""DİNİNİZLE İLGİLENEN,DERDİNİZLE İLGİLENMİYORSA,BİLİNKİ O TAM BİR SAHTEKARDIR"" Macar Atasözü.
HOŞ GELDİNİZ
Ziyaret etiğiniz için teşekkür ederiz,burada huzurlu bir vakit geçireceğinizden eminim.Yine bekleriz,

Sehiv ve Şükür Secdesi

XVI. SECDELERLE İLGİLİ MESELELER
A) SEHİV SECDESİ


Sehiv "yanılma, unutma ve dalgınlık" gibi anlamlara gelir. Buna göre sehiv
secdesi, yanılma, unutma veya dalgınlık gibi durumlar yüzünden namazın
vâciplerinden birini terk veya tehir etme durumunda, namazın sonunda
yapılan secdelere denilir. Sehiv secdeleri sayesinde namazda meydana gelen
kusur ıslah edilmiş, eksiklik telâfi edilmiş olur. Namaz esnasında pür dikkat
olmak ve titiz davranmak esas olmakla birlikte, çeşitli nedenlerle insanlar
namazlarında yanılabilirler. Peygamberimiz bu tür durumlarda, namaz kılan
kişinin "Allah'ın huzurunda saygısızlık ettim, kusur işledim" diyerek kendini
suçlamasının ve karamsarlığa düşmesinin önüne geçerek onu rahatlatmak,
vesveseden kurtarmak ve her yanılmada namazı yeni baştan kılma sıkıntısının
önüne geçmek maksadıyla, aslî olan bir farzın terkedilmediği durumlarda
bir telâfi ve düzeltme mekanizması olarak sehiv secdesi uygulamasını
öngörmüştür. Bununla birlikte unutmamalı ki, bir kimsenin tedavi imkânı
var diye sağlığını koruma konusunda dikkatsizlik göstermesi nasıl uygunsuz
bir davranış ise, telâfi imkânı var diye de namazda gevşek davranmak da
öyle, hatta daha da uygunsuz bir davranıştır.

Hz. Peygamber'in sehiv secdesinin anlamına ve amacına ilişkin olarak
söylediği sözlerden ikisi şöyledir:

"Biriniz namazında şüpheye düşerse doğrusunu araştırsın ve namazını
kanaatine göre tamamlasın, sonra selâm versin ve sehiv secdesi yapsın"

(Buhârî, “Salât”, 31).

"Biriniz namazı dört rek‘at mı yoksa üç rek‘at mı kıldığında şüpheye düşerse,
şüpheyi atsın ve yakînen bildiğine göre davranıp namazını tamamlasın.
Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise bu secdeler
namazına şefaatçi olur, eğer namazını tam kılmış ise bu secdeler şeytanın
uzaklaştırılmasına vesile olur" (Buhârî, “Sehv”, 6-7).

Sehiv secdesini gerektiren bir durum bulununca bu secdenin yapılması
Hanefîler'e göre vâciptir. Sehiv secdesi gerektiği halde bunu yapmayan kişi
günah işlemiş olur; fakat namazı bâtıl olmaz. Mâlikî ve Şâfiîler'e göre sehiv
secdesi namazın sünnetlerinden bir veya birkaçının terkedilmesi durumunda
yapıldığı için, sehiv secdesi yapmak sünnettir. Hanbelîler'e göre ise sehiv
secdesi duruma göre bazan vâcip, bazan sünnet, bazan da mubah olur. Meselâ
namazın bir sünnetini terketmekten dolayı sehiv secdesi yapmak mubahtır.


a) Sehiv Secdesinin Yapılış Biçimi

Son oturuşta "Tahiyyât" duası okunup iki yana selâm verildikten sonra
iki secde daha yapılır ve oturulur. Bu oturuşta Tahiyyât duası, "salavat (Salli
ve Bârik)" ve "Rabbenâ âtinâ" duası okunarak, her zamanki gibi önce sağa
sonra sola selâm verilir. Son oturuşta, sehiv secdesi öncesinde her iki tarafa
selâm verileceği görüşü, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a aittir. İmam Muhammed'e
göre ise, sadece sağ yanına selâm verdikten sonra sehiv secdesini
yapar. Sonraki Hanefî âlimler, imamın sehiv secdesi için iki yanına selâm
vermesi durumunda cemaatten birinin namazı bozacak bir iş işlemesinin
veya namaz bitti zannıyla dağılmalarının mümkün olduğu gerekçesiyle,
İmam Muhammed'in görüşünün imam olan kişi için, diğer ikisinin görüşünün
ise tek başına namaz kılan için münasip olduğunu belirtmişlerdir. Şâfiî
ve Ahmed b. Hanbel'e göre sehiv secdesi selâmdan hemen önce yapılır.

Zâhir rivayette Şâfiî ile Hanefî imamlar arasındaki görüş ayrılığının fazilet
ve evleviyet bakımından olduğu söylenirken, nevâdir kitaplarında bu
görüş ayrılığının câizlik (cevaz) noktasında olduğu söylenmektedir. Görüş
ayrılığının fazilet noktasında olması durumunda, Hanefî imamlara göre sehiv
secdesini selâmdan sonra Şâfiî'ye göre ise selâmdan önce yapmak daha
uygun ve faziletlidir (evlâ). Fakat görüş ayrılığının cevaz noktasında olması
durumunda ise, Hanefî imamlara göre sehiv secdesini selâmdan sonra yap
mak gerekir, selâmdan önce yapılması câiz değildir. Sehiv secdesi selâmdan
önce yapılacak olursa, selâmdan sonra secdelerin tekrarlanması gerekir.
Şâfiî'ye göre ise sehiv secdesi selâmdan önce yapılmalıdır, selâmdan sonra
yapılırsa, sehiv geçersiz sayılır.

İmam Mâlik'e göre ise, sehiv secdesi namazda ziyade bir fiil işlemek yüzünden
yapılacaksa selâmdan sonra, bir noksanlık yüzünden yapılacaksa
selâmdan önce yapılır. Hem bir fazlalık hem de bir eksiklik yüzünden yapılacaksa,
bu durumda sehiv secdesi selâmdan önce yapılır. Namazda noksanlık
yapmak, namaz içindeki bir müekked sünneti veya en az iki gayr-i
müekked sünneti terketmek durumunda olur. Namazda ziyade yapmak ise,
namazın cinsinden olsun veya olmasın namazı bozmayacak kadar az bir fiil
ilâve etmek durumunda söz konusu olur. Meselâ namazın rükünlerinden
rükû ve secde gibi bir fiilin fazladan yapılması namazda fazlalık yapmak
olur.

Sehiv için yapılacak iki secde vâcip olduğu gibi, secdeden sonraki oturuşta
Tahiyyât okumak ve selâmla çıkmak da vâciptir. Sehiv secdesi yapması
gereken kişinin, salavat duasını
(Salli ve Bârik), namaz oturmasında mı
yoksa sehiv secdesi oturmasında mı okuyacağı konusunda iki görüş bulunmaktadır.
Hanefî fakihlerinden Kerhî'ye göre salavat duası, sehiv secdesi
ka‘desinde okunur. Tahâvî'ye göre ise, selâm bulunan her ka‘dede, salavat
duasının okunması gerekir. Kerhî'nin görüşü daha sahih, Tahâvî'nin görüşü
ise daha ihtiyatlı görülmüştür. Bir kısım âlimlere göre, imam hakkında Kerhî'nin
görüşü evlâdır; çünkü imam tezce selâm verince halk imamın sehiv
secdesi yapacağını sezer ve dikkatli davranır. Münferid hakkında ise
Tahâvî'nin görüşü evlâdır.

Sehiv secdesi imam için ve tek başına namaz kılan kişi için söz konusudur.
İmamın sehvi yani yanılması, kendisi hakkında asaleten, kendisine
uyan cemaat hakkında tebean sehiv secdesini gerektirir. İmama uymuş bulunan
kişi (muktedî), imam sehiv secdesi yaptığında onunla birlikte yapar,
kendisi sehiv secdesini gerektiren bir şey yapmışsa bundan dolayı sehiv
secdesi yapmaz. İmam sehiv secdesini gerektiren bir şey yaptığı halde sehiv
secdesi yapmazsa muktedî de yapmaz.

b) Sehiv Secdesini Gerektiren Durumlar

Bilindiği gibi namazın kıraat, rükû ve secde gibi farzları, Fâtiha okumak
ve ardından başka bir sûre eklemek (zamm-ı sûre), tertibe riayet etmek gibi
vâcipleri ve ka‘delerde salavat okumak gibi sünnetleri bulunmaktadır. Na
mazın tam ve mükemmel olabilmesi için bunların hepsine riayet etmek,
namazın gereklerini tam ve yerli yerinde yapmaya çalışmak ve tam kalp
huzuru içinde namaz kılmaya özen göstermek gerekir. Bununla birlikte çeşitli
nedenlerle bu şartlara riayetsizlik söz konusu olabilir. Bu bakımdan
riayetsizlik söz konusu olabilecek fiilleri ve riayetsizlik durumunda ne yapılmak
gerektiğini bilmek önem arzeder.

Namazda riayetsizlik edilmesi yani terkedilmesi söz konusu olabilecek
fiil ya farz ya vâcip ya da sünnettir. Bunlardan her birinin terkedilmesinin
hükmü farklıdır. Şimdi bunların terkedilmesinin hükümlerini ayrı ayrı görelim.


1. Namazın farzlarından birinin terkedilmesi durumunda, bu farzın namaz
içinde telâfi (tedârik) edilmesi mümkün ise, farz olan bu fiilin -namaz içinde-
kazâ edilmesi gerekir. Kazâ yoluyla telâfinin mümkün olduğu durumların her
birinde sehiv secdesi yapmak gerekir. Namaz içinde kazâ yoluyla telâfi edilmesi
mümkün olmayan durumlarda, namazın farzlarından birinin terkedilmesi
sebebiyle oluşan eksiklik sehiv secdesiyle giderilemez. Namaz fâsid olur ve
yeniden kılınması gerekir (Terkedilmiş farzın namaz içinde kazâ edilebileceği
durumlar aşağıda gösterilmiştir).
2. Namazın sünnetlerinden birinin veya birkaçının terkedilmesi durumunda
bir şey yapılmaz. Sünnetler, namazın rükünlerinden olmadığı için
terkedilmesi durumunda namazda bir eksiklik olmaz ve sehiv secdesi yapmak
gerekmez.
3. Namazın vâciplerinden birinin terkedilmesi ise sehiv secdesini gerektirir.
Sehiv secdesini gerektiren durumlar sayılırken, farzın tehir edilmesi,
vâcibin terk ve tehir edilmesi diye sayılan üç ayrı durum esasında bir tek
duruma râcidir. Şöyle ki, namazın farzlarından ve vâciplerinden her birini
yerli yerinde, zamanında, hakkını vererek ve tertibini bozmadan yapmak
vâciptir. Buna göre, namazın farzlarından veya vâciplerinden biri tehir edildiği
zaman namazın vâciplerinden biri terkedilmiş olacağından, sehiv secdesi
yapmanın bir tek sebebi vardır, o da bir vâcibin terkedilmesidir. Bu bakımdan
namazın farzlarından birini tehir etme yani yapılması gereken yerden
geriye bırakma durumu da bir vâcibin terkedilmesi anlamına gelmekte
ve bu durumda farzın tehiri ve vâcibin terki yüzünden sehiv secdesi yapmak
gerekmektedir. Yine namazın fiillerinden birini yeri değilken fazladan yapmak
da vâcibin terki sayılır.

Namazın önemini ve anlamını bilen ve bunu inanarak yerine getiren bir
kimsenin namazın vâciplerinden birini kasten terketmesi düşünülemez. Bununla
birlikte, fakihler, her türlü ihtimali göz önüne alarak vâcibin kasten
terkedilmesinin hükmünü de belirlemişlerdir. Buna göre, vâcibin kasten yani
bilerek terkedilmesi ile sehven (yanılarak) terkedilmesinin hükmü birbirinden
farklıdır. Bir vâcip sehven terkolunmuşsa, sehiv secdesi gerekir. Vâcibin
kasten terkolunması ise isâet yani yakışıksız ve kötü bir davranış olmakla
birlikte, sehiv secdesi yapmayı gerektirmez. Fakat bu şekilde kılınan namaz
eksik olur. Âlimlerin birçoğu, yaptığı işten pişman olduğunun ve hatasını
anladığının bir göstergesi olarak bu namazı iade etmenin uygun olacağını
söylemişlerdir. Bu şuurda olmayan ve namazı aslî amacıyla bütünleştiremeyen
kimse, vâcibi kasten terk veya tehir etmişse, böyle birine de iadeyi teklif
etmek mânasız bulunmuştur. Sehiv secdesini gerektiren bir şeyi kasten işlemek
durumunda, kural olarak sehiv secdesi gerekmemekle birlikte bu kural
için iki istisna getirilmiştir: Birisi Fâtiha sûresinin, diğeri birinci oturuşun
kasten terkedilmesi durumudur. Yani Fâtiha'yı veya birinci oturuşu gerek
sehven gerek kasten terketme durumunda sehiv secdesi vâciptir.

aa) Terkedilmiş Bir Farzın Namaz İçinde Kazâ Yoluyla Telâfi
Edilebileceği Durumlar

a) Bir kimse iftitah tekbiri alarak namaza durup kıyamı da yerine getirdikten
sonra kıraat etmeden rükûa varır da kıraati unuttuğunu rükûda ha-
tırlarsa, unutulan bu kıraatin kazâ yoluyla telâfi edilmesi mümkündür. Bu
kişi rükû halinde iken Kur'an'dan bir âyet okursa, bu suretle terkettiği farzı
(ki bu kıraattir) telâfi etmiş olur. Fakat kişi kıraat etmediğini rükûda iken
değil de secdede iken hatırlayacak olursa artık unutulan kıraatin namaz
içinde kazâ yoluyla tedarik edilmesi mümkün olmaz, namaz fâsid olur ve
yeniden kılınması gerekir.

b) Bir kişi iftitah tekbiri alıp kıyam ve kıraatten sonra rükû etmeden
doğrudan secdeye inecek ve birinci secdede rükû yapmadığını hatırlayacak
olsa, bunun da kazâ yoluyla telâfi edilmesi mümkündür. Bu kişi hemen
ayağa kalkar ve rükûunu yapar. Bu yaptığı rükû, az önce yaptığı secdeyi
iptal ettiği için, bu rükûdan sonra yeniden iki secde yapar ve namaza devam
eder. Rükû yapmadığını ikinci secdede hatırlayacak olursa, artık bunun telâfisi
mümkün değildir. Namaz fâsid olur ve yeniden kılması gerekir.


c) Bir kimse dört rek‘atlı farz namazda son oturuşu (ka‘de-i ahîre) unutarak
beşinci rek‘ata kalkar da beşinci rek‘atı kılmakta iken son oturuşu
yapmadığını hatırlarsa, bunu henüz secdeye varmadan hatırlaması halinde
bunun telâfisi mümkündür. Hemen oturur, Tahiyyât okur ve selâm verir,
farz olan oturuşu geciktirdiği için de sehiv secdesi yapar. Fakat beşinci
rek‘atın secdesini yaptıktan sonra hatırlayacak olursa o vakit ka‘de-i
ahîrenin telâfisi mümkün değildir. Namazının farzlığı bâtıl olur ve farz diye
kıldığı beş
rek‘at namaz nâfileye dönüşür. Bir rek‘at daha kılarak bu nâfileyi
altıya tamamlar. Farzı tekrar kılar.

Dört rek‘atlık farz namazda, eğer ka‘de-i ahîre yapıldıktan sonra yanlışlıkla
beşinci rek‘ata kalkılacak olursa, bu fazla rek‘at secde ile tamamlanmış
olsa dahi namazın farzlığını iptal etmez. Fazladan kılınan rek‘atı tam bir
nâfile haline getirmek için ona bir rek‘at daha ilâve edilir. Selâm tehir edildiği
için de namazın sonunda sehiv secdesi yapılır.

Kazâ yoluyla telâfinin mümkün olduğu bu örneklerin her birinde sehiv
secdesi yapmak gerekir. Öte yandan, bu örnekler kişinin rükû veya secde
veya ka‘de-i ahîreyi terketmesi durumlarına ilişkindir. Kişi iftitah tekbirini
terketmişse bunun kazâ yoluyla telâfi edilmesi mümkün olmaz; namaz bâtıl
olur.

bb) Sehiv Secdesi Yapılması Gereken Durumlar

1. Rüknün tekrarı. Namazın rükünlerinden birini tekrar etmek veya bir
rüknü tehir etmek, meselâ bir rek‘atta iki defa rükû veya üç defa secde yapmak
durumunda, namaz kılan kişi ister imam ister münferit olsun, sehiv
secdesi gerekir. Birinci ve ikinci rek‘atlarda Fâtiha'nın arka arkaya tekrar
okunması, rükûda veya secdede veya teşehhüt yerinde kıraat edilmesi yani
Kur'an okunması da böyledir. Namazın bir rek‘atında farz olan kıraat sehven
terkedilip rükûa gidilse ve rükûda hatırlansa, kıyama dönülüp tekrar
kıraat yapılır ve tekrar rükûa gidilir. Ancak bu durumda bir rek‘atta iki rükû
yapıldığı için sehiv secdesi gerekir.
2. Takdim ve tehir. Namazın rükünlerinden birinin takdim veya tehir
edilmesi sehiv secdesini gerektirir. Meselâ kıraatten önce rükû etmek veya
oturacağı yerde kıyam etmek veya kıyam edeceği yerde oturmak veya rükû
yerinde secde etmek veya secde edecek yerde rükû etmek, kısaca bir fiili
başka bir fiilin yerinde yapmak durumunda, namaz kılan kişi ister imam
ister münferit olsun, sehiv secdesi gerekir. Unutulan secdenin sonradan
hatırlanarak yapılması halinde de bu tehiri telâfi için sehiv secdesi yapılır.

3. Ara verme. Bu genelde namaz içinde uzunca bir süre tereddüt ve düşünme
şeklinde olur. Uzunca bir müddet düşünme veya düşünmenin uzaması,
ortalama olarak bir rükün eda edilecek kadar sürenin, bir rükün veya
bir vâcibi eda etmeksizin, bir şey yapmaksızın geçirilmesi demektir. Bu
uzunca düşünme, namaz kılan kişiyi bir rüknü veya bir vâcibi yerinde edadan
alıkoyduğu için sehiv secdesi gerekir. Bir rüknün eda edildiği sıradaki
düşünme ise sehiv secdesini gerektirmez.
Namaz kılan kişi kıyamda iftitah tekbirini aldığında şüphe etse, "uzunca
bir müddet" düşündükten sonra, iftitah tekbirini almış olduğunu hatırlasa
veya “Tekbir almadım” diye yeniden tekbir aldıktan sonra başlangıçta tekbir
almış olduğunu hatırlasa sehiv secdesi gerekir.

Fâtiha'dan sonra ne okuyacağını düşünürken, namazın bir rüknünü eda
edecek miktarda sükût etmiş olsa, sehiv secdesi yapar.

Üç rek‘at mı dört rek‘at mı kılındığında tereddüt edilerek düşünülse veya
Fâtiha okunduktan sonra hangi sûrenin okunulacağı düşünülse, yine sehiv
secdesi gerekir. Çünkü bu durumlarda düşünmenin uzaması sebebiyle vâcip
tehir edilmiş olmaktadır.

4. Kıraat eksikliği veya fazlalığı. Bir kimse Fâtiha sûresini hiç okumasa
veya büyük bir kısmını okumasa, ya da Fâtiha'dan sonra sûre koşmasa
sehiv secdesi gerekir.
Fâtiha'yı okuyup, arkasından başka bir sûre okumadan Fâtiha'yı ikinci
kez okuyacak olsa, sehiv secdesi yapmalıdır. Fakat Fâtiha'yı sûreden sonra
ikinci kez okusa, sahih görüşe göre sehiv secdesi gerekmez. Fâtiha'yı son iki
rek‘atta iki kere okuması durumunda da ittifakla sehiv secdesi gerekmez.

Bir kimse, dört rek‘at farzın ilk iki rek‘atında bir şey okumasa, sonra
bunu hatırlasa, son iki rek‘atta hem Fâtiha okur, hem sûre koşar ve selâmdan
sonra sehiv secdesi yapar.

Bir kimse birinci veya ikinci rek‘atta Fâtiha’nın devamında sûre okumasa,
rükûda iken veya rükûdan başını kaldırdıktan sonra secdeden önce
bunu hatırlarsa, kıyama avdet eder, yani ayağa kalkar ve sûreyi okur, sonra
tekrar rükû eder. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar. Kıyama dönüp
kıraat ettikten sonra rükûu yeniden yapmazsa namazı bozulur. Çünkü sûre
okumakla, önce yaptığı rükû iptal edilmiş olur.

Dört veya üç rek‘atlı farzların ilk iki rek‘atında Fâtiha'dan sonra birer
sûre okunmamışsa, bu sûre üçüncü ve dördüncü rek‘atlarda Fâtiha'dan
sonra eklenir. Eğer bu namaz cemaatle kılınan bir akşam veya yatsı namazı
ise, üçüncü ve dördüncü rek‘atlarda hem Fâtiha ve hem de eklenecek sûre
açıktan okunur. Fâtiha'nın değil de sadece sûrenin açıktan okunacağını
söyleyen de vardır. Ebû Yûsuf'a göre ikisi de gizli okunur. Çünkü son
rek‘atlarda gizli okumak sünnettir. Ebû Yûsuf'tan diğer rivayete göre ise,
yeri geçtiği için artık bu sûre hiç okunmaz. Hangi görüş alınırsa alınsın hepsine
göre de sehiv secdesi yapmak gerekir.

Namazda Fâtiha'dan önce sehven başka bir sûre okunsa, Fâtiha okunup
ardından sûre yeniden okunur, namazın sonunda sehiv secdesi yapılır. Bu
tertip noksanı rükû halinde bile hatırlansa, doğrulup sırasınca yeniden
okunmalıdır. Bu şekildeki bir yanılma pek nâdir vuku bulduğu için, az veya
çok olmasına bakılmaz, Fâtiha'dan önce bir tek harf bile okunsa, yeni baştan
okuyup sehiv secdesi yapılır.

Bir kimse Fâtiha okuyup okumadığında tereddüt etse, henüz başka bir
sûre okumamışsa Fâtiha'yı okur. Fakat başka bir sûre okumuşsa artık Fâtiha'yı
okumaz. Çünkü sûrenin Fâtiha'dan önce okunmuş olma ihtimali daha
ağır basar. Bununla birlikte kendisinin bu hususta ağır basan bir kanaati
varsa, o kanaatine göre davranmalıdır.

Bir kimse vitirde Kunut duasını okumadığını rükûdan sonra anlasa, secdeden
önce veya sonra olması farketmez, dönüp Kunut duası okumaz; namazın
sonunda sehiv secdesi yapar. Kunut okumadığını rükû esnasında hatırlasa sahih
olan rivayete göre dönüp Kunut okuması gerekmez. İster dönüp Kunut
okusun, isterse dönmeyip namazına devam etsin, sehiv secdesi gerekir.

Kunut tekbirinin terkinden dolayı sehiv secdesi gerekip gerekmediği konusunda
imamlardan rivayet olmadığı için kimi âlimler Kunut tekbirinin
terkedilmesi durumunda sehiv secdesi gerekmediğini, kimileri de bayram
namazına kıyasla sehiv secdesi gerekeceğini söylemişlerdir.

Vitir kılan kimse, üçüncü rek‘atta Fâtiha ve sûre okumadan Kunut okuyup
rükûa varsa ve Fâtiha ile sûre okumadığını bu esnada hatırlasa kıyama
dönerek Fâtiha ve sûre okur.

Kıyamda iken Fâtiha'dan sonra ve sûreden önce teşehhüt okusa, vâcip
olan zamm-ı sûreyi geciktirdiği için sehiv secdesi yapması gerekir.

Dört rek‘at farzın son iki rek‘atında Fâtiha'dan sonra sûre okusa, tercih
edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez.


Farz namazların üçüncü ve dördüncü rek‘atlarında kasten Fâtiha veya başka
bir sûre okumaksızın sükût edilmesi, kötü bir davranış (isâet) olmakla birlikte
sehiv secdesini gerektirmez. Fakat farzın üçüncü ve dördüncü rek‘atında sehven
sükût edilmişse, Ebû Hanîfe'ye göre sehiv secdesi gerekir.

Münferit olarak namaz kılan kişinin açıktan veya gizliden okumasından dolayı,
zâhir rivayete göre sehiv secdesi gerekmez. Şu var ki gizli okunması gereken
bir yerde meselâ öğle namazında kasten açıktan okursa isâet etmiş olur.
Münferidin gündüz kılınan nâfile namazlarda açıktan okuması da mekruhtur.

5. Secde ve rükûda hata. Rükû ve secdeyi düzgün, yani ta‘dîl-i erkâna
uygun olarak yapmayan kişi, sehiv secdesi yapılmalıdır. Rükûun ta‘dil edilmesi
yani düzgün yapılmasının ölçüsü, rükûda uzuvları sakin oluncaya değin
durup geri doğrulup kalktığı vakitte uzuvları sakin oluncaya değin durmaktır.
Secdenin ta‘dil edilmesinin ölçüsü ise, secdede uzuvları sakin oluncaya değin
durup geri başını kaldırdığı vakit uzuvları sakin olunca oturup sonra ikinci
secdeye varmaktır. Ta‘dil terkolunmakla sehiv secdesinin vâcip olacağı görüşü
Kerhî'ye aittir. Cürcânî'ye göre ise sehiv secdesi lâzım olmaz. Ebû Yûsuf ve
Şâfiî'ye göre ta‘dil-i erkânın farz olduğu, dolayısıyla terkedilmesi durumunda
namazın fâsid olacağı da dikkate alınarak ta‘dîl-i erkân konusunda titiz davranmalı,
her bir rüknü düzgün yapmaya ihtimam göstermelidir.
Bir kimse birinci veya ikinci rek‘atta bir secdeyi yapmadığını namazı tamamladığı
sırada hatırlasa namazı fâsid olmaz, terkettiği secdeyi yapar,
tertibi terkettiği için sehiv secdesi yapar.

6. Ka‘dede hata. Bir kimse ka‘de-i ahîreyi unutup başka bir rek‘atı kılmaya
kalkarsa, secde etmediği müddetçe oturup sonra sehiv secdesi yapacağını,
eğer secdeden sonra hatırlarsa, o kişinin farz diye kıldığı namazın
nâfileye dönüşeceğini daha önce görmüştük.
Kişi farz namazda birinci oturuşu unutup kıyama yönelse de sonra ha-
tırlasa, eğer oturmaya yakın ise oturur. Bu durumda kimileri sehiv secdesi
gerekir demişlerse de, sahih görüşe göre bu durumda sehiv secdesi yapılmaz.
Eğer kıyama yakın ise, oturmayıp namazına devam eder ve vâcip olan
birinci oturuşu terkettiği için namazın sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer
kişi tam ayağa kalktıktan sonra birinci oturuşu yapmadığını hatırlayıp geri
oturacak olursa namazı fâsid olur. Çünkü bu takdirde farz olan kıyam bozulmuş,
namazın tertibi tamamen değiştirilmiş olur. Bu söylenenler, farz namaza
göredir. Nâfile namazda ise, her hâlükârda oturmak gerekir. Meselâ
herhangi bir sünnet namazda, ikinci rek‘atın sonunda oturulup Tahiyyât
okunmadığı üçüncü rek‘atta hatırlanacak olursa, üçüncü rek‘atın secdesine
varılmadığı sürece hemen oturulur. Namazın sonunda sehiv secdesi yapılır.

Bir kimse dört rek‘at nâfileyi birinci oturuşu terkederek kılsa, namazı
fâsid olmaz. Sehiv secdesi vâcip olur.

7. Tahiyyât'ı terk. Birinci veya ikinci oturuşta Tahiyyât okumak
terkedilse sehiv secdesi lâzım olur. Çünkü vâcibin terki söz konusudur.
Birinci oturuşta teşehhütten sonra "Allahümme salli alâ Muhammed"
dense sehiv secdesi lâzım olur. Kimilerine göre de "ve alâ âl-i Muhammed"
denmedikçe sehiv secdesi gerekmez. Ebû Hanîfe’ye göre ilk oturuşta teşehhüt
üzerine bir harf dahi eklenecek olursa sehiv secdesi lâzım olur. Kimileri de,
birinci oturuşta teşehhüt üzerine ziyade, bir rükün eda edecek miktar olmadıkça
sehiv secdesi gerekmez, sahih olan da budur demişlerdir.

Namazda Tahiyyât, salavat ve zikirlerin açıktan okunması sehiv secdesini
gerektirmez.

Birinci oturuşta imam teşehhüdü tezce bitirip üçüncü rek‘ata kalkarsa,
muktedî teşehhüdü tamamlamadan imama uymak için teşehhüdün bir kısmını
terketmemeli; teşehhüdü okuyuncaya değin imama uymayı geciktirmelidir.


Birinci oturuşta teşehhüd tekrar okunsa, sehiv secdesi gerekir; son oturuşta
teşehhüd ikinci kez okunsa sehiv secdesi gerekmez; üç dört defa okunacak
olsa o vakit sehv ile uzunca bir süre beklenmiş olur ve sehiv secdesi
vâcip hale gelir.

8. Öğle namazının ilk oturuşunda namazı tamamladım zannıyla selâm
verdikten sonra henüz iki rek‘at kılmış olduğunu, geriye iki rek‘at kaldığını
anlayan kişi, kalkıp namazını tamamlar, sonra sehiv secdesi yapar.
Namazdan çıktım zannıyla bir kimse selâm vermeyi unutarak ka‘deyi
uzatsa, sonra namazdan henüz çıkmamış olduğunu anlasa hemen selâm
verir ve sehiv secdesi yapar.

9. Sehiv secdesi yaparken, sehiv secdesi gerektirecek bir iş yapılsa teselsüle
düşme ihtimaline binaen, artık ikinci bir sehiv secdesine gerek olmaz.
Bu bakımdan bir kimse kaç kez yanılırsa yanılsın, kendisine vâcip olan sadece
bir kez sehiv secdesi yapmaktır.
10. İmama sonradan yetişen kimse unutarak imamla birlikte selâm verecek
olsa sehiv secdesi gerekmez.

11. Sehiv secdesi yapması gereken kişi, bunu unutarak selâm verse,
araya dünya kelâmı da girmeden sehiv secdesi yapması gerektiğini hatırlasa,
mescidden çıkmadıkça ve söz söylemedikçe (biriyle konuşmadıkça)
sehiv secdesi yapabilir.
12. Bir kimse öğle namazını “Üç rek‘at mı yoksa dört rek‘at mı kıldım?”
diye kuşkulanırsa; eğer bu kuşku ilk kuşkusu ise namazı baştan kılar, bu
kuşku ilk değilse biraz düşünür, kanaatine göre davranır. Namazı yeniden
kılması gerekmez.
Meselâ, sabah namazını kılarken “Bir rek‘at mı yoksa iki rek‘at mı kıldım?”
diye şüphe etse, biraz düşününce iki rek‘at kıldığına kanaat getirirse
oturur, selâm verir ve sehiv secdesi yapar. Bir rek‘at kıldığına kanaat getirirse,
bir rek‘at daha kılar oturur selâm verir ve sehiv secdesi yapar. Bir mi
iki mi kıldığına kanaat getiremeyip kararsız kalsa, az olan ihtimali esas alır,
bir rek‘at daha ilâve eder ve namazın sonunda sehiv secdesi yapar.

Dört rek‘atlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rek‘atın birinci rek‘at mı,
ikinci rek‘at mı olduğunda kuşkuya düşüp, bir tarafı tercih edemezse, kendisini
bir rek‘at kılmış sayar ve birinci sayılan rek‘atın ikinci ve üçüncü sayılan
rek‘atın da dördüncü rek‘at olma ihtimali bulunduğu için, her bir rek‘atın sonunda
ihtiyaten teşehhüt miktarı oturur. Bu suretle dört oturuş yapmış olur.

Bir kimse kıldığı
rek‘atın ikinci mi yoksa üçüncü mü olduğu hususunda
kuşkuya düşse, sahih görüşe göre, bu rek‘atın sonunda oturmaz. Bir tarafı
tercih edemediği takdirde bunu ikinci rek‘at sayar, geri kalan rek‘atları tamamlar.
Akşam namazı ile vitir namazının durumu farklıdır. Bu kuşku
bunlardan birinde ortaya çıkarsa, oturmak gerekir. Çünkü kuşku edilen
rek‘atın üçüncü rek‘at olma ihtimali bulunmaktadır. Kuşku edilen rek‘atın
ikinci rek‘at olma ihtimaline binaen de teşehhütten sonra bir rek‘at daha
ilâve edilir. Bunların sonunda sehiv secdesi yapılır.

Dört rek‘atlı namazlarda, kılınmakta olan rek‘atın dördüncü mü beşinci mi
olduğunda ve sabah namazında, kılınan rek‘atın ikinci mi üçüncü mü olduğunda
ve üç rek‘atlı namazlarda, kılınan rek‘atın üçüncü mü dördüncü mü
olduğunda kuşku edilse, sonunda oturulur. Teşehhütten sonra kalkılır, bir
rek‘at daha kılınır. Çünkü bu rek‘atların fazla olma (yani beşinci, üçüncü, dördüncü
olma) ihtimali vardır. İlâve edilen bir rek‘at ile fazla olan kısım nâfile
olmuş olur. Sonunda sehiv secdesi yapılır. Bu hüküm, kuşkunun kılınmakta
olan rek‘atın secdesinden önce olmasına göredir. Eğer bu kuşku, ilk secde
yapıldıktan sonra doğmuşsa namaz ittifakla bâtıl olur. Çünkü kuşku duyu
lan rek‘atın ziyade olup farz olan son oturuşunun terkedilmiş olması muhtemeldir.
İlk secde halinde ise İmam Muhammed'e göre namaz bâtıl olmaz.

Namazı tamamladıktan sonra vâki olan kuşkuya itibar edilmez. Müminin
hali lehine yorumlanıp tamam kılmış olduğuna hükmedilir. Fakat zann-ı galibi,
namazı eksik kıldığı yönünde ise bu takdirde iade eder. İmam Muhammed'e
göre, teşehhüt okunduktan sonra vâki olan kuşkuya itibar edilmez.

13. Bir kimse “Öğle namazını kıldım mı kılmadım mı?” diye kuşku duysa,
vakit içinde ise bu namazı kılmak lâzımdır, vakit çıktı ise bir şey gerekmez.
Rükû veya secde yapıp yapmadığında kuşku duyarsa, namaz içinde ise,
kuşku duyduğu şeyi (rükû veya secde) tekrar eder, namazdan ayrıldıktan
sonra ise bu kuşkuya itibar edilmez.

14. Mesbûk, yani cemaatle namaza sonradan katılan kimse imam ile
birlikte sehiv secdelerini yapar, isterse bu sehiv secdesini gerektiren iş, kendisinin
uymasından önce gerçekleşmiş bulunsun.
Mesbûk, henüz imam selâm vermeden ayağa kalkıp kıraatte hatta rükûda
bulunduktan sonra imam selâm verip sehiv secdesi yaparsa, mesbûk
bu secdelere iştirak eder. Bu ana kadar yapmış olduğu kıraat ve rükûu aradan
kalkar, hiç yapılmamış gibi olur. İmamın selâm vermesinden sonra kalkar,
eksik kalan rek‘atlarını tamamlar. Bununla birlikte mesbûk, imamın
selâmını beklemeden ayağa kalktığında, imam sehiv secdesi yaparsa,
mesbûk ona uymadığı takdirde namazı fâsid olmaz. Namazını tamamlayınca
bu sehiv secdesini kendisi yapar. Ayrıca eğer mesbûk secdeye vardıktan
sonra imam sehiv secdesi yapacak olsa, mesbûk artık ona uyamaz,
namazına devam eder ve namazın sonunda sehiv secdesini kendisi yapar.

Mesbûkun, imamdan sonra kendi başına kılacağı
rek‘atlardan birinde
sehiv etmesi durumunda sehiv secdesi yapması gerekir. Daha önce imamla
birlikte sehiv secdesi yapmış olması bunu değiştirmez.

Mesbûk imam ile birlikte sehven selâm verse bundan dolayı sehiv secdesi
yapması gerekmez. Fakat imamın selâmından sonra selâm verecek
olsa, sehiv secdesi gerekir. Çünkü birinci durumda muktedî, ikinci durumda
ise münferittir. Muktedîye kendi sehvinden dolayı sehiv secdesi gerekmez.

15. Sehiv secdesi yapmakta olan veya sehiv secdesinin teşehhüdünde bulunan
imama uymak câizdir. Bu durumda imama uyan kişi cemaate yetişmiş sayılır.
Aynı
şekilde sehiv secdesinde namaz hali devam ediyor olduğu için meselâ
kısalttığı bir namazda üzerine sehiv secdesi gereken yolcu, sehiv secdesini yap-
tıktan sonra ikamete niyet eylese, kıldığı namazı dörde tamamlar.

16. İmamla cemaat arasında ihtilâf olursa ve meselâ cemaat üç kıldın
dese, imam da dört kıldığını söylese; eğer imamın dört kıldığına yakyni
varsa, yani dört kıldığından eminse, cemaatin sözüne itibar edilmez. Eğer
imam dört kıldığından emin değilse, söz cemaatindir. İhtilâf cemaat arasında
olursa, bazısı dört kıldı, bazısı üç kıldı derse, imam hangi tarafta ise söz
imamındır, imamla birlikte bir kişi dahi olsa. Ama imam eğer namazı iade
etse, cemaat de iktidâ etse, yani imamla birlikte namaza başlasalar,
iktidâları sahih olur. Zira eğer imamın sözü gerçek ise, sonra kıldıkları namaz
nâfile olur ve cemaat imama nâfilede uymuş olur. Eğer imamın sözü
yanlış ise kıldığı namaz, vakit namazı olur, farz olur.
cc) İmamlara Özel Durumlar

Farz ve nâfile namazlar ile bayram ve cuma namazında sehiv secdesinin
hükmü kural olarak aynı olmakla birlikte Hanefîler bayram ve cuma namazlarında
kalabalık cemaatin kargaşaya düşmesini önlemek için, bu namazlarda
sehiv secdesi yapılacak durumları en aza indirmeye çalışmış, çoğu
durumda sehiv secdesinin terkedilmesini daha uygun (evlâ) görmüşlerdir.

İmam bayram namazının tekbirlerinden bir veya ikisini terketse, sehiv
secdesi gerekir. Ebû Hanîfe'den bir rivayete göre, bayram namazlarının bütün
tekbirlerinin terkedilmesi durumunda da sehiv secdesi yapılır.

İmam olan kimse namazda gizli okunacak yerde açıktan (cehr) veya açıktan
okunacak yerde gizlice okusa zâhir rivayete göre bunun az veya çok olmasına
bakılmaksızın sehiv secdesi gerekir. Bazı âlimler bunu bir ölçüye bağlamaya
çalışmışlardır. Buna göre, Fâtiha'nın tamamını veya büyük bir kısmını
yahut sûreden üç kısa âyet veya bir uzun âyeti, kısaca namaz sahih olacak
miktardaki âyeti, gizli okunacak yerde açıktan veya açık okunacak yerde gizliden
okumak durumunda sehiv secdesi gerekir. Gizli okunacak yerde Fâtiha'nın
çoğu sehven açıktan okunsa, geri kalan kısmı gizli okunmalıdır. Açıktan
okunması gereken bir namazda Fâtiha kısmen gizliden okunup, açıktan
okunması gerektiği hatırlanırsa Fâtiha yeni baştan açıktan okunur.

İmam meselâ sabah namazında Fâtiha'yı gizliden okuyup sonra bu durumu
farketse, Fâtiha'yı yeniden okumasına gerek yoktur. Ekleyeceği sûreyi
açıktan okur.

İmam teravih namazında gizli okusa, sehiv secdesi gerekir.

Bir kimse, açıktan okunan namazın ilk iki rek‘atında kıraat etmese, son
iki rek‘atta açıktan okur ve sehiv secdesi yapar.


Bir kimse gece namazını kazâya bıraksa, gündüz imam olarak kazâ ederken
sehven gizliden okusa, sehiv secdesi gerekir. Gündüz namazını kazâya
bırakıp geceleyin imam olarak kazâ etse ve sehven açıktan okusa yine sehiv
secdesi gerekir. Bir kimse geceleyin nâfile namaz kıldırmak üzere bir topluluğa
imam olsa ve sehven gizliden okusa, yahut gündüz nâfile namaz kıldırmak
üzere imam olup sehven açıktan okusa (cehr) sehiv secdesi gerekir.
Bunu kasten yaparsa isâet etmiş olur.

B) TİLÂVET SECDESİ


Tilâvet secdesi, Kur'ân-ı Kerîm'de on dört yerde geçen secde âyetlerinden
birini okumak veya işitmek durumunda yapılan secdeye denir. Peygamberimiz’in,
içinde secde âyeti bulunan bir sûre okuduğunda secde ettiği,
sahâbenin de onunla birlikte secde ettiği ve bazılarının alınlarını koyacak
yer bulamadıkları rivayeti yanında bu konuya ilişkin olarak Peygamberimiz’in
şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır:

"Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde edince, şeytan ağlar ve 'Vay benim
halime! Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti; cennet
onundur. Ben ise secde etmekle emrolundum, ama secde etmekten
kaçındım, bundan dolayı cehennem benimdir' diyerek oradan kaçar" (Müslim,
“Îmân”, 35).

Secde âyetlerinin bir kısmında genel olarak müşriklerin yüce yaratıcının
karşısında boyun bükmekten ve secde etmekten kaçındıkları anlatılmakta,
bir kısmında ise müminler/muhataplar doğrudan secde etmekle emrolunmaktadır.
Secde âyetlerinin bu muhtevası göz önünde bulundurulursa, bu
âyetleri okuyan veya işiten kimsenin secde yapması, hem emre itaat etmek
hem de secde etmekten kaçınanlara tepki göstermek ve muhalefet etmek
anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, tilâvet secdesiyle yükümlü olabilmek
için her şeyden önce, dinlenen âyetin secde âyeti olduğunun bilinmesi gerekir.
Dinlediği âyetler arasında secde âyeti bulunduğunu bilmeyen kişinin
secde etmesi gerekmez. Meselâ teyp, radyo ve televizyonda okunan Kur'an'ı
dinlerken secde âyeti geçse ve dinleyen kişi bunun secde âyeti olduğunu
bilmiyorsa onun secde etmesini beklemek doğru olmaz. Fakat okunan
Kur'an'ın meâli veriliyorsa ve dinleyen kişi üslûptan veya lafızdan secde
etmenin uygun olacağını çıkarıyorsa secde etmesi gerekir. Çünkü, ya bütün
mahlûkatın Allah'ı tesbih ve tâzim ettiği, iyi kullarının Allah'a secde ettikleri
anlatılıyordur, ya da müşriklerin secde etmekten kaçındıkları söz konusu
edilmiştir. Her iki halde de dinleyen kişinin, içinden müminlerin secde edişini
tasvip, inanmayanların itaatsizliğini ise tekzip etmesi, bu duygusunun
bir gösterimi ve dışa vurumu olarak da secde etmesi gerekir. Âlimlerin,
secde âyetini telaffuz etmeksizin sadece gözüyle süzen kişinin secde etmesinin
gerekmeyeceğini söylemeleri, gözüyle süzmenin okuma sayılıp sayılmayacağı
tartışması yanında, secde âyetinin açıktan okunup ardından secde
edilmesinin meydana getireceği izlenim ile de ilgilidir.

Secde âyetini okuyan veya işiten her mükellefin secde etmesi gerekir. Tilâvet
secdesi, ibadet içeriğinin ötesinde bir inanç anlamı ve bağlantısı içerdiği
için, abdestsiz olan kişilerin, hatta hayızlı kadınların hemen secdeye kapanmalarının
mümkün hatta gerekli olduğunu söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin
çoğunluğu tilâvet secdesi için abdest şartında ısrar etmişlerdir. Tilâvet secdesi
yapmak, Hanefîler'e göre vâcip, diğer üç mezhebe göre ise sünnettir.

Tilâvet secdesi şöyle yapılır: Başta, tilâvet secdesi yapacak kişinin abdestli,
üstünün başının temiz ve avret yerlerinin de örtülü olması
şarttır. Tilâvet secdesi
yapmak niyetiyle abdestli olarak kıbleye dönülür ve eller kaldırılmaksızın
"Allâhüekber" diyerek secdeye varılır. Üç kere "Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ" denildikten
sonra yine Allâhüekber diyerek kalkılır. Bu secdede aslolan, yüzün yere
konulması, yani secde edilmesidir. Secdeye giderken ve kalkarken "Allâhüekber"
ve secde esnasında "Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ" denilmesi sünnettir. Aynı
şekilde secdenin oturduğu yerden değil de, ayaktan yere inilerek yapılması,
secde yapıp oturmak yerine ayağa kalkılması ve secdeden kalkarken
"gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr" denilmesi müstehaptır.

Tilâvet secdesini hemen yerine getirmek mecburiyeti olmamakla birlikte,
bu secdenin anlamına ve amacına uygun olan davranış, mümkünse secdenin
hemen o anda yapılmasıdır. Meselâ, arabada giderken tilâvet secdesi
yapması gereken kimse bunu ima ile yapabilir.

Bir toplulukta Kur'an okunurken secde âyeti okunmuşsa, Kur'an okuyan
kişinin kendisi öne geçerek tilâvet secdesini topluca yaptırması güzel olur. Bu
secde yapılırken kadınlarla aynı hizada durulmuş olması problem teşkil etmez.
Fakat herkes istediği gibi, bulunduğu yerde tek tek de secde yapabilir.

Secde âyetinin namazda okunması durumunda tilâvet secdesinin nasıl
yapılacağı hususunda öteden beri birçok görüş öne sürülmüş ve birtakım
öneriler getirilmiştir. Genel olarak söylemek gerekirse, secde âyeti Alak sûresinde
(96/19) olduğu gibi rek‘atın sonuna tesadüf ediyorsa, tilâvet secdesi
namaz secdeleriyle yerine getirilmiş olur; namazdan sonra ayrıca tilâvet
secdesi yapılmaz. Hatta Hanefî mezhebinde, niyet etmesi durumunda, yapacağı
rükûun da tilâvet secdesi yerine geçeceği kabul edilmiştir. Secde âyetini
okuduktan sonra okumaya daha devam edecekse tilâvet secdesine varıp
kalkması gerekir. Âlimlerin bu görüşlerine rağmen, elimizde Hz. Peygamber'in
namazda tilâvet secdesi yaptığına ilişkin sağlıklı bilgi bulunmadığı
gibi, namazdaki kişiden ayrıca bir de tilâvet secdesi yapmasını istemek yukarıda
ortaya konulan anlam ve amaç çerçevesi içerisinde tutarlı ve gerekli
değildir. Çünkü namaza durmuş olan kimse, lisân-ı hâl ile, zaten yaratıcısına
karşı bir muhalefet içerisinde olmadığını, aksine bir boyun büküş ve
tevazu içerisinde olduğunu göstermekte ve ayrıca namaz gereği rükû ve
secde yapmaktadır. Bu bakımdan, namaz esnasında yapacağı secdelerin
aynı zamanda tilâvet secdesi görevi de göreceğini söylemek daha mâkul ve
namaz disiplini bakımından daha uygun gözükmektedir.

Secde âyetlerinin hangileri olduğunu görmek için şu âyetlere bakılması
ve bu âyetlerin meâllerinin okunması uygun olur: el-A‘raf 7/206; er-Ra‘d
13/15; en-Nahl 16/49; el-İsrâ 17/107; el-Meryem 19/58; el-Hac 22/18; el-
Furkan 25/60; en-Neml 27/25; es-Secde 32/15; Fussılet 41/37; Sâd 38/24;
en-Necm 53/62; el-İnşikak 84/21; el-Alak 96/19.

C) ŞÜKÜR SECDESİ


Şükür secdesi bir nimetin kazanılmasından veya bir felâket ve
musibetin atlatılmasından dolayı kıbleye dönerek tekbir alıp
secdeye varmak, secdede iken Allah'a hamd ve şükür ettikten sonra
yine tekbir alarak ayağa kalkmaktır.

Hz. Peygamber'in ve ashabın ileri gelenlerinden birçoğunun çeşitli sebeplerle
şükür secdesi yaptıklarına dair rivayetler bulunduğu için şükür secdesi
bu gibi durumlarda müstehap kabul edilmiştir. Bu bakımdan bir kimse
kendisi için önemli olan bir sonuca ulaştığı ve yine kendisi için tehlikeli olan
sonuçtan beri olduğu her durumda şükür secdesine kapanabilir.
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol