikramlardan[94]' ayrı­lacağınıza ağlıyorum!" dedi. [95]

İblis'in bu sözü, onların kalbine tasa düşürdü. Bundan sonra, İblis, onların yanına tekrar geldi. [96]

Kendilerinin iyiliklerini istediğine yemin edip onları, aldattı. Yasak ağacın mey-vasından yedirerek edep yerlerinin açılmasına, Cennetten çıkarılmalarına sebep oldu. [97]

Âdem Aleyhisselâm, kendilerine yasaklanan ağaçtan yemekten kaçınmış, Hz.Havva ise, hemen varıp ondan yemiş, sonra da "Ey Âdem! Sen de ye! Ben, yedim, bana, zarar vermedi." demişti.[98]

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm :

"Havva olmasaydı, kadın, hiçbir zaman kocasına karşı emniyete aykırı davranışta bulunmaz, onu, aldatmazdı![99] Hadis-i şe­rifleri ile, belki, de bu hâdiseye işaret buyurmuşlardır.

Âdem Aleyhisselâm, daha önce, avret mahallini, hiç görmemişti.[100]

Cennet'te avret mahalli açılınca, kaçmağa başladı.[101]

Kaçarken, bir ağaca takılıp kaldı.[102]

Ağaca:

"Sal beni!" dedi.

Ağaç:

"Ben, seni salıcı değilim!" dedi.[103]

O sırada, Rabb'ı:

"Ey Âdem! Benden mi kaçıyorsun!?" diye seslendi.[104]

Âdem Aleyhisselâm:

"Hayır! Kaçmıyorum yâ Rabb![105] fakat senden utanıyorum!" dedi.[106]



Cennetten Yeryüzüne İndiriliş: Başa Dön


Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâma:

"Sana, Cennet'ten bol bol ihsanda bulunduğum ve oradan, istediğin gibi, ya­rarlanmanı helâl kıldığım nimetler yetmedi mi ki, sana, haram kılmış olduğum şey­den tattın?!" buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm:

"Evet! Yâ Rabb! Öyle oldu. fakat, senin izzet sıfatına yemin ederim ki: ben, bir kimsenin, yalan yere, senin ismine yemin edebileceğini sanmıyordum." dedi.

Şeytan'ın, kendilerine ettiği yeminine aldanmış olduklarını söylemek istedi. Yüce Allah:

"İzzet sıfatıma yemin ederim ki: Ben, seni muhakkak yere indireceğim! Orada geçimini, ancak zahmet ve meşakkatle sağlayacaksın!" buyurdu.

Halbuki, onlar, Cennet'te, istedikleri yerden, istedikleri gibi yiyip içerlerken, is­tedikleri gibi yeyip içemeyecekleri yere indirildiler.[107]

Âdem Aleyhisselâm; Cennet'ten, Cuma günü çıkarılıp yer yüzüne indirildi.[108]

Âdem Aleyhisselâm: Hindistana (Hâkim-Müstedrek c.2, s.542), Hindistan'da Nevz veya Bevz dağına'[109] Hz.Havva'da, Cidde'ye indirilmiştir.[110]

Âdem Aleyhisselâmın indirildiği dağın, Hindistan'ın Serendip ceziresinde bu­lunduğu[111]' ve onun, Bevz (Nevz) dağı olduğu da, açıklanır.'[112]

Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmı, cennetten çıkardığı zaman, ona her şeyi yapma sanatını da öğretti.[113]

Âdem Aleyhisselâma örs, çekiç, kerpetin ve külünk gibi bazı âletlerle[114], kızıl tüylü bir öküz de verildi.[115]

Âdem Aleyhisselâm, çiftçi oldu.[116]

Ekin ekmesi, kendisine emr edildi.

Âdem Aleyhisselâm, yeri, alnının terini sile sile sürdü.

Sonra, ekini ekti,

Sonra, onu suladı.

Biçme zamanı gelince, onu biçti.

Sonra, onları düvenle sürdü.

Sonra, rüzgârda savurup taneleri, samanından ayırdı.

Sonra, taneleri öğütüp un yaptı.

Sonra, onu, yoğurup hamur, hamuru da pişirip ekmek yaptı.

Bu ekmeği, Allah'ın, erişmesini dilediği zaman erişmedikçe, yeyip yuta­madı.[117]

Âdem Aleyhisselâma, demircilik sanatı da öğretildi.[118]

Âdem Aleyhisselâmın, demirden ilk yapıp kullandığı şey, bıçak oldu.[119]



Âdem Aleyhisselâmın Üç Şeyden Seçtiği Birisi İle Üçüne Birden Sahip Oluşu: Başa Dön


Cerail Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm'ın yanına gelip:

"Ben, sana, üç şey getirdim. Birisini seç al!" dedi.

Âdem Aleyhisselâm:

"Ey Cebrail! Nedir onlar?" diye sordu.

Cebrail Aleyhisselâm:

"Akıl, Haya, Din!" dedi.

Âdem Aleyhisselâm:

"Akl'ı seçtim!" dedi.

Cebrail Aleyhisselâm; Haya ile Din'e:

"Akl'ı, size tercih edip seçti. Siz, dönüp gidiniz!" dedi.

Onlar:

Biz, her nerede olursa olsun, akıl ile birlikte bulunmakla emr olunduk!" dedi­ler, akl'ın yanından ayrılmadılar.[120]



Âdem Aleyhisselâmın Cennette Kalış Süresi: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm; Cennet'te, ikindi ile güneşin batışı arasındaki zaman Kadar[121] kalmıştı ki, bu süre, dünya günlerinden 130 yıla eşitti.[122]



Tevbe Ve Âdem Aleyhisselâmın Tevbe Edişi: Başa Dön


Günahlardan dönmek'[123], günah işlemeyi, her bakımdan bırakmak demek aan tevbe[124] ; Şeriat dilinde: yerilen işleri, işlemekten, övülen işleri işlemeye aönmek demektir.[125]

Âdem Aleyhisselâm, tevbe için, Yüce Rabb'ından, bazı kelimeler telakki et­ti.[126]

Nasıl tevbe edeceği, kendisine ilham olundu.[127] Bunun üzerine, kendisi ve zevcesi: "Ey Rabb'imiz! Biz, kendimize zulm ettik!

Eğer, Sen, bizi, yarlıgamaz, bağışlamaz, esirgemezsen, biz, muhakkak maddi, mânevi en büyük) zarara uğrayanlardan olacağız!" diyerek yalvardılar.[128]

Rivayet olunduğuna göre: Âdem Aleyhisselâm; Yüce Allah'a: •Yâ Rabb! Beni, Sen, Kendi Kudret Elinle, yaratmadın mı?" dedi. Yüce Allah: "Evet!" buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm: "Yâ Rabb! Sen, bana, Ruh'undan üfürmedin mi?" dedi. Yüce Allah: "Evet!" buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm: "Sen, beni, Cennetine, yerleştirmedin mi?" dedi. Yüce Allah: "Evet!" buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm: "Yâ Rabb! Senin Rahmetin, gazabını, geçmiş değil iri1'-dedi.

Yüce Allah: "Evet!" buyurdu.

Âdem Aleyhisselâm: "Eğer, ben, tevbe eder ve halimi düzeltirsem, Sen, beni, «ne Cennetine döndürür müsün?" dedi.

Yüce Allah: "Evet!" buyurdu.[129]

Âdem Aleyhisselâm, tevbe etmeye başladı:

'Allâhım! Sen'den başka ilâh yoktur!

Ben, Seni, hamdinle teşbih ederim.

Yâ Rabb! Ben, kendime zulm ettim! Sen, beni, bağışla.

Sen, suç bağışlayanların en hayırlısısın!

Allah'ım! Sen'den başka ilâh yoktur!

Biz, Seni, teşbih ve Sana, hamd ederiz!

Yâ Rabb! Ben, kendime zulm ettim. Sen, bana merhamet et!

Muhakkak ki, Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın!

Yâ Rabb! Senden başka ilâh yoktur!

Seni, teşbih ve Sana, hamd ederim!

Yâ Rabb! Ben, kendime zulm ettim.

Bana, tevbeyi nasip et!

Muhakkak ki, Sen, tevbeyi, çok kabul eden ve çok esirgeyensin!"'[130]

Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmın hatasını kasıtlı olmayıp kendisine önceden yapılmış bulunan uyarıyı unutmuş olmasından ileri geldiğini bildiği[131]' ve Kendisi de, Mü'minlerce Rahmeti umulan Gafur, Rahîm[132] ve Tevvâb Mevlâ olduğu için, onların tevbesini kabul buyurdu.[133]



İslamiyette Tevbe Ve İstiğfarın Önemi: Başa Dön


Islamiyette, tevbe ve istiğfara büyük önem verilmiş, Kufân-ı Kerîm'de:

"...Ey Mü'minler! Hepiniz. Allah'a, tevbe ediniz ki, korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız![134]

"Her kim, bir kötülük yapar, yahut, nefsine zulm eder de, sonra, Allah'tan mağfiret (yarlıganmak, bağışlanmak) dilerse, o, Allah'ı, çok yarlıgayıcı ve çok esirgeyici bulur.[135]

"...Ben, tevbeyi, en çok kabul eden'im! ve en çok esirgeyen'im![136] "...Allah, çok tevbe edenleri de, sever, çok temizlenenleri de, sever.[137]

"Tevbe ve iman edip iyi amellerde bulunanlar (var ya) işte, Allah, onların kötülüklerini, iyiliklere çevirir!

Allah, çok yarlıgayıcı ve çok esirgeyicidir!

Kim, (günahlardan) tevbe (ve rûcu') eder, güzel amellerde bulunursa, muhakkak ki, o, Allah'a -tevbesi makbul ve Allah'ın rızasına erişmiş olarak-döne/[138] buyrulmuştur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm da, Hadîs-i şeriflerinde:

"Ey insanlar! Allah'a, tevbe ediniz! Ben de, Ona, günde yüz kerre tevbe ederim![139]

"Vallahi, Allah, kulunun tevbesine, sizden birinizin, çölde yiten hayvanını /de­vesini) buluverince, duyduğu sevincinden daha çok sevinir (hoşnud olur). ''[140]

"Şüphesiz ki, Yüce Allah, gündüzün günah işleyenin, tevbesini kabul buyur­mak için, geceleyin elini, açar;

"Geceleyin günah işleyenin, tevbesini kabul buyurmak için de, gündüzün, elini açar!

Bu, tâ güneş, battığı yerden doğuncaya kadar devam ecfe/[141]

"Cennet'in sekiz kapısı olup yedisi, kapalı, birisi ise,güneş, batıdan doğun­caya kadar, kulların tevbeleri için, açıktır!'[142]

"Yüce Allah; kulların tevbe edip tevbelerinin kabul olunması için, batı (sema­sında), eni: bir yanından, o bir yanına yetmiş yılda gidilebilecek genişlikte bir kapı yaratmıştır ki, o kapı, güneş, oradan doğuncaya kadar kapanmayacak­tır.[143]

"Her kim, güneş, battığı yerden doğmadan önce, tevbe ederse, Yüce Allah, onun tevbesini, kabul buyurur.[144]

"Kul, günahlarından tevbe edince, Yüce Allah, onun günahlarını (yazan) Hafaza Meleklerine, günahları işlediği azalarına, günahları işlediği yerlere unut­turur!

Kıyamet gününde, o, günahları üzerine aleyhinde şahidlik edecek hiç bir kimse ve hiçbirşey bulunmaksızın, Yüce Allah'ın huzuruna çıkar![145]

"Günahlarından tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir" buyur­muşlardır.[146]



Âdem Aleyhisselâmın Kabe'yi Bina Ve Tavaf Edişi: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâmın, uğradığı ağır ibtilâdan dolayı ağlamasının şiddetlenme­si ve Meleklerin de, onun ağlamasından ağlaşmaları ve tasasından tasalanmala­rı üzerine[147], Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâma:

"Arş'ımın alt hizasında benim bir Harem'im (Yasak bölgem) vardır.[148] Sen, hemen git te, orada, benim içinv bir Beyt (Mâbed) yap!

Meleklerimin, Arş'ımı tavaf ettiklerini gördüğün gibi, sen de, orayı, tavaf et![149] Ve beni, zikr et![150]

Orada, senin duanı ve tâatımda bulunan çocuklarının dualarını kabul edece­ğim!" diye Vahy[151] ve Mekke'ye gitmesini, ona, emr buyurdu.[152]

Âdem Aleyhisselâm:

"Ey Rabb'ım! Bu, benim için nasıl mümkün olur?

Ben, buna, ne güc yetirebilirim, ne de, oraya varmağa yol bulabilirim?" dedi.

Yüce Allah'ın gönderdiği bir Melek r), kılavuz olup onu, Mekke'ye doğru gö­türdü.[153]

Giderken, yerler, uçsuz bucaksız çöller ve ovalar, onun için, dürüldü.

Geçeceği her yer: çöl, çukurlar, ister su, ister deniz çukurları olsun, onun için, dürülüp bir adımda atlanır, geçilir oldu.[154]

Mekke'ye varıncaya kadar[155], arzdan her nereye ayak bastı[156], her nere­de konakladı ise[157] orası, bir mâmûre[158], bereketli bir yer[159] oldu.[160]

Bir adımda geçtiği her yer ise, boş bir yer oldu.

Âdem Aleyhisselâm, yolda, ne zaman, bir bahçeye rastlayıp bahçenin yeri ho­şuna gitse, Melek'e:

"Bizi, şuraya kondursan?" demekte,

Melek te:

"Senin konacağın yerin var!" diye cevap vermekte idi.[161]

Nihayet, Mekke'ye gelip eriştiler.[162]

Cebrail Aleyhisselâm, kanadını, yerin dibindeki berk ve sabit kesimine kadar daldırıp Kabe'nin temelini açtı.

Melekler de, otuz kişinin kaldıramayacağı kadar ağır kayaları, temellere bırak­tılar.[163]

Âdem Aleyhisselâm, Kabe'yi, beş dağdan:

1) Tûr-i Seynâ,

2) Tûr-i Zeytun (Zeyta),

3) Lübnan,

4) Cûdî,

5) Hıra

dağlarından getirilen taşlarla yaptı.[164]

Kabe'nin, yer yüzüne çıkıncaya kadar[165] temellerini[166] Hıra dağından geti­rilen taşlarla yaptı.[167]

Kabe'nin yapısı işinden boşalınca, Âdem Aleyhisselâmı, Cebrail Aleyhisselâm, Arafat'a götürdü.

Halkın, bu gün yapmakta oldukları Hacc amellerinin hepsini, ona gösterdi.[168]

Âdem Aleyhisselâm, Hz. Havva'yı, arıyor[169], Hz. Havva da, Âdem Aleyhis-selâm'ı arıyordu.[170]

Nihayet, Arafat'ta buluştular, orada, birbirlerini görüp tanıdılar.

Müzdelife'de birleştiler ve bundan dolayı, oralara Arafat, Cemi' ve Müzdelife isimleri verildi.[171]

Cebrail Aleyhisselâmın, İbrahim Aleyhisselâma, Hacc amellerini birer birer gös­terip "Öğrendin mi?" diye tekrar tekrar sorarak onun da "Evet!" dediği ve bu­nun için Arafat'a, Arafat denildiği de, rivayet edilir.[172]

Cebrail Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâmı, Mekke'ye getirdi.

Âdem Aleyhisselâm, Kabe'yi yedi kerre tavaf etti.[173]

Âdem Aleyhisselâm, Kabe'yi yedi kerre tavaf ettiği sırada[174] veya Me'ze

meyn'de Meleklerle karşılaştı[175] Melekler, Âdem Aleyhisselâmın Haccını tebrik ettiler ve: "Biz, bu Beyt'i, senden iki bin yıl önce tavaf ve Hacc etmişizdir." dediler.[176] Âdem Aleyhisselâm, onlara: "Siz, tavaf ederken, ne derdiniz?" diye sordu. Melekler:

(Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhu vallâhu ekber) derdik." dediler. Âdem Aleyhisselâm, buna (velâ havle velâ kuvvete illâ billâh) cümlesini ekledi. Bunun üzerine, Melekler, tavafda, bu cümleyi ekleyerek okumaya başladılar. Âdem Aleyhisselâm, Hacc amellerini yerine getirdiği zaman: "Ey Rabb'ım! Her amel sahibi için bir ecir olur!?" dedi. Yüce Allah:

"Ey Âdem! Senin de, vardır. Ben, seni, afv etmiş, yarlıgamışımdır.

Senin zürriyetine gelince, onlardan, bu Beyt'e günahı ile gelen kimsenin de, günahını afv edeceğim!" buyurdu.[177]

Âdem Aleyhisselâmın tevbesi de, bir Cuma günü kabul buyrulmuştur.[178]

Âdem Aleyhisselâm, Hacc'dan sonra, Hz. Havva ile birlikte Hindistan'a dön­dü.[179]

Gecelerinde ve gündüzlerinde içinde barınmak üzre[180], bir Mağarayı, barı­nak edindiler.[181]

Âdem Aleyhisselâm; Hindistan'dan yaya olarak gelip Kabe'yi[182] kırk[183] ve­ya yetmiş kerre[184] Hacc etti.[185]



Mekke Hareminin Sınırı: Başa Dön


Rivayete göre: Âdem Aleyhisselâm, Şeytanın şerrinden korkmağa başlayıp Al­lah'a sığınınca, Yüce Allah, onu, Koruyucu Melekler, göndermiş ve bu Melekler, Mekke'yi, her tarafından kuşatmışlardı.

Melekler, Mekke'nin çevrelerinde, nerelerde durmuşlarsa, oraları, Mekke'nin Harem Sınırı olmuştur.[186]



Kur'ân-ı Kerimin Âdem Aleyhisselâmla İlgili Açıklaması: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm hakkında Kur'an-ı kerimde şöyle buyrulur: "Muhakkak ki, İsa'nın hâli de, Allah katında Âdem'in hâli gibidir. (Allah), Onu (Ademi) topraktan yarattı. Sonra, ona: ol! dedi. O da, oluverdi."[187]

"Hanı, Rabb'ın, Meleklere: muhakkak, ben, yeryüzünde (Benim emirlerimi teb­liğ ve infaza memur) bir Halîfe yaratacağım! demişti.

Onlar (Melekler) de: Biz, Seni, hamdinle teşbih ve takdis edip dururken, orada bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?! demişlerdi.

Allâh(da): Sizin bilemeyeceğinizi, her halde, ben, bilirim! buyurmuştu.[188]

Hatırla o vakti ki, Rabb'ın, Meleklere: ben, demişti, kuru bir çamurdan, sûretlen-miş bir balçıktan bir beşer yaratacağım!

O halde, ben, onun yaratılışını bitirdiğim, ona, Ruhumdan üfürdüğüm zaman, siz, hemen ona secdeye[189] kapanınız![190]

Hanı, Meleklere: Âdeme, secde ediniz! demiştik te, İblis'den başkası, hemen secde etmişlerdi.[191]

Fakat, İblis, bu secde edenlerle beraber olmaktan kaçınarak[192] dayattı.[193]' Kibirlenmek istedi. (Zâten de) o, kâfirlerdendi.[194]

...Çin'den olduğu için, Rabb'ının emrinden dışarı çıkmıştı.....[195]

(Allah): Ey İblis! Sen, ne diye secde edenlerle beraber olmadın?![196] İki Elimle varattığıma, secde etmenden seni hangi şey men etti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa, yücelerden mi oldun?[197]' Sana emr ettiğim zaman, ona, secde etmemeni gerektiren, seni, secde etmek­ten men eden sebep ne idi? diye sordu.[198]

(İblis): Ben, kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım![199]

Ben, ondan (Âdemden) hayırlıyım.

Çünki, beni, ateşten yarattın, onu ise, çamurdan yarattın[200]

....Ben, bir çamur olarak yarattığın kişiye secde eder miyim hiç?[201]

Benden şerefli kıldığın bu (Âdem) de, kim oluyormuş? Haber ver bana?" dedi.[202]

(Allah): Hemen in oradan!

Artık, senin orada kibirlenmen, kafa tutman, sana yaraşmaz![203]

Hemen çık git buradan![204]

Çünki, sen, artık koğulmuşsundur[205]

Çünki, artık, sen, taşlanan (İlâhî Rahmetten kovulan bir mel'un)sun.[206]

Hiç şüphesiz, Ceza gününe kadar[207]' lânei[208], lânetim[209], senin üstünde, te­pendedir! Buyurdu.[210]

(İblis): Ey Rabb'ım[211] Öyle ise, bana[212] (İnsanların tekrar diriltilecekler![213] kabirlerinden kalkacaklar![214], dirilip kaldırılacaklar![215]' güne kadar bana möhlet ver! dedi.[216]

Eğer, beni, Kıyamet gününe kadar geciktirirsen, and olsun ki: onun (Âdemin) zürriyetini -birazı müstesna olmak üzre- kendime bend ederim! dedi.[217]

(Allah): Haydi, sen, malum olan (bir zamanın gününe kadar[218] möhlet verilmiş­lerden[219] geciktirilenlerdensin.[220]

Git, artık, onlardan, kim sana uyarsa, şüphesiz ki, Cehennem, hepinizin ceza-sıdrır, tas tamam bir ceza![221]

Onların içinden, gücünün yettiği kimseleri, seninle yerinden oynat! Onlara kar­şı, süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar.

Onların mallarına, evladlarına ortak ol!

Onlara, va'd et!

Şeytan, onlara, bir aldatıştan başka ne va'd eder kif[222]

Benim gerçek kullarım (yok mu?) Senin, onlar üzerinde hiç bir hâkimiyetin yoktur.

(Onlara) Vekil olarak Rabb'ın, yeterdir!" buyurdu.[223]

(İblis): Ey Rabb'ım[224] (Mâdâm ki) sen, beni, azgınlığa mahkûm ettin.[225]

Senin, beni azdırdığın şeye (Rahmetinden tard etmene) mukabi[226] ben de, and olsun ki:[227] (onları saptırmak için) Senin doğru yolunda (pusu kurup) otu-racağım[228]

And olsun ki: onların, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından kendi­lerine geleceğim (sataşacağım).

And olsun ki: onların, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından kendi­lerine geleceğim (sataşacağım)..

Sen de, onların çoğunu, şükr edici (kimse)ler bulmayacaksın.[229]

Yine, and olsun ki: yer (yüzünjde, onlarfın mâsiyetlerini) herhalda süsleyeceğim (kendilerine hoş göstereceğim}[230]

Senin İzzetine (mutlak kudretine) and ederim ki: onların hepsini, toptan, muhak­kak, azdıracağım!

Onlardan, Ihlasa erdirilmiş kulların müstesna!" dedi.[231]

(Allah): İşte, bu, doğrudur! buyurdu, ben şu hakikati söyleyeyim: and olsun ki, ben de, senden (senin cinsinden) ve onların (insanların) içinden sana uyanların hepsi ite Cehennemi dolduracağım[232]

Benim (İhlaslı) kullarımın üzerinde senin hiç bir tehakkümün yoktur.

Meğer ki, azıp sapanlardan sana uyanlar olsun.[233]

Hiç şüphesiz, onların topuna va'd olunan yer, Cehennemdir.[234]

Onun yedi kapısı, onlardan her kapının da, (onlara) ayrılmış birer nasîbi vardır."[235]

"Hani (Allah), Âdem'e, bütün isimleri öğretmişti,

Sonra, onları, Meleklere gösterip: doğruculardan iseniz, bunları, adları ile, bana haber veriniz! buyurmuştu.[236]

Onlar (Melekler)de: Seni, tenzih ederiz. Senin, bize öğrettiğinden başka, bizim hiç bir bilgimiz yoktur.

(Her şeyi) hakkıyle bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan, şüphesiz ki, Sen'sin Sen! Demişlerdir.[237]

(Allah): Ey Âdem! Onları, adları ile kendilerine haber ver! buyurup ta, o da, onla­rı, isimlerile söyleyiverince, (Allah): size demedim mi ki, göklerin ve yerin gaybını, hiç şüphesiz, ben, bilirim?

Neyi açıklarsanız, neyi de, gizlemişseniz, ben, biliyorumdur.[238]

Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâmı yarattıktan, ondan da, gönlü, kendisine yatıp ısınsın diye, zevcesini (Hz. Havva'yı) yarattıktan[239] sonra şöyle buyurdu:

"Ey Âdem! Sen, zevcenle birlikte Cennet'te yerleş de, ikiniz de ondan (Cennef-in yiyeceklerinden) dilediğiniz yerden bol bol yeyiniz!

Ancak, şu ağaca, yaklaşmayınız!

Yoksa, ikiniz de, kendilerine yazık etmişlerden olursunuz![240]

Ey Âdem! Hiç şüphesiz, bu (İblis), senin de, zevcenin de, düşmanıdır.

Bundan dolayı, o, sakın sizi Cennetten çıkarmasın!

Sonra, zahmete düşersin.[241]

Çünkü, senin acıkmaman, çıplak kalmaman, hep oradadır.[242]

Ve sen, hakikatan burada susmayacaksın. Güneş(in sıcağı altında)de de, kal­mayacaksın!" buyurdu.[243]

Nihayet, Şeytan, onu, fitledi:

Ey Âdem! Seni, Ebedîlik ağacına, zeval bulmayacak bir Devlete (ulaştırmağa) delâlet edeyim mi? dedi.[244]

Onlardan, gizli bırakılmış o çirkin yerlerini, kendilerine açıklamak (göstermek) için, ikisine de, vesvese verdi.:

Rabb'ınız, size, bu ağacı, başka bir şey için değil, ancak, iki Melek olacağınız, yahut (ölümden âzâde ve) ebedî kalıcılardan olacağınız için (yâni, böyle olmayası­nız diye) yasak etti!" dedi.[245]

Bir de, onlara: şüphesiz ki, ben, sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim!" diyerek yemin

etti.[246]

İşte, böylece, ikisini de, aldatarak (o ağaçtan yemeye) tenezzül ettirdi.

(Onlar), ağacı(n meyvasını), tattıkları anda ise, o çirkin yerleri, kendilerine açılı-verdi ve üzerlerine, Cennet yaprağından üst üste yamayıp örtmeğe başladılar.

Rabb'ları da: "Ben, size, bu ağacı, yasak etmedim mi?. Şeytan, size, muhakkak, apaçık bir düşmandır! "demedim mi?" diye nida buyurdu.

(Onlar): Ey Rabb'ımız! Kendimize yazık ettik.

Eğer, sen, bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen, her halde (maddî manevî en bü­yük) zarara uğrayanlardan olacağız!" dediler.[247]

Şeytan, böylece, onları(n ayağını) oradan kaydırıp içinde bulunduklarından (onun nimetlerinden) onları, çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)ti..

Âdem, Rabbı'ndan, bazı kelimeler belleyip aldı (Ona, o kelimelerle yalvardı)

O da, onun tevbesini kabul etti.

Çünki, tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen O'dur.[248]

En sonra, Rabb'ı, (yine) onu seçti de, tevbesini kabul etti.[249]

Ona, doğru yolu gösterdi.[250]

Ve şöyle buyurdu.[251]

Kiminiz, kiminize düşman olarak hepiniz, oradan (Cennetten) ininizi[252]

Yer yüzünde, sizin için, bir zamana kadar durak ve yararlanacak şey vardır.[253]

Orada yaşayacaksınız! Orada öleceksiniz! Yine, oradan (dirilip) çıkanla-caksınız.[254]

Artık, ne zaman, benden, size, bir hidâyet gelir de, kim bu hidâyetime uyarsa, o (dünyada) sapmaz, (Âhirette de) mutsuz olmaz.[255]

Onlara, hiç bir korku ve tehlike yoktur.

Onlar, mahzun da, olacak değillerdir.[256]

Kim de, benim bu zikrimden yüz çevirirse, onun hakkı da, dar bir geçimdir ve biz, onu, Kıyamet gününde kör olarak haşr ederiz!" buyurdu.[257]



Âdem Aleyhisselâmın Hz. Havva'dan Doğan Çocukları: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm, yüz yıldan sonra Hz. Havva'ya yaklaştı.[258] İlk batında Kabil ile kız kardeşi Lubud (Lübüz)[259] ikiz olarak doğdu.[260] İkinci batında Hâbil ile kız kardeşi Iklima[261] doğdu. Yüce Allah; birinci batında doğanı, ikinci batında doğanla;

İkinci batında doğanı da, birinci batında doğanla- iki batın arasındaki evlenme­de birbirine muhalefet korunmak sureti ile- evlendirmesini, Âdem Aleyhisselâma emr etti.[262]

Âdem Aleyhisselâmın; Hz.Havva'dan, her batında biri erkek, diğeri kız olarak yirmi batında ikiz kırk çocuğu doğdu.[263]

Bu batınlardan, bir erkek çocuk -kendisiyle birlikte ikiz olarak doğmuş olup ken­disine helal olmayan kız dışında- diğer batınlarda doğmuş bulunan istediği kızla evlenebilirdi.

Bu da, o zaman, Hz.Havva anadan doğan öteki kız kardeşlerden başka kadın bulunmamış olmasından ileri geliyordu.[264]

Âdem Aleyhisselâm; Hâbil'in ikiz kız kardeşiyle evlenmesini oğlu Kabil'e; Kabil'in kız kardeşiyle evlenmesini de, oğlu Hâbil'e emr etti. Hâbil; Kabil'in kız kardeşiie evlenmeğe razı oldu.

Kabil ise, Hâbil'in kız kardeşiie evlenmekten kaçındı ve kendi ikiz kız kardeşiy­le evlenmeğe özendi.[265]

Hâbil, Kabil'e başvurup kız kardeşini, kendisiyle evlendirmesini istedi.

Kabil, Hâbil'in dileğini kabul etmedi ve:

"O, benimle birlikte doğan kız kardeşimdir.

Kendisi, senin kız kardeşinden daha güzeldir.

Onunla evlenmeğe, ben, senden daha lâyık ve müstahıkkım!" dedi.[266]

Gerçekten de, Kabil'in kız kardeşi çok güzel, Hâbil'in kız kardeşi ise, arkindi.[267]

Âdem Aleyhisselâm, yüce Allah tarafından, kendisine emr olunanı, Hz. Hav­va'ya da haber verip[268]

"Kabil'e emr et: Hâbil ile doğan kızla evlensin!

Hâbile de, emr et: Kabil ile doğan kızla evlensin!" dedi.[269]

Hz.Havva, bunu, oğullarına söyledi.

Hâbil, razı oldu.

Kabil ise, kızdı.[270]

"Bu, ancak, onun (Âdem Aleyhisselâmın) re'yidir![271]

Hayır! Vallahi, Allah, bunu, hiç bir zaman emr etmez!" dedi.

Babasına da:

"Ey âdem! Bu, senin işlerindendir!" dedi.[272]

Âdem Aleyhisselâm, Kabil'e, kız kardeşini, Hâbil ile evlendirmesini emr etti.

Fakat, Kabil, kabul etmeğe yanaşmadı.[273]

Âdem Aleyhisselâm:

"O, sana helal değildir!" dedi,[274] ve kızdı:

"Gidiniz![275] ikiniz, Allah'a, birer kurban takdim ediniz![276]

Muhakeme olununuz![277]

Hanginizin kurbanı kabul olunursa, o, bununla evlenmeğe, diğerinden daha lâyık ve müstahık olur![278]

Hanginiz, onunla evlenmeğe lâyık ise, Allah, semâdan bir ateş indirir, onun kurbanını yakar!" dedi.

İkisi de, bu teklifi kabul ettiler.[279]

Hâbil, davar sahibi idi.[280]

Bir çok davarı vardı.

Kurban için, davarının süt ve kaymak gibi en nefîs gıdasını hazırladı.[281]

Kabil, çiftçi idi.[282]

Kurban için, ekininin en kötüsü olanından aldı.[283]

Kurbanlarını yaklaştırmaları, kendilerine emr olununca, davar sahibi, davarı­nın en değerlisini, semizini ve güzelini, gönlünden koparak[284]; çiftçi olan ise, pek çok buğday başağı bulunduğu halde, elinde onları ufalayıp yemiş, ancak, bir avuc[285] kötüsünü, karamuklusunu, hem de, gönülsüz olarak takdim etmek üzere[286], Nevz dağına çıktılar.

Âdem Aleyhisselâm da, yanlarında idi.

Hâbil ile Kabil, kurbanlarını oraya koydular.[287]

Kabil, Hâbil'e:

"Ben, senden büyüğüm! Ebeveynimin de, Vasîsiyim.

O, benimle birlikte doğan kız kardeşimdir.

Ben, onunla evlenmeğe senden daha lâyıkım!" diyerek övünüyordu.[288]

O zaman, Hâbil, yirmi yaşında[289], Kabil de, yirmi beş yaşında idi.[290]

Âdem Aleyhisselâm, Rabb'ına dua etti.[291]

Hâbil, kalbinde Allanın takdirine rızâ ve emrine boyun eğme duygusu taşımak­ta idi.[292]

Çünki, o temiz kalbli idi.[293]

Kabil ise, içinden "Benim kurbanım, ister kabul olunsun, ister kabul olunma­sın, umurumda değildir.

Hâbil, hiç bir zaman, benim kız kardeşimle evlenemeyecektir!" dedi;[294]

O sırada, gökten bir ateş inip Hâbil'in kurbanını yaktı.[295] Onun kurbanı, ka­bul olundu.[296]

Kabil'in kurbanı ise, uzaklaştırıldı. [297] Kabul olunmadı. [298]

Çünki, o, temiz kalbli değildi. [299]

Dağdan indiler ve dağıldılar.

Kabil, Kurbanının, Allah tarafından reddedilişine kızdı. Kendisinin kalbindeki «oskançlığı ve azgınlığı kabardı.[300]

Hâbil, davarının başına gitmişti.

Kabil, onun yanına varıp[301]

"Ben, seni, muhakkak öldüreceğim!" dedi.

Hâbil:

"Beni, ne için öldüreceksin?" diye sordu. [302]

Kabil:

"Çünki, Allah, senden, kurbanını kabul etti. Benim kurbanını kabul etmeyip mana geri çevirdi.

Demek sen, benim güzel kız kardeşimle evleneceksin! Ben ise, senin çirkin kız kardeşinle evleneceğim, hâ!?

Sonra da, herkes, senin, benden daha hayırlı ve üstün olduğunu söyleyecek-er hâ!? [303] Bundan sonrada, senin çocukların, benim çocuklarıma karşı, övünecekler hâ!? [304]

Demek, sen, halkın içine gideceksin. Onlar, senin takdim ettiğin kurbanının caüul olunduğunu, benim kurbanımın ise, geri çevirildiğini öğrenecekler hâ!?

Hayır! Vallahi, halk, ne beni, ne de, seni, senin, benden daha hayırlı olduğunu göremeyecektir!'[305]

Ben, seni, muhakkak öldüreceğim!" dedi.

Hâbil:

"Benim günahım nedir?

Allah, ancak, kendisinden korkanların kurbanını kabul eder." dedi. [306]

Dağların başlarından aşağı kayıp Kabil'in elinden kurtuldu ise de[307], Kabil, anu, öldürmek için fırsat kollamağa devam etti.

Hâbil; günlerden bir gün, dağda davarlarını otlattığı[308] ve kendisi de, orada «atıp uyuduğu sırada, Kabil, onun yanına vardı. Yerden kaldırıp başına vurduğu :>r kaya parçasile Hâbil'i, öldürdü. [309]

Kabil, Hâbil'i, akşamleyin öldürmüştü.

Ertesi günü, sabahleyin "Ne yapıyor?" diye ona bakmak için gitti.[310]

Hâbil; yer yüzünde Âdem oğullarından ilk ölen kimse olduğu için, Kabil, onun ölüsüne, ne yapacağını bilemiyordu.[311]

O sırada, Yüce Allah iki karga gönderdi. Onlar, birbirleriyle kavga ettiler. Biri, diğerini öldürdü.

Sonra, gagası ve iki ayağı ile bir çukur kazıp öldürdüğü kargayı onun içine itip bıraktı ve üzerini toprakla örttü. Kabil, onun yaptığını gördü. [312]

Kurban Hâdisesi ve sonucu, Kur'ân-ı Kerimde şöyle açıklanır: "Onlara, Âdem'in iki oğlunun gerçek haberini oku!

Hanı, onlar, (Allah'a yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de, ikisinden birininki kabul olunmuş, o birininki kabul olunmamıştı.

O (evvelkisi, kardeşine):

"Seni, elbette öldüreceğim!" demişti.

(Beriki de, şöyle) söylemişti:

"Allah, ancak (Kendisinden) korkanlar(ınkini) kabul eder.

And olsun ki: sen, beni öldürmen için, elini bana uzatırsan, ben seni öldürmem için, elimi, sana uzatıcı değilim!

Çünki, ben, âlemlerin Rabb'ı olan Allahdan korkarım.

Şüphesiz dilerim ki: Sen, kendi günahınla birlikte benim günahımı da, yüklene-sin de, o ateşin yaranından olasın!

İşte, zâlimlerin cezası, budur."

Nihayet, nefsi, ona kardeşini öldürmeyi kolay göstermişti. O da, onu öldürmüştü.

Bu yüzden, (maddî, manevî) ziyana uğrayanlardan olmuştu.

Sonra, Allah, bir karga gönderdi.

O, eşiyordu ki, ona, kardeşinin ölü cesedini, nasıl örteceğini (gömeceğini) gös­tersin.

"Yazıklar olsun bana! dedi, ben, şu karga gibi bile olup ta, kardeşimin cesedini örtmekten (gömmekten) âciz mi oldum?"

Artık, o, (ettiğine) peşimanlığa düşenlerden olmuştu. "[313]



Âdem Aleyhisselâmın Kabili Kovuşu: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm, Kabil'e:

"Git! Artık, sen, hiç bir zaman korkutulmaktan uzak kalmayacak, gördüğün hiç bir kimseden de, güvenlikte ve selâmette olmayacaksın!" dedi.

Kabil; kendisiyle birlikte doğan kızın elinden tutarak Nevz dağından inip[314] Yemen topraklarından Aden'e gitti. [315]

Âdem Aleyhisselâmla Hz.Havva, Hâbil için, uzun zaman ağladılar.'[316]



Kabil'in Âkibeti: Başa Dön


Kabil'in oğullarından Kabil'e rastlayıp ta, onu, taşa tutmayan bir kimse yoktu.

Kabil'in âmâ olan oğlu, bir gün, Kabil'in yanına kendi oğlu ile birlikte gelip oğ­lu: "İşte, bu, baban Kabil!" deyince, âmâ, hemen bir taş atarak babası Kabil'i öldürdü!

Âmâ'nın oğlu: "Babacığım! Sen, babanı, öldürdün!" dedi. Âmâ, hemen elini kaldırıp oğluna bir şamar indirdi. O da, öldü!

Bunun üzerine, âmâ "Yazıklar olsun bana! Attığım taşla babamı, öldürdüm! İndirdiğim şamarla da, oğlumu, öldürdüm!" diyerek acındı. [317]



Âdem Aleyhisselâmın İlk Nebi (Peygamber) Oluşu Başa Dön


insanlara gönderilen Peygamberlerin ilki, Âdem Aleyhisselâmdır. [318]

Eshab-ı kiramdan Ebû Zerr'ül 'gıfârî der ki[319]: "Nebî Aleyhisselâm'a[320] (Yâ Resûlallâh! [321] Nebîlerin evveli, ilki hangisidir?) diye sordum.

(Âdem'dir!) buyurdu.

(O, Nebî mi idi?) diye sordum.

(Evet! Mükellem (Allah'la konuşan) bir Nebî idi.) buyurdu." [322]

Âdem Aleyhisselâm, çocuklarına, Peygamber olarak gönderildi ve Kendisine, yirmi bir Sahife indirildi.[323]''

Cebrail Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâma yazı yazmayı öğrettiği için, Âdem Aleyhisselâm, inen sahifeleri kendi el yazısı ile yazdı. [324]

Yüce Allah'ın, Âdem Aleyhisselâma indirdiği hükümler arasında, ölü hayvan eti, kan ve domuz eti de, haram kılınmıştı. [325]



Peygamberimizin Miraç Gecesinde Birinci Kat Semada Âdem Aleyhisselâmla Selamlaşması: Başa Dön


Peygamberimiz Aleyhisselâm; Mîrac gecesinde, Cebrail Aleyhisselâmla dünya semasının üzerine çıktıkları zaman, orada oturan, sağında ve solunda bir takım karaltılar bulunan, sağına baktıkça, gülen, soluna baktıkça da, ağlayan bir Zat ile karşılaş­malardı.[326]

Cebrail Aleyhisselâm, Peygamberimize:

"Selâm ver Ona!" dedi.

Peygamberimiz, selâm verdi.

O da, Peygamberimizin selâmına mukabele etti. [327] ve:

"Hoş geldin, safa geldim sâlih Peygamber! Salih oğlum!" dedi.

Peygamberimiz, Cebrail Aleyhisselâma:

"Kim bu?" diye sordu. [328]

Cebrail Aleyhisselâm:

"Bu, atan Âdem (Aleyhisselam)dır! [329]

Sağında ve solunda olan şu karaltılar da, onun soyundan gelen çocuklarının ruh­larıdır!

Onlardan, sağında olanlar, Cennetlik; solunda olan karaltılar da, Cehennemliktirler! Sağına bakınca, güler, soluna bakınca da, ağlar!" dedi. [330]



Âdem Aleyhisselâma Kıyamete Kadar Gelecek Zürriyetinin Arz Edilişi Ve Onlardan Ve Peygamberlerden Ahdü Mîsak Alınışı Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm; yaratıldığı[331], veya semâda bulunduğu[332] veya Cen­netten, yer yüzüne indirildiğ[333], ya da,



Mekke'de Arafat arkasındaki Na'man mevkiinde bulunduğu sırada[334], Yüce Allah; onun sırtını sıvazladı da, sırtından, Kıyamete kadar yaratacağı zürriyetinin her canlı kişisi düştü.

Sonra, onlardan, her insanın iki gözü arasında nurdan bir parıltı yaratıp onları, Âdem Aleyhisselâma arz etti.

Âdem Aleyhisselâm:

"Ey Rabb'ım! Kim bunlar?" diye sordu.

Yüce Allah:

"Bunlar, senin zürriyetindir!" buyurdu. [335]

Âdem Aleyhisselâm:

Yâ Rabb! Şu, Nurlar ile insanlara üstün geldiklerini gördüğüm kimlerdir?" aye sordu.

Yüce Allah:

"Ey Âdem! Onlar, zürriyetinden gelecek Peygamberlerdir!" buyurdu.[336]

Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmın belinden bütün zürriyetini çıkarıp onları, akıl sahibi yaptı da, kendilerine hitapta bulundu: İman ile emr ve imansızlıktan nehy

etti. [337]

Kendilerinden Ahd ve Mîsak aldı ve onları, kendilerine şâhid tutup Kıyamet günü Biz, bunu, bilmiyorduk! demeyesiniz diye, size, yedi kat gökleri şâhid tuttum ve sze Babanız Âdemi de, şâhid tuttum.

Şunu, iyi biliniz ki: Benden başka Rabb yoktur. Bana, hiç bir şeyi, ortak tutmayınız!

Bu Ahd'ü Mîsakımı, size hatırlatacak Peygamberlerimi de, göndereceğim ve sze Kitablarımı da, indireceğim! [338]

Ben, sizin Rabb'ınız değil miyim?" buyurdu. Evet! Sen, bizim Rabb'ımızsın! [339]

Senin, bizim Rabb'ımız ve İlâhımız olduğuna, bizim için, Senden başka Rabb bulunmadığına şâhid olduk!" dediler, ve bunu, ikrar ettiler. [340]

Bu hâdise, Kur'ân-ı kerimde şöyle açıklanır:

'Hani, Rabb'ın, Âdem oğullarından, onların sırtlarından (sulblerinden) zürriyet-erini çıkarıp kendilerini, nefslerine şâhid tutmuş:

Ben, sizin Rabb'ınız değil miyim? (demişti)

Onlar da:

"Evet! (Rabb'ımızsın!) şâhid olduk!" demişlerdi.

(İşte, bu şâhidlendirme) Kıyamet günü; Bizim, bundan haberimiz yoktu!" deme-"neniz içindi.

Yâhud: daha önce, ancak, Atalarımız, şirk koşmuştu. Biz ise, onların ardından (gelen) bir nesliz.

Şimdi, o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden, bizi, helak mı edeceksin" dememeniz içindi.'[341]

Yüce Allah; ayrıca, bütün Peygamberlerden de, Risâlet ve Nübüvvet Mîsakı aldı.[342]

Bu da, Kur'ân-ı kerimde şöyle açıklanır:

"AJlân; (geçmiş) Peygamberler(in)den - And olsun ki: size, Kitab ve hikmet ver-dim. Sonra da, size, nezdinizdeki (o kitab ve hikmeti) tasdik eden bir Peygamber gelmiştir (getecektir)

Ona, mut/aka imân ve Kendisine herhalde yardım edeceksiniz diye (ahd ve) Mî-sak aldığı zaman: İkrar ettiniz ve üzerinize, bu ağır yükümü alıp kabul eylediniz mi? buyurdu.

Onlar (cevaben) İkrar ettik! dediler.

(Allah da): Öyle ise, birbirinize ve ümmetlerinize karşı, şâhid olunuz! Ben de, sizinle beraber (bu ikrarınıza) şâhidlik edenlerdenim! buy urdu. [343] Kadı lyaz'a göre: Yüce Allah, bu Mîsakı, Vahy ile almıştır.

Hiç bir Peygamber göndermemiştir ki, ona, Muhammed Aleyhisselâmı veya vasıflarını anmış ve ona eriştiği takdirde, kesin olarak iman edeceksin! diye ken­disinden ahd ve Mîsak almış olmasın.

Deniliyor ki: Yüce Allah, Peygamberlerinden, bunu, kendi kavmlarına da, ha­ber vermeleri ve onların, kendilerinden sonra gelecek kavmlara da, haber ver­meleri hususunda dahi kesin söz almıştır... "[344]

Hz. Ali de demiştir ki:

"Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâm'dan ve ondan sonra gelen her Peygam­berden:

Eğer, Muhammed Aleyhisselâm, gönderildiği zaman, kendileri, sağ olurlarsa, ona, iman ve dinine yardım etmeleri ve aynı surette Ümmetlerinden de kesin söz almaları hususunda kesin söz almıştır." [345]



Âdem Aleyhisselâma Peygamber Resimlerinin İndirilişi: Başa Dön


Yüce Allah; Âdem Aleyhisselâmın dileği üzerine, zürriyetinden gelen (bazı) Pey­gamberlerin suretlerini'[346] Cennet ipeklerinden kumaşlara[347] çıkarttırıp'[348]' Adem Aleyhisselâma indirmişti. [349]

Bunlar, Âdem Aleyhisselâmın; güneşin battığı yerin yanındaki Mahzeninde saklı ulunuyordu.[350]

Zülkarneyn Aleyhisselâm, onları Mahzenden cıkarıp[351] Danyal Aleyhisselâ-ia vermiş[352] Danyal Aleyhisselâm da, onları[353] ipek kumaşlara geçirmiş[354], ozmişti'[355].

Âdem Aleyhisselâmdan Muhammed Aleyhisselâma kadar olan Peygamberler­den bir kısmına aid bulunan bu resimler[356], Kıraldan kirala geçe geçe Kayser Herakliüs'e kadar gelip erişmiş[357], o da, Hz.Ebû Bekr'in İstanbul'a giden Elçi-erine, Sandığından, birer birer çıkarıp göstermiş. İslâm Elçileri, Peygamberimi­zin Resmiyle karşılaşınca, ağlamışlardır'[358]



Âdem Aleyhisselâmın Sağlığında Gördüğü Oğul Ve Torunlarının Sayısı Ve Vefatı: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm; Nevz dağında, oğulları ve oğullarının oğulları, kırk bine doluncaya kadar yaşadı. [359]

Âdem Aleyhisselâm, ölüm döşeğine düştüğü zaman, oğullarına: "Oğulcuklarım! Ben, Cennet meyvalarından yemeyi özlüyorum!" dedi.

Oğulları, onu, Babaları için aramağa, elde etmeğe gittiler. Meleklerle karşı-aştılar.

Meleklerin yanlarında, Âdem Aleyhisselâm için, kefen ve koku ile kazma, kü­rek ve zenbil vardı.

Melekler:

"Ey Âdem'in oğulları! Nereye gidiyorsunuz ve ne aramak istiyorsunuz?" diye sordular.

Onlar da:

"Babamız, hastadır. Cennet meyvalarından yemeği arzuluyor, onu, toplamak îçin, bizi gönderdi." dediler.

Melekler:

"Geri dönünüz/ Babanızın eceli geldi!" dediler.

Âdem Aleyhisselâmın oğulları, Meleklerle birlikte geri döndüler.

Melekler, Âdem Aleyhisselâmın yanına girince, Hz.Havva, korktu ve Âdem Aley-hisselâma yapıştı.

Âdem Aleyhisselâm, ona:

"Sen, Yüce Rabb'ımın Melekleri ile benim aramdan çekil!" dedi.

Bunun üzerine, Melekler, Âdem Aleyhisselâmın ruhunu kabz ettiler.

Sonra, onu, yıkadılar, kefenlediler, kokuladılar.

Kabrini, kazdılar.

Meleklerden birisi, öne geçti.

Öteki Melekler de onun arkasına durdular.

Âdem Aleyhisselâmın oğulları da, onların arkasında sıralandılar.

Cenaze namazını kıldılar.

Melekler, kabrin içine girip Âdem Aleyhisselâmı, kabre indirdiler.

Üzerini, kerpiçle kapattılar. Kabrin üzerine, toprak çektikten sonra "Ey Âde-moğulları! İşte, ölüleriniz hakkında tutacağınız yol, budur!" dediler.[360]



Âdem Aleyhisselâmın Vefat Günü, Yaşı Ve Kabri: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâmın vefat ettiği gün, cuma günü idi.[361] Ömrü de, bin yıldı[362] Selâm olsun Ona!

Âdem Aleyhisselâmın kabri hakkında müteaddid ve muhtelif rivayetler olup bun­lara göre:

1) Âdem Aleyhisselâmın cesedi, Hindistan'ın Nevz dağındaki mağarada idi.[363]

2) Âdem Aleyhisselâmın cesedi, mekke dağlarıdan Ebû Kubeys dağındaki kenz mağarasında idi.

3) Âdem Aleyhisselâmdan bir yıl sonra, Hz.Havva da, vefat edince, Kenz ma­ğarasına gömülmüştü.[364]

4) Sâm b.Nuh, Âdem Aleyhisselâmın cesedini, Mekkedeki Hayf mescidinin yanına gömülmüştü..[365]

5) Nuh Aleyhisselâmın, hem Âdem Aleyhisselâmın, hem de hz. Havva’ nın Ebû Kubeys dağındaki

kenz mağarasından alıp tabut içinde gemide taşıdığı cesetlerini Tufandan sonra, eski yerlerine iade etmiştir.[366]

6) Nuh Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâmın gemide taşıdığı cesedini , gemiden indiği zaman götürüp Beytülmaktis (Kudüs) e gömmüştür.[367]



Âdem Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemali: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâm:

Uzun hurma ağacı gibi[368], upuzun boylu[369], kıvırcık[370] ve çok saçlı[371] kırmızı benizli, büyük gözlü, kalın baldırlı , uzun boyunlu[372], yassı yağırnılı idi.[373]

Sakalsızdı.[374]

Âdem Aleyhisselâmın başının saçı, iki bölük halinde örgülü idi.[375]

Kendisi yaratıklar içinde en güzeli idi.[376]

Onun güzelliği Yusuf Aleyhisselâmdan başka hiçkimsede toplanmamıştı.[377]



Gerekli Bir Açıklama: Başa Dön


Âdem Aleyhisselâmın Ebülbeşer’liği, Yüce Allah tarafından, müteaddid sure ve ayetlerde insanlara, “ Ey Adem oğulları!” diye hitab buyurması ile [378],

“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da, yine, onun zevcesini vücuda getiren ve ikisindende, bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbınıza karşı gelmekten sakınınz.!”[379]

“Ey Âdem oğulları ! Şeytan Ana ve Babanızı , fena yerlerine kendilerine göstermek için , elbiselerini soyarak. Nasıl cennetten çıkardı ise, sakın sizi de bir fitne yapmasın!”[380]

Nasslarile sabit iken,

Hattâ, son nass'a göre: yalnız Âdem Aleyhisselâmın Ebülbeşerliği'nin değil, zevcesinin de Ümmülbeşerliğinin kabul edilmesi gerekirken,

Bazı, ilim ve din adamlarının, Kur'ân-ı kerimde, Âdem Aleyhisselâmın, Ebül-beşer olduğu hakkında açık ve kesin bir Nass bulunmadığını ve hattâ, Âdem Aley­hisselâmın, insanların Atası olduğu hakkındaki Hadîs-i şeriflerin bile, bu husus­taki âyetin tefsir ve izahı sayılamayacaklarını söyleyecek kadar ileri gitmelerine şaşmamak, elde değildir!

Halbuki; o Hadîs-i şeriflerde, Kıyamet gününde Mahşer halkının, şefaat için Âdem Aleyhisselâma baş vurarak:

"Ey Âdem! Sen, Ebülbeşer'sin!" diye hitab edecekleri[381] ve Mekke'nin fethin­de îrad buyrulan hutbe'de de:

"Bütün insanlar, Adem'dendir!

Âdem de, topraktandır, topraktan yaratılmıştır!" diye açıklanmış bulun-maktadır.[382]

Mübarek ağzından, hak ve gerçek olandan başkası çıkmayan[383], Kendi rey ve hevâsından söz söylemeyen[384] Peygamberimiz Aleyhisselâmın konumuzdaki açık ve kesin beyanlarını bir yana itebilmek cesaretini kendimizde nasıl bulabili­yoruz bilmem? Cenab-ı Hakk, hepimizi afvetsin!

Kendilerinden, hiç beklenmeyen bazı zatların kitaplarında görülen ve insanın, maymun cinsinden tekâmül ederek meydana geldiğini açıklayan ve binnetice, Âdem Aleyhisselâmın Ebülbeşer'liğini inkâra varan sözleri karşısındaki hayreti­miz de, evvelkisinden aşağı değildir.

Bir Hadîs-i şerifde: Âdem Aleyhisselâmın, kendisine mahsus olan suret üzere yaratılmış olduğu açıklandığı gibi[385]; Kur'ân-ı kerimde de, insanların, Yüce Al­lah'a ibadet etmek üzre yaratıldıkları açıklanmıştır.[386]

Yüce Allah;

İnsanları yaratmağa da, Âdem Aleyhisselâmın yaratılışiyle başlayacağını ve Me­leklere:

"Ben, yer yüzünde bir Halîfe yaratacağım!" buyurduğu zaman, Melekler:

"Biz, Seni, hamd'inle teşbih ve takdis edip dururken, orada, bozgunculuk ede­cek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?!" demişler,

Yüce Allah da:

"Sizin bilemeyeceğiniz şeyleri, ben, bilirim!" buyurmuş.

Âdem Aleyhisselâma, tüm Esmâ'yı öğretmiş, sonra, onları, Meleklere gösterip:

"Doğrucular iseniz, bunları, isimlerile, haydi, bana, haber veriniz!" buyurmuş.

Melekler de:

"Seni, tenzih ederiz. Senin, bize öğrettiğinden başka, bizim hiç bir bilgimiz yok!

Her şeyi, hakkıyle bilen ve her yaptığını yerli yerince yapan Sen'sin Sen!" de­mişlerdir.

Bunun üzerine, Yüce Allah:

"Ey Âdem! Onları, isimleriyle kendilerine haber ver!" buyurup o da, onları, isim­leriyle söyleyivermişti.[387]

Yüce Allah , Âdem Aleyhisselâmı, yaratmadan önce, onu, bir beşer, bir insan olarak yaratacağını da, açıklamış:

"An o vakti ki: Rabb'ın, Meleklere:

Ben, kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım!

O halde, ben, onun yaratılışını bitirdiğim, ona, Ruhum'dan üfürdüğüm zaman, siz, derhal, onun için secdeye kapanınız!" buyurmuş.

Bunun üzerine, Meleklerin hepsi, toptan secde etmiştir,[388]

Yaratılış bitirilip Ruh üfürülür üfürülmez, Melekler, her hangi bir yaratığa değil, kendisine, yüce Allah tarafından her şeyin ismi öğretilen Âdem Aleyhisselâma secde etmişlerdir.

Yüce Allah, insanı, evvel ve âhir, insan olarak ve en güzel bir biçimde yarattığını açıkladığı gibi[389], hayvanları da, hayvan olarak yarattığını açıklamış:

"Allah, her hayvanı, sudan yarattı.

İşte, bunlardan kimi, karnı üstünde yürüyor, kimi, iki ayağı üstünde yürüyor, ki­mi de, dört ayağı üstünde yürüyordun

Allah, ne dilerse, yaratır.

Çünkü, Allah, her şeye hakkıyle kadirdir." Buyurmuştur.[390]

Durum; ilk insan olan Âdem Aleyhisselâm için olduğu kadar, onun zürriyeti bu­lunan bütün insanlar için de aynıdır.

Nitekim, Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâmın bütün zürriyetini -onlar daha dün­yaya gelmeden önce- onun belinden çıkarıp kendilerine:

"Ben, sizin Rabb'ınız değil miyim?" diye hitapta bulunduğunu ve onların da:

"Evet! Sen, bizim Rabb'ımız'sın!" ikrarında bulunduklarını açıklamıştır.[391]

Kur'ân-ı Kerim'in Meryem sûresinde, insanlar arasından:

Zekeriyyâ, Yahya, İsâ, İbrahim, İshak, Yâkub, Mûsâ, İsmail ve İdris Aleyhisse-lâmlar anıldıktan sonra:

"İşte, bunlar, Allah'ın, kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerden, Âdem'in zürriyetinden, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsmail'in neslinden hi­dayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir....."[392] buyrularak, İnsanların, Âdem Aleyhisselâmın zürriyetinden oldukları -dolayısıyle de- açıklanmış bulun­maktadır.

Bu İlâhî gerçekler, görmezden gelinerek, Âdem Aleyhisselâmın, insanların Atası olduğu hakkında, Kur'ân-ı kerimde açık ve kesin bir Nass bulunmadığı veya in­sanların maymun cinsinden tekâmül ederek insan oldukları nasıl iddia edilebilir? Hayret!

Kâinatta bir tekâmül ve gelişme bulunduğunda şüphe yoktur.

Fakat, bu tekâmül; sanıldığı gibi, bir cinsten, diğer bir cinse geçiş şeklinde de­ğil, aynı cins dahilinde bir gelişme ve iyileşme mahiyetindedir.

Bu güne kadar, hiç bir hayvan, zahirî benzerliklerine rağmen, gelişerek, kendi cinsinden başka bir hayvan olmamış ve olmamaktadır.

At, deve, eşek, maymun... ehlî, vahşî, büyük, küçük... bütün hayvanlar, sayı­sız çeşidleriyle bütün kuşlar -birbirlerine olanca benzerliklerine rağmen- ancak, kendi cinslerini devam ettirmişlerdir.

Hiç birinin, kendi cinsinden başka bir cinse değiştiği görülmemiş ve görülme­mektedir.

Bitkilerde de, durum, aynıdır.

Hiç bir zaman, arpa ekilen yerden, buğday veya yulaf biçilmemiş, buğday eki­len tarladan da, pirinç elde edilmemiştir.

Hulâsa: kâinatta, her çekirdek, her tohum, ancak ve ancak, kendi cinsinin, kendi nevinin özelliğini taşımakta ve sürdürmektedir.

Gerçek ve vâki' olan, budur.[393]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.27.

[2] Sa'lebî-Arâis s.26.

[3] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.30,İbn.Asakir-Tarih c.2,s.342, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.27, Ebülfida-elbidaye vennihaye c.1,s.85.

[4] Sâlebî-Arâis s.26.

[5] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.30, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.342, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.27, Ebülfida-Elbidraye vennihaye c.1,s.85.

[6] ibn.Asakir-Tarih C.2.S.342.

[7] Mes'ûdi-Murucuzzeheb c.1,s.30, Sâlebî-Arais s.26,ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.27

[8] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'udi-Murucuzzehebc.1,s.30,İbn.Asakir-Tarihc.2,s.342, İbn.Esîr-Kâmilc.1,s.27, Ebülfida-El-Bidaye vennihaye c.1,s.85.

[9] Sâlebî-Arâis s.26.

[10] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'udi-Muruc. c.1,s.3O, ibn.Asakir-Ta. c.2,s.342,İbn.Esir-Kâmil c.1,s.27, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86.

[11] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.3O, ibn.Asakir-Tarih c.2,s.342

[12] Taberî-Tarih c.1,s.45, İbn.Esîr-kâmil c.1,s.27,Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86

[13] Salebi-Arâis s.26

[14] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.3O, Sâlebî-Arâis s.26

[15] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.3O, Sâlebî-Arâis s.26, ibn.Asakir-Tarih c.1,s.342, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.27, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86

[16] Sâlebî-Arâis s.26

[17] Taberî-Tarih c.1,s.45, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.3O, Sâlebî-Arâis s.26.İbn.Asakir-Tarih c.1,s.342, Ibn.Esîr-Elkâmil c.1,s.27, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86

[18] Taberî-Tarih c.1,s-45, Mes'udî-Muruc.c.l.s.3O, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.342,lbn.Esir-Kâmil c.1,s.27,Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86

[19] Taberî-Tarih c.1,s. 45-46, İbn.Asakir-Tarih c.2,s,342, Ibn.Eslr-Kâmil C.1.S.28, Ebültida-Elbidaye vennihaye C.1.S.86, Ibn.Sa^d-Tabakat d,s.26, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.400, Ebu Davud-Sünen C.4.S.222, Tirmizi-Sünen c. 5, s. 204.

[20] Taberi-Tarih d,s.46,Mes udı-Muruc, c.ı,s.3o, ibn.Asakır-lann c.2,s.342, Ibn.bsir-Kamil c.1,s.28, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86.

[21] Taberî-Tarih c.1,s.45, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.342, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.28, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.l.s.86

[22] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.26, Taberî-Tarih c.1,s.46 Mes'udî-Muruc. c.1,s.3O, Ibn.asakir-Tarih c.2,s.341,343, Süheylî-Ravdulünüf c.1,s.82, Ebülfered ibn.Cevzi-Tabsıra c.1,s.14, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.28

[23] Taberî-Tarih c.1, s.51, ibn.Asakir-Tarih c.2,s.348

[24] ibn.Asakir-Tarih c.1,s.348

[25] Taberî-Tarih c.1,s.51, ibn.Esir-Kâmil c.1,s.31

[26] Taberî-Tarih c.1,s.51, jbn.Asakir-Tarih c.2,s.348-349

[27] Taberî-Tarih c.1,s.51, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.31

[28] Taberî-Tarih d, s.51.

[29] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.27, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.3, s. 229.

[30] Hâkim-Müstedrek c.2, s.542, Deylemî-Elfirdevs c.3, s. 422)

[31] Heysemî-Mecmauzzevaid c.7,s.197

[32] Taberî-Tarih c.1,s.47, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.30-31, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.28

[33] Taberî-Tarih c.1,s.47, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.28

[34] Sâlebî-Arâis s.27.

[35] Taberî-Ta.c.1,s.47-48, İbn.asakir-Ta.c.2.s.342, ibn.Esîr-kamil c.1,s.29, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86.

[36] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, İbn.Asakir-Ta.c.2,s.344, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.29, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.87

[37] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31

[38] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.29, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.86

[39] ibn.Sa'd-Tabakatc.1,s.31, Taberî-Tarih c.1,s.48, İbn.Asakir-Tarihc.2,s.342, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.29, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.86

[40] ibn.Asakir-Tarih c.2,s.342.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/29-32.

[41] Mâlik-Muvatta' c.1,s.1O8, İbn.Sa'd-Tabakatc.1,s.3O, İbn.EbîŞeybe-Musannef c.2,s.15O Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.540, Müslim-Sahih c.2,s.585, Ebû Davud-Sünen C.1.S.274, Tirmizî-Sünnen c.2,s.359, Ibn.Mace-Sünen c.1,s.344, Dârimî-Sünnen c.1,s.3O7, Nesaî-Sünen c.3,s.9O, Hâkim-Müstedrek c.1,s.277,Begavî-Mesabihussünne c.1,s.67.

[42] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.54O, Müslim-Sahih c.1,s.585, Tlrmizî-Sünen c.2,s.359, Nesaî-Sünen c.1,s.9O

[43] Mâlik-Muvatta C.1.S.108, İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.3O, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.2,s.15O. A.b.Hanbel-Müsned-Müsned c.2,s.54O, Müslim-Sahih C.2.S.585, Ebu Davud C.1.S.274, Tirmizi c.2,s.359, ibn.Mace c.1 ,s.344. Dârimî c.1,s.3O7, Nesai c.3,s.90, Hâkim c.1,s.277, Begavi c.1,s.67

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/32

[44] Taberî-Tarih c.1,s.48

[45] Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.31.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/32.

[46] Kehf:50.

[47] Taberî-Tarih c. 1,8.45.

[48] Taberî-Tarih c.1,s.48.

[49] İbn Asakir-Tarih c.2,s.348-349

[50] Araf: 12,76

[51] İsra: 61

[52] Bakare: 34, Sâd: 74

[53] Taberî, Tarih c.1,s.48

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/32-33.

[54] Taberî, Tarih c.1,s.48-52

[55] Taberî-Tarih c.1,s.51, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.31-32.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/33.

[56] İbn Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315 Buharî-Sahih c.4,s.1O2, Taberi-Tarih c.1,s.48,

İbn Asakir-Tarih c.2,s.344, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.3O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.87

[57] İ bn Sa'd-Tabakat c.1 ,s.31, Taberî-Tarih c.1 ,s.48, İbn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.3O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s. 87.

[58] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315, Buharî-Sahih c.4,s.1O2, Ibn.asakir-Tarih c.2,s.344, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.3O

[59] İbn Sa'd-Tabakat c.1,s.31,Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315, Buhar^Sahih c.4,s.1O2 lbn.Asakir-Tarih c.2,s.345

[60] İbn Sa'd-Tabakat c.1,s.31 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.87

[61] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315, Buharî-Sahih c.4,s.1O2, lbn.Asakir-Tarih c.2,s.345

[62] İbn Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315 Buharî-Sahih c.4,s.1O2, Taberî-Tarih c.1,s.49, tr Asakir-Tarih c.2,s,345, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.3O

[63] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315, Buharî-Sahih c.4,s.1O2, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.344

[64] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Taberî-Tarih c.1,s.48-49, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.3O.

[65] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.315, Buharî-Sahih c.4,s.1O2, Ibn.Asakir-Tarih c.2,s.344.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/33-34.

[66] Taberî-Tarih c.1,s.52, Sâlebî-Ârais s.29

[67] Sâlebî-Arâis s.29

[68] Taberî-Tarih c.1 ,s.52, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349, İbn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.32, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.74

[69] Taberî-Tarih c.1,s.52, Sâlebî-Arâis s.29, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.32, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[70] Sâlebî-Arâis s.29

[71] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.39, Taberî-Tarih c.1,s.52, Sâlebî-Arâis s.29 İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.32, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[72] Taberî-Tarih c.1,s.52, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.33, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[73] Taberî-Tarih c.1,s.52, Salebî-Arâis s.29

[74] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.39, Taberî c.1,s.52, Salebi s.29, İbn.Asakir c.2,s.349, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.32

[75] Taberî c.1,s.52, Salebî s.29, İbn.Asakir c.2,s.349, İbn.Esîr c.1,s.32, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[76] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.39, Taberî-Tarih c.1,s.53

[77] Taberî-Tarih c.1,s.52, jbn.Asakir-Tarih c.2,s.349

[78] Taberî-Tarih c.1,s.52, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[79] Sâlebî-Arâis s.29

[80] Sâlebî-Arâis s.29, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349, Ebülfida-Elbidaye vennihaye d.s.74

[81] Taberî-Tarih c.1,s.52, Sâlebî-Arâis s.29, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.349-350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.74

[82] Sâlebî-Arâis s.29

[83] Taberî-Tarih c.1,s.52, Sâlebî-Arâis s.29, İbn.asakir-Tarih C.2.S.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.74

[84] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.39-40, İbn.Kutebye-Maarif s.9

[85] Sâlebî-Arâis s.29

[86] Taberî-Tarih c.1,s.52

[87] Buharî-Sahih c.4 s 103, Müslim-Sahih c.2, s.1091

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/34-35.

[88] Bakare:35, Araf: 19.

[89] Tâhâ: 117.

[90] Taberî-Tarih C.1.S.53.

[91] Taberî-Tarih c.1,s.55.

[92] Taberî-Tarih c.1,s.55, Sâlebî-Arâis s.31, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.33

[93] Yâkubî-Tarih c.1,s.5, Taberî-Tarih c.1,s.55, Sâlebî-Arâis s.31, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.33

[94] Taberî-Tarih c.1,s.55, Sâlebî-Arâis s.31, İbn.Esîr-Kamil c.1,s,33

[95] Yâkubî-Tarih c.1,s.5, Taberî-Tarih c.1,s.55, Sâlebî-Arais s.31, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.33

[96] Taberî-Tarih c.1,s.55, Sâlebî-Arais s.31, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.33

[97] Ârâf: 20-22, Tâhâ: 120, Bakare: 36

[98] Taberî-Tarih c.ı, s.53.

[99] Buharî-Sahih c.4, s.103, Müslim-Sahih c.2, s.1092.

[100] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Ahmed b.Hanbel Ezzühd s.82.

[101] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31,A.b.Hanbel-Zühd s.82, Taberî-Tarih c.1,s.55, Salebî-Arais s.32, ibn.Asakir c.2,s.351, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.34.

[102] İbn.Sa'd c.1,s,31, A.b.Hanbel-Zühd s.82, Salebî s.32, ibn.Asakir c.2,s.351.

[103] İbn.Sa'd c.l.s.31. A.b.Hanbel-Zühd s.82, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.351.

[104] İbn.Sa'd c.1,s.31, A.b-Hanbel-Zühd s.82, Taberî c.1,s.55, Salebî s.32 İbn.Asakir-Tarih c.2,s.351.

[105] Taberî c.1,s.55, Salebî s.32, İbn.Asakir c.2,s.351, İbn.Esîr, s.34.

[106] İbn.Sa'd c.1,s.31, A.b.Hanbel Zühd s.82, Taberi c.1,s,55, Salebî s.32, İbn.Asakir c.2,s.351, İbn.Esir s.34

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/35-37.

[107] Taberî-Tarih c.1,s,64, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.35O.

[108] Malik-Muvatta' c.1,s.1O8, İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.3O, Ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.2,s.15O Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.54O, Müslim-Sahih c.2,s.585, Ebû Davud-Sünen c.1,s.274, Tirmizî-Sünen c.2,s,359, İbn.Mace-Sünen c.1,s.344, Nesai-Sûnen c.3,s.9O, Hakim-Müstedrek c.1,s.277, Begavi-Mesabihussünne C.1.S.67

[109] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.35, Taberi-Tarih c.1,s.6O, Salebî-Arais s.32, İbn.Esîr-Kamil c.1,s.36-38, Ebülfida-Elbidaye yennihaye c.1,s.8O

[110] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.35, İbn.Kutebye-Maarif s.8, Taberî-Tarih c.1,s.6O, Salebî-Arais s.32, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.36-37, Ebülfida Elbidaye vennihaye c.1,s.8O

[111] Taberî-Tarih c.1,s.6O, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.34, Sâlebî-Arais s.32,34, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36

[112] Taberî-Tarih c.l,s.6O, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.36.

[113] Taberî-Tarih c.l,s.63.

[114] Ibn.Sa'd-Tabakat c.l,s.35, Taberî-Tarih c.l,s.63.

[115] Taberî-Tarih c.l,s.64.

[116] Hâkim-Müstedrek c.l,s.596

[117] Yâkubî-Tarih c.l,s.6, Taberî-Tarih c.l,s.64, Ibn.Asakir-Tarih c.2,s.350, Ibn.Esîr-Kâmil c.l,s.39

[118] Taberî-Tarih c.l,s.64, Ibn.Asakir-Tarih c.2,s.35O, Ibn.Esîr-Kâmil c.l,s.39

[119] İbn.Sa'd-Tabakat c.l,s.35, Taberî-Tarih c.l,s.63, Sâlebî-Arais s.39

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/37-38.

[120] İbn.Kuteybe-Uyünül'ahbar c.1, s.395-396

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/38.

[121] Hâkim-Müstedrek c.2, s. 342.

[122] aHmed b.Hanbel-Ezzûhd s. 81

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/39.

[123] Finızabadi-Kamusulmuhit c.1, s.43

[124] Ragıb-MUfredatülkuı'an c.1, s.43.

[125] Seyyid-Tarifat s. 48.

[126] Bakara: 37.

[127] Yakubi-Tarihc.1,s.6.

[128] Arâf: 23, Taberi-Telsir c.1, s.243, Kurtubi-Tefsir c.2, s.324, Ebülfida-Telsir c.1, s.81.

[129] Taberi-Tarih c.1, s.66, Tefsir c.1, s.243, Hakim-Müstedrek c.2, s.545, Salebi-Arais s.35, Ibn.Asakir-Tarih c.2, s.358, Eöülfida-Tefsir c.1, s.81, Ebüssud-Tetsir c.1, s.92.

[130] Taberi-Tefsir c.1, s.244-245, Salebi-Arais s.35, Ibn.Asakir-Tarih c.2, s.358-359, Kurtubi-Tefsir c.1, s. 324, Ebülfida-Tefslrc1,s.81.

[131] Tâhâ:115.

[132] Bakara: 218.

[133] Bakare: 37, Tâhâ: 122.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/39-40.

[134] Nûr:31.

[135] Nisa: 110.

[136] Bakare: 160.

[137] Bakare: 222.

[138] Furkan: 70-71.

[139] Ahmed b. Hanbel-Müsned C.4.S.261, Müslim-Sahih c.1, s. 423, Ibn.Mace-SOnen c2,s.142O, Hâkim-Müstedrek c.4, s.243, BeyhaM-SOnen c.10,s.154, Heyseml-Mecmauzzevaid c.9, s.200

[140] Ahmed b.Hanbel-MOsned c.2,8.316. Buhari-Sahih c.7,s.146. Müslim-Sahih c.4. s.2102. Ibn.Mace-Sünen c.2, s.1419

[141] Ahmed b.Hanbel-Mûsned c4,s.395,4O4, MDsiim-Sahih c.4,s.2113. Beyhaki-SOnen c.10.s.188. Mürairi-Ettergıb vener-hibc.4, s.88

[142] Ebu Yala ve Taberanrden CeyyM Senedle naklen Münziri-Energıb venerhib c.4, s.88, Heysemi-Mecmauzzevaid c.9. s.198

[143] Ahmed b.Hanbel-Mûsned c.4.241

[144] Ahmed b.Hanbel-MOsned c.2, s.295, Müslim-Sahih c.4, s.2076

[145] Esbehani'den naklen Munziri-Eıtergıb vetterhib c.4, s.94-95, Ibn.Asakir'den naklen Alaüddin Ali-Kenzül'ummal C.4.S.209.

[146] Ibn.Mace-Sûnen c.2, s.1420, Beyhaki-Sünen c.10, s. 154, Taberanrden naklen Mûnziri-Ettergıb vetterhib c4,s.97. Heyseml-Mecmauzzevaid c.10,s.2OO.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/40-41.

[147] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.37

[148] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.61, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[149] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.6l, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.38, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[150] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.38

[151] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.6l, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[152] Ezrakî-ahbaru Mekke c.1,s.37, İbn.Kuteybe-Maarif s.8, Yâkubî-Tarih c.1,s.6 (*) Cebrail Aleyhisselâm (Yâkubî-Tarih c.1,s.6)

[153] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.61, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[154] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36

[155] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Ezrakî-Ahbaru mekke c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[156] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36

[157] jbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil d.s.38

[158] İbn.Sa'd c.1,s.38, Ezraki s.36, Taberî s.62, İbn.Esîr s.38

[159] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36

[160] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.38

[161] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[162] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[163] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36-37

[164] Abdurrezzak-Musannefe. c. 5.S.92, ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.37, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[165] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.37

[166] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[167] jbn.Sa'd-TKabakat c.1,s.36, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.37, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[168] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr c.1,s.38

[169] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.4O.

[170] Sâlebî-Arâis s.36

[171] İbn.Sa'd c.1,s.4O, Taberî c.1,s.6O, Sâlebî s.34, İbn.Esîr c.1,s.37

[172] Ezrakî-Ahbaru mekke c.1,s.67

[173] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38

[174] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45

[175] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45, Taberf-Tarih C.1.S.62

[176] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45, Yâkubî-Tarih c.1,s.6, Taberî-Tarih c.1,s.62

[177] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.43-44-45-46

[178] Mâlik-Muvatta' c.1,s.1O8, Ebû Davud-Sünen c.1,s.274r Begavî-Mesâbihussünne c.1,s.67

[179] Taberî-tarih c.1,s.66, Sâlebî-Arais s.36, Ebülferec Ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.17.

[180] Taberî-Tarih c.1,s.66.

[181] Taberî-Tarih c.1,s.66, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.17.

[182] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45, Taberî-Tarih c.1,s.62.

[183] Taberî-tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38.

[184] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45.

[185] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.45, Taberî-Tarih c.1,s.62, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.38.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/42-44.

[186] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.127.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/44.

[187] Âl-i İmran: 59.

[188] Bakare: 30.

[189] Bu secde: namaz ve ibadet secdesi değil, tazim ve selamlaşma secdesi idi. (Sâlebî-Arâis s.29) Ebû İbrahim'-üI'Müzenî'ye göre: Yüce Allah'ın Kabe'ye yönelerek kendisine secde etmelerini kullarına emr ettiği gibi, Âdem Aleyhisselâmı da, Kabe gibi yaparak kendisine ibadet maksadile ona doğru secde etmelerini Meleklere emr etmişti. (ibn.Asakir-Tarih c.2,s.348) Mes'ûdî de, Âdem Aleyhisselâma yapılan imtihan secdesinde, Âdem Aley-hisselâmin Mihrab edinildiği ve bununla, yüce Allah'ın emrine muvafakat ve itaat maksud bulunduğu görüşü­nü ileri sürer. (Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.31,33)

[190] Hıcr: 29, Sâd: 73

[191] Bakare: 34, Kehf: 50, Tâhâ: 116

[192] Ârâf: 11, Hıcr: 31

[193] Bakare: 34, Ârâf: 11, Hıcr: 31, Tâhâ: 116

[194] Bakare: 34, Sâd: 74

[195] Kehf: 50

[196] Hıcr: 32

[197] Şâd: 75

[198] Ârâf: 12

[199] Hıcr: 33

[200] Ârâf: 12, Sâd: 76.

[201] lsrâ: 61.

[202] lsra: 62.

[203] Ârâf: 13.

[204] Hıcr: 34, Sâd: 77.

[205] Hıcr: 34.

[206] Sâd: 77.

[207] Hıcr: 35, Sâd: 78.

[208] Hıcr: 35.

[209] Sâd: 78.

[210] Hıcr: 35, Sâd: 78.

[211] Hıcr: 36, Sâd: 78.

[212] Ârâf: 14, Hıcr: 36, Sâd: 79.

[213] Sâd: 79.

[214] Hıcr: 36.

[215] Araf: 14.

[216] Ârâf: 14, Hıcr: 36, Sâd: 79.

[217] Isrâ: 62.

[218] Hıcr: 37-38, Sâd: 80-81.

[219] Ârâf: 15.

[220] Ârâf: 15, Hıcr: 37-38, Sâd: 80-81.

[221] Isrâ: 63.

[222] lsrâ: 64.

[223] Isrâ: 65.

[224] Hıcr: 39.

[225] Ârâf: 16.

[226] Hıcr: 39.

[227] Ârâf: 16, Hıcr: 39 .

[228] Ârâf: 16.

[229] Ârâf: 17.

[230] Hıcr: 39.

[231] Hıcr: 39,40, Sâd: 83-83 .

[232] Sâd: 84-85.

[233] Hıcr: 42.

[234] Hıcr: 43.

[235] Hıcr: 44.

[236] Bakare: 31

[237] Bakare: 32.

[238] Bakare: 33.

[239] Ârâf: 189.

[240] Bakare: 35, Ârâf: 19 .

[241] Tâhâ: 117.

[242] Tâhâ: 118.

[243] Tâhâ: 119.

[244] Tâhâ: 120.

[245] Ârâf: 20.

[246] Ârâf: 20.

[247] Ârâf: 22-23 .

[248] Bakare: 36-37.

[249] Tâhâ sûresinin 115. âyetine göre: Âdem Aleyhisselâmın aykırı davranışı kasidli olmayıp bu hu­sustaki İlâhi uyarıyı unutmuş bulunmasından ileri gelmişti.

[250] Tâhâ: 122.

[251] Ârâf: 24, Tâhâ: 123.

[252] Bakare: 36, Ârâf: 24, Tâhâ: 123.

[253] Bakare: 36, Ârâf: 24.

[254] Ârâf: 25.

Âdem Aleyhisselâmla Hz.Havva'nın, içinde bir müddet kaldıkları Cennet'in, yer yüzünde olabileceği hakkında bazı görüşler ileri sürülmüşse de, bunun, Kur'an-ı kerimin sarth nassları ile (Bakare: 36, Ârâf: 24-25, Tâhâ: 118-119) nasıl bağdaştırılacağını, daha açık bir deyişle: Arz küresinin üzerinde veya içinde, hazırlanmış, bit­mez tükenmez nimetlerinden, hiç zahmet çekilmeksizin bol bol yenilip içilecek, hiç acıkılmayacak, susanılma-yacak ve sıcaktan da, bunalınmayacak... bir bölümü bulunduğunun nasıl keşf ve isbat edileceğini bilmiyoruz.

[255] Tâhâ: 123.

[256] Bakare: 38.

[257] Tâhâ: 124.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/45-50.

[258] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,s.7l, Sâlebî-Arâis s.43.

[259] Yahud Iklima (Yakubî s.6, Taberî s.71, Salebi s.43,44, Tabsıra s.33)

[260] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Yâkubî-Tarih c.1,s.6, Sâlebî-Arais s.44, Ebülferec Ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s. 33.

[261] Yahud Lübüz (Salebî s.43, Tabsıra s.33)

[262] Ibn.Sa'd-Tabakat d.s.36.

[263] Taberî-Tarih C.1.S.70, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.42

[264] Taberî-Tarih c.1,s.7O, Sâlebî-Arais s.44, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.42.

[265] Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.42

[266] Taberî-tarih c.1,s.68-69

[267] Ibn.Sa'd-tabakat c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,s.7O, Sâlebî-Arais s.44, Ebülferec Ibn.Cevzî-Tabsıra C.1.S.33

[268] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1 ,s.36, Sâlebt-Arâis s.44.

[269] Yâkubî-Tarih c.1,s.6.

[270] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Sâlebî-Arais s.44.

[271] Sâlebî-Arâis s.44.

[272] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[273] Taberî-Tarih c.1 ,s.69.

[274] Sâlebî-Arais s.44, Ibn.Esir-Kâmil c.1,s.42.

[275] Ibn.Kuteybe-Maarif s.9.

[276] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Ibn.Kuteybe-Maarif s.9,Sâlebi-Arais s.44, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.43.

[277] Ibn.Kuteybe-Maarif s.9.

[278] Ibn.Kuteybe-Maarif s.9, Sâlebî-Arais s.44, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.43.

[279] İbn.Sa'd-Tabakat c.ı,s.36.

[280] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Taberî-Tarih c.1,8.71,Salebi Arais s.44.

[281] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[282] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Taberî, c.1,s.7i, Salebî-Arais s.44.

[283] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[284] Taberî-Tarih c.1,s.71.

[285] Taberî-Tarih c.1,s.69.

[286] Taberî-Tarih c.1,s.71.

[287] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[288] Taberî-Tarih c.1,s.69.

[289] Taberî-Tarih c.1,s.72, Sâlebî-Arâis s.45, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.34, Ibn.Esîr-Kâmıl c.1,s.44.

[290] Taberî-Tarih c.1,s.72, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.34, İbn.Esîr s.44.

[291] İbn.Sa'd-Tabakat cl,s.36.

[292] Sâlebî-Arais s.44.

[293] Şâlebî-Arais s.45.

[294] ibn.Sa'd-Tabakat C.1.S.36, Sâlebî-Arâis s.44.

[295] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[296] Taberî-Tarih c.1,s.71.

[297] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36

[298] Taberî-Tarih c.1,s.71.

[299] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Sâlebî-Arais s.45.

[300] Sâlebî-Arais s.45.

[301] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36.

[302] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36, Sâlebî-Arais s.45.

[303] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.36,-37, Salebi Arais s.45.

[304] Sâlebî-Arais s.45.

[305] Taberî-Tarih c.1,s.71.

[306] Taberî-Tarih c.1,s.71, Sâlebî-Arais s.45.

[307] Sâlebî-Arais s.45.

[308] Taberî-Tarih c.1,s.69.

[309] Taberî c.1,s.69, Salebî s.45, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.33.

[310] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.37

[311] Taberî c.1,s.7O, Sâlebî s.45, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.43

[312] Taberî-Tarih c.1,s.69, Salebî-Arais s.45

[313] Mâide: 27-31

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/50-54.

[314] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.37, Taberî-Tarih c.1,s.72, Sâlebî-Arais s.47

[315] Taberî-Tarih c.1,s.72, Sâlebî-Arais s.47, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.44

[316] Yâkubî-Tarih c.1,s.7

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/54-55.

[317] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.37, Taberî-Tarih c.1,s.72, Salebî-Arais s.47, İbn.Esîr-Kâmil c.l.s.44

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/55.

[318] ibn.Sa'd-Tabakat c.1 ,s.32, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.178, İbn. Kuteybe-Maarif s.26, Taberi-Tarih c.1 ,s.75, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.361

[319] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.32, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.178, İbn. Asakir-Tarih c.2,s.361

[320] İbn.Sa'd-Tabakat C;1,s.32, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.361

[321] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.178

[322] İbn.Sa'd-Tabakat c.1 ,s.32, Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5,s.178, Taberî-Tarih c.1 ,s.75, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.361

[323] On sahife indirildiği de rivayet edilir. (Taberî-Tarih c.1,8.161...)

[324] Taberî-Tarih C.1.S.75, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.47 Ibnünnedîm-Fihrist s.39

[325] İbn.Kuteybe-Maarif s.9, Taberî-Tarih c.1,s.75, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.47

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/55.

[326] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.143, Müslim. Sahih c.1,s.148

[327] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.2O8, Buharî-Sahih c.4,s.248

[328] Buharî-Sahih c.1,s.92, Müslim-Sahih c.1,s.248

[329] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.2O8, Buharî-Sahih c.4,s.248

[330] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.143, Buharî-Sahih c.1,s.92, Müslim-Sahih c.1,s.148

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/55-56.

[331] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.28-29, Taberî-Tarih c.1,s.67, Salebî-Arais s.40, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.345,46,48.

[332] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.41

[333] Taberî-Tarih c.1 ,s,67

[334] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.29, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1 ,s.272, Taberi-Tarih c.1 ,s.67, Sâlebî-Araıs s.40, Ibn.Esır-Kâmil c.1,s.40

[335] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.28, Tirmizî-Sünen c.5,s,267

[336] ibn.Asâkir-Tarih c.2,s.347

[337] imam-ı Âzam-Fıkh-ı Ekber s.14

[338] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.135 Hâkim-Müstedrek c.2,s.323-324, Ebülfida-Tefsir c.2,s.263, Heysemî-Mecmuazzevaid c.7,s.25

[339] imam-ı Âzam-Fıkh-ı Ekber s.14, ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.29

[340] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.135, Hâkim-Müstedrek c.2,s 323-324, Ebülfida-Tefsir c.2,s.263, Heysemî-Mecmuazzevaid c.7,s.25

[341] Ârâf: 172-173

[342] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.135, Hâkim-Müstedrek c.2,s.324, Ebülfida-Tefsir c.2,s.263, Heysemî-Mecmuazzevaid c.7,s.25

[343] Âl-i İmran: 81

[344] Kadı lyaz-Eşşifâ c.1,s.35

[345] Taberi-Tefsir c.3,s.332, Kadı lyaz-Eşşifâ c.1,s.35.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/56-58.

[346] Ebû-Nuaym-Delâilünnübüwe c.1 ,s.22, Beyhakî-Delâilünnübüvve c. 1 ,s.291, Ebülferec ibn.Cevzi-Elvefa c.2,s.731, Muhyiddin b.Arabî-Muhadaratütebrar c.1,s.1O4, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.253, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.12,s.471.

[347] Ebû-Nuaym-Delâilünnübüwe c.1,s.22, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.731, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdara c.1,s.1O4.

[348] Ebû Nuaym-Delâil c.1,s.22, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.731 Muhyiddin b.Arabî-Muhâdara c.1,s.1O4.

[349] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.29l, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.253, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.12,s.471.

[350] Ebû Nuaym-Delâil C.1.S.22, Beyhakt-Delâil c.1,s.291, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.731, Muhyiddin b.Arabi-Muhâdara c.1,s.1O4, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.253, E.bidâye ven-nihâye c.6,s.64

[351] Ebû-Nuaym-Delâil c.1 ,s.22, Beyhakî-Delâil c.1 ,s.291, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.731, Muhiddin b.Arabî-Muhâdara c.1,s. 104, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.253, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.12,s.471

[352] Beyhakî-Delâil c.1 ,s.27O, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.27O, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.263, Elbidaye vennihaye C.6.S.64, Diyar Bekri-Hamis c.1, s.22

[353] Ebû Nuaym-Delâil c.1,s.22, Muhyiddiin b.Arabî-Muhâdara c.1,s.1O4, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.12,s.471, Diyar Bekrî-Hamîs c.1,s.22

[354] Zehebî-Tarihulislam c.1,s.374, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.12,s.471, Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.22

[355] Ebû Nuaym-Delâilünnübüvve c.1,s.22, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.731, Muhyiddin b.Arabi-Muhadara c.1,s.104 Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374

[356] Ebû-Nuaym-Delâilünnübüwe c.1,s.21-23, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.287-291, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.729-731, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.100-104, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.366-374, Hakim­den nakil Ebülfida-Tefsir c.2,s.252-253, Diyar. Bekri-Tarihulhamîs c.1,s.22

[357] Dineveri-Kitabulahbar s.19, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374

[358] Dineverî-Kitabulahbar s.18, 19 Ebû Nuaym-Delâil c.1,s.21-23 Beyhakî-Delâil c.1,s.287-291, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.2,s.729-731, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdara c.1,s. 100-104, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.374, Hâkimden naklen Ebülfida-Tefsir c.2,s.252-253, Elbidaye vennihaye c.6,s.64, Diyar. Bekrî-Hamîs c.1,s.22

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/58-59.

[359] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.38-39, Taberî-Tarih c.1,s.84, Mes'üdî-Murûcuzzeheb c.1,s.38

[360] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.33-34, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.3,s.243, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.136, Hâkim-Müstedrek c.1,s.344-345. Heysemi-Mecmauzzevaid c.8,s.199

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/59-60.

[361] Malik-Muvatta' c.1,s.1O8, İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.3O, İbn.Ebî-Şeybe-Musannef c.2,s.15O, Ebu Davud-Sünen c.1,s.274, İbn.Mace-Sünen c.1,s.344, Darimi-Sünen c.1,s.3O7, Begavi-Mesabihussünne c.1,s.67

[362] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.28,29, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.299, Taberi-Tarih c.1,s.79, Salebi-Arais s.48, Deylemi-Firdevs c.3,s.269, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.206

[363] Ebülmünzir Hişam-Kitabül'esnam s.51, Salebi-Arais s.48, Yâkut-Mucemülbüldan c.5,s.367, Ebülfida'dan nak­len Ebuttayyib-Şifâülgaram c. 1,8.442

[364] Salebi-Arais s.48, ibn.Esir-Kâmil c.1,s.52

[365] Zehebiden naklen Ebüttayyib-Şifaülgaram c. 1, s. 441.

[366] İbn Esir Kamil c. 1, s. 52.

[367] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.42, Salebi-Arais s.48, İbn Esir Kamil c. 1, s. 52.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/60-61.

[368] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd S.82., Hakim Müsterek c. 2, s. 544, İbn Asakir Tarih c. 2, s. 351, Ebulfida-Elbidayeye vennihaye c.1, s. 78.

[369] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, İbn Kuteybe-Maarif s.9, Hakim müstedrek c.2, s. 544, Ebu Nuaym delail, c.1, s. 21, İBN Asakir Tarih c.2 s. 351, Ebül FEREC İbn Cevzi-Elvefa c.2 s. 279, Muhyiddin b. Arabi Muhadaratülebrar c. 1 s.102, Mir Havend-Ravzatussafa Terceme s. 111.

[370] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.32, İbn Kuteybe-Maarif s.9, Mir Havend-Ravzatussafa Terceme s. 111.

[371] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.31, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd S.82., , İbn Kuteybe-Maarif s.9, Hakim müstedrek c.2, s. 544, Ebu Nuaym delail, c.1, s. 21, İBN Asakir Tarih c.2 s. 351, Ebül FEREC İbn Cevzi-Elvefa c.2 s. 279, Muhyiddin b. Arabi Muhadara c. 1 s.102, Ebulfida-Elbidayeye vennihaye c.1, s. 78, A. Aliyyülmuttaki –Kenzulummal C. 12, s.469.

[372] Beyhaki-Delailünnübüvve c.1 s. 289, Zehebi-Tarihulislam c,2 s.368. Hakimden naklen Ebulfida- Tefsir c. 2, s. 252, Aliyyülmuttaki –Kenzulummal C. 12, s.468-469.

[373] Mir Havend-Ravzatussafa Terceme s. 111.

[374] İbn Kuteybe-Maarif s.9, Beyhaki-Delailünnübüvve c.1 s. 289, Zehebi-Tarihulislam c,2 s.368, Ebulfida- Tefsir c. 2, s. 252, Aliyyülmuttaki –Kenzulummal C. 12, s.468-469.

[375] Beyhaki-Delail c.1, s. 289, Zehebi-Tarihulislam c,2 s.368, Ebulfida- Tefsir c. 2, s. 252, Aliyyülmuttaki –Kenzulummal C. 12, s.469.

[376] İbn Kuteybe-Maarif s.9, Beyhaki-Delail c.1, s. 289, Zehebi-Tarihulislam c,2 s.368, Ebulfida- Tefsir c. 2, s. 252.

[377] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.35, Taberi tarih, c.1, s. 63, İbn Esir Kamil c. 1, s. 39.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/61.

[378] Araf: 3, 27, 35, 127, İsra, 70, Yâsin: 60.

[379] Nisa:1.

[380] Araf: 27.

[381] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.435, Buharî-Sahih c.4,s.1O5, c.5,s.225, Müslim-Sahih c.1,s.184, Tirmizi-Sünen c. 1,8.622

[382] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sîre c.4,s.54, İbn.Sa'd-Tabakat c.2,s.143, Tirmizi-Sünen c.5,s.389, Taberi-Tarih c.3,s.12O, jbn.Kayyım-Zadülmaad c.2,s.184, İbn.Seyyid-Uyunüleser c.2,s.l78, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.4,s.3O1, ibn.Haldun-Tarih c.2,ks.2,s.45

[383] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.192, Ebû Davud-Sünen c.3,s.318

[384] Necm: 3

[385] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2, s.244 Buharî-Sahih c.7,s.125, Müslim-Sahih c.4,s.2183, Deylemi-Elfirdevs c.2,s.186

[386] Zâriyat: 56

[387] Bakare: 30-33

[388] Hıcr: 28-30

[389] Tîyn: 4

[390] Nur: 45

[391] Ârâf: 172-173

[392] Meryem: 1-58

[393] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/61-64.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol